1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Meclis’te ‘kahve’den azarlandım!
Meclis’te ‘kahve’den azarlandım!

Meclis’te ‘kahve’den azarlandım!

“Burası kahve mi” dedi, güvenlik memuru. Keşke öyle olsa!.. En azından, biri konuşurken, diğerleri dinler... Kimse bu kadar “saygısız” davranmaz!.. *** Meclis’te “azar” işittim dün. Yine de suç benim. Ço

A+A-

 

 

“Burası kahve mi” dedi, güvenlik memuru.

Keşke öyle olsa!..

En azından, biri konuşurken, diğerleri dinler...

Kimse bu kadar “saygısız” davranmaz!..

 

***

Meclis’te “azar” işittim dün.

Yine de suç benim.

Çok fazla “masa başı”na mahkum olunca, unutmuşum Meclis’te bir gazetecinin uyması gereken kuralları.

Ve kahvemi yudumlarken, notlarımı tutmaya başlamışım.

“İç tüzük” gereği uyarıldım!..

İki yudum kahve, geçmedi boğazımdan...

Yine de iyiyim doğrusu, her gün onca lafı kaydetmeye çalışan gazeteci dostlar, su bile içemiyor ne yazık, aman başkan, biraz insaf lütfen!..

 

***

Bir ara baktım, Meclis Başkanı, anaokul öğrencilerini azarlar gibi uyardı:

“Konuşacak olan kulise gitsin, kürsüdeki milletvekilini duyamıyoruz.”

Hükümetten zaten üç beş vekil vardı salonda, onlar da ellerindeki telefonla konuşa konuşa dışarı çıktı!..

 

***

TDP vekili Emiroğlu, iki göz anaokul binasının açılışında fotoğraf karesine sığmayan Bakan ve vekilleri “önde Elçi, arkada kırlangıçlar” diye örneklerken...

Baktım, dinleyici koltuğunda hepsi hepsi iki kişi var!..

Yadırgadım.

Arkadaşlar “hep böyle” dedi!..

Kahvemden ne istediler o zaman!..

Eskiden kırk yıl hatırı vardı!

 


 

“KKTC tanınmaz...”

Ve “teşekkür eder, saygılar sunarım.”

 

En sonunda UBP hükümetinin Dışişleri Bakanı da söyledi ya “hazmetme” süreci tamamlandı demektir:

“Görüşmelerden kim kaçarsa kaçsın, KKTC’nin tanınmayacağı bir gerçek...”

 

***

En güzeli de Özdil Nami, Teberrüken Uluçay ve Ömer Kalyoncu’nun sıkıştırması sonrası Özgürgün’ün açıklamaları:

“Kıbrıs sorununa yönelik Ankara’da yapılan tüm görüşmelere, sayın Talat’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, Dışişleri Bakanı olarak katılıyordum...”

Yeniden yöneltildi soru:

- “Peki sayın Eroğlu’yla...”

Yanıt: “Teşekkür eder, saygılar sunarım.”

 


 

Hangisi ?

 

Hükümetin bu “af” tasarısından anladığım:

“Memleketten kaçak giden, turist gelecek... Ve her isteyen gelecek...”

 

***

Öğrencileri “sınır dışı” eden Resmi Gazete günler sonra ortaya çıktı!..

Ama nasıl?

Önce Meclis’te İçişleri Bakanı’na soruldu, “nerede” diye.

“Bir bakalım” dedi, “Devlet Basımevi bizim kontrolümüzde değil sonuçta...”

- “Kimin” dediler, “polisin mi?”

Meclis Başkan Yardımcısı araya girdi, “Meclis adına talep ettim, alamadım, bu kabul edilemez...”

Bir ara İçişleri Bakanı ortalardan kayboldu, geri geldi.

 

“Resmi gazete dosyamda” dedi,

“İlk günden dosyamdaydı zaten...”

Herkes gülümsedi.

 

***

Meclis’te onca laf atıldı, aklımda Kalyoncu’nun dediği kaldı:

“Devletin polisi mi, polisin devleti mi?”

Mahkemenin “üç gün sahip çık, yargılayacağım” dediği çocukları, doğrudan kapı dışarı eden ve “yargı”nın ruhuna fatiha okuyan bir devlet, sizce hangisi?

 


 

Ters basılmış bir fotoğraf

 

“Doğan Harman ölmüş.”

Meclis'te otururken gelen telefon, “doğru söylüyorum, eminim, kaybettik” diyordu.

Yine de inanmadım, inanmak istemedim, hastaneyi aradım.

Evet, her ölüm erkendir ancak bazıları “hesapta” yoktur, beklemez ya da yakıştırmazsınız.

Doğan Harman, kocaman sakalları arasına gizlediği kimi zaman muzip, kimi zaman keyifli tebessümü, hararetli çıkışlarıyla, basın hareketimiz içerisinde ilk akla gelen gazetecilerden biri oldu hep.

“Annan Planı” tartışma sürecinde, topluma “konuşma zamanı” geldiğini öğreten ve herkesi konuşturan isimlerin başındaydı.

“Statüko”ya başkaldırının sözcülüğünü ustalıkla yaptı; kimi zaman barışsa, kimi zaman karşı çıksa da bu yapıya...

Manşetleri ve yazılarıyla tepkiyi de çok topladı üzerinde, takdiri de.

Alkışlayanı kadar kızanı da oldu...

“Ters basılmış bir fotoğraf” gibi durdu yaşam bahçesinde, kızdıklarını ya da kızdırdıklarını da “ters fotoğraflarla” taşıdı manşetlerine...

Meselelere yaklaşımı, üslubu, gazetecilik tarzı onaylandı ya da yanlış bulundu; ne kadar etik, ne kadar kahraman, ne kadar yalandı, hepsi bir yana... Bir gerçek var ki, hep dikkatle izlendi, kendini hep izlettirdi ve mutlaka etkilemeyi başardı kitleleri.

Tam bir Kıbrıslı figürdü.

Hem toplum, hem de Kıbrıs Türk basın hareketi içerisindeki yeri unutulmayacak.

Sevenlerine sabırlar, ışıklar içerisinde olsun.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1604 defa okunmuştur