Medyada Etik ve Güncel Sorunlar[1]
Günümüzde Kıbrıslı Türk medyasında var olan etik sorunlara bakıldığında, zaman zaman değişik konular gündeme gelse de, medya sahipliğinin önemli bir unsur olduğu iddia edilebilir.
Hakan Karahasan
Etik sözcüğü ve taşıdığı anlam, basın kavramının ortaya çıktığı zamandan beri dikkatleri çeken önemli bir olgu olmuştur. İlk başlarda yazılı basın, daha sonra ise görsel ve işitsel mecralar ile günümüz Türkçesinde basın sözcüğünü kullanırken, diğer mecralar ya da araçların hepsini kastetmek için ise medya sözcüğümü kullanıyoruz. Hal böyle iken, medyanın sorumlulukları ve günümüzdeki gelişimi göz önünde bulundurulduğunda, etiğin neden bu kadar önemli olduğunu anlamak için, öncelikle etik sözcüğünün kelime anlamına bir bakmak gerekiyor. Filozof Çotuksöken’e göre: “Etik [...] (Yunanca ethike, Latince ethica) felsefenin bir disiplini olup ‘iyinin ne olduğunu araştıran; insanın olup bitenler karşısında takındığı tavırları çözümleyen, ‘ne yapmalıyız?’ sorusuna aranan yanıtları temellendiren; eylemde bulunma ile bilme, eylem ile bilgi arasındaki ilişkileri inceleyen felsefe dalıdır.” Bu noktadan hareketle, etik dediğimiz zaman, ‘iyinin ne olduğunu araştıran’ bir felsefe disiplinini belirtiyoruz. Lakin, bunun yanında, etik dediğimiz zaman aynı zamanda, ‘toplum tarafından iyi ve doğrunun belirlendiği kural’lar belirtilmesi birçok düşünür tarafından dile getirilmiştir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, en son yapılan tanım ‘etik nedir?’ sorusunda cevap olmaktan çok, ‘ahlâk nedir?’ sorusunun cevabını vermektedir. Başka bir deyişle, etik ve ahlâl arasındaki fark halen birçok düşünür tarafından tartışıla gelse de, daha çok olarak Çotuksöken’in belirtmiş olduğu tanım kabul görmektedir.
Eğer etik ‘iyiyinin ne olduğunu araştıran’ bir felsefe dalı ise, o zaman medya ile olan bağlantısı nedir? Bu soruya verilecek yanıtlardan bir tanesi, bilindiği üzere, medyanın toplum ile olan ilişkisinden geçmektedir. Latince kökeni itibarıyla ‘araç’ sözcüğünün çoğulu olan ‘medya’ sözcüğü, liberal basın kuramından bu yana, demokratik toplumun oluşmasındaki en önemi etmenlerden bir tanesi olarak görülmektedir. Böylece, sadece haber veren bir araç olmaktan çıkan medya, aynı zamanda toplumda var olan değişik görüşlerin yer bulabildiği bir araç haline dönüşmüştür.
Medyanın ekonomik olarak gelişip, bir sector haline gelmesi, beraberinde bazı etik soru(n)ları da gündeme getirmiştir. Günümüz koşulları düşünüldüğünde, bu konuların en önemlilerinden bir tanesi, kuşkusuz, ‘medyada mülkiyet ve kontrol sorunu’dur. “Gazetecilik Etiğini Belirleyen Yapısal Unsurlar: Mülkiyet ve Kontrol sorunu” adlı yazısında Gülseren Adaklı, medya sahipliği ile mülkiyet ilişkilerinin gazeteciliğe yansımalarını araştırırken, günümüzde bir sektör haline gelen medyadaki bu dönüşümün haberciliğe de etik olarak olumsuz oranda yansıdığını ifade etmektedir. Neredeyse, haber yapan her gazeteci, bir şekilde, medya sahipliği ve bu sahipliğin sonuçlarını gün geçtikçe daha çok hissetmektedir. Oto sansür ve eşik bekçiliği gibi kavramlar, anaakım medyada halen geçerliliğini koruyan bir konumdadır. Başka bir deyişle, haber yapan gazeteciler, bir yandan iş insanı olan medya patronlarının çıkarlarını, diğer yandan ise kamu çıkarını aynı anda gözetmeye çabalamakta ve sıklıkla ikisi arasında bocalamaktadırlar. Ekonomik koşulların gazetecileri örgütlü olmaktan çok bireyselleştirmeye çalıştığı, kamu yerine belli grupların çıkarlarını koruma yolunda bir araç olmaya zorladığı günümüzde, Oğuzhan Taş’ın ifadesiye: “[...] medya etiği, farklı toplumsal aktörlerin, çatışmalı çıkar, beklenti ve değerlerinin buluştuğu karmaşık bir alandır.”
Peki bu ‘karmaşık alan’ ile ilgili olarak günümüzde ne(ler) yapılmaktadır? Bülent Çaplı ve Hakan Tuncel tarafından hazırlanan ve 2009 yılında yayımlanan Televizyon Haberciliğinde Etik adlı çalışma, gerek Türkiye, gerekse de Hollanda’dan karşılaştırmalı örneklerle konuyu derinlemesine inceliyor. Medyanın hesapverebilirliği konusunda değinen Denis McQuail, ekonomik koşulların önemli bir baskı aracı olabileceğini (örn. reklâmverenlerin baskısı) belirtirken, diğer yandan özdenetim, uluslarası meslek ilkeleri ve dünyadaki ombudsmanlıktan bahsederek, günümüz koşullarında seçeneksiz de olmadığımızın altını çizmektedir.
Kıbrıs özeline baktığımızda, yukarıda belirtilen sorunlardan çok da farklı bir tablo görmüyoruz demek, pek tabii mümkün. Günümüzde Kıbrıslı Türk medyasında var olan etik sorunlara bakıldığında, zaman zaman değişik konular gündeme gelse de, medya sahipliğinin önemli bir unsur olduğu iddia edilebilir. Annan Plânı dönemi öncesi ve sonrasından verilebilecek örnekler göstermektedir ki, medya kuruluşlarının kısa-orta-uzun vadeli çıkarları doğrultusunda, yer yer tamamen, yer yer ise, kısmi olarak haber politikalarında değişiklik yaptıkları görülebilmektedir. Eda Hançer, “Kıbrıs Türk Basınında Sahiplik Yapısı ve Haber Üzerindeki Etkileri” adlı makalesinde, medya sahipliği, halkın düşünceleri ticari çıkarlar arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir. Makalede belirtildiği gibi, bu ve buna benzer örnekler, diğer yandan Kıbrıslı Türk medyasında var olan etik sorunlara da işaret etmektedir çünkü yayın politikasında yapılan değişiklikler eğer kamu çıkarı değil de, ticari kaygılardan dolayı gerçekleştiriliyorsa, o zaman gazetecinin sorumluluğu kime karşı, nasıl gerçekleştirilmektedir?
Bu soru dışında, Kıbrıs’ın kuzeyinde var olan sorunlardan bazılarına kısaca değinecek olursak, birkaçını şöyle sıralayabiliriz: kişilik haklarına saygı göstermemek, habere konu olan tarafların hepsine söz vermemek; yanlış, çarpıtılmış haber; hukuki süreç devam ettiği halde haber yapılması, habere konu olan kişilerin kimliklerinin ifşa edilmesi (çocuklar ve mülteciler ile sığınmacılar ile ilgili olan haberlerde). Özellikle internet ve sosyal medyanın kullanımının yaygınlaşması, haber=hız algısı, kaynakların teyit edilip haberin doğru olup olmadığına bakılmaksızın, an’lık başarıların önem kazanması sayesinde, habercilikte etik kavramı erozyona uğramaya, deyim yerindeyse, son hızla devam etmektedir.
Yukarıda belirtilen noktalar ile ilgili sorunların çözümü için, belki de günümüzdeki tek umut, medya etiğinin kendisidir. Tam da o yüzden, ombudsmanlık ve etik ile ilgili kurumlar kadar, okuyucuların ve kurumların da etiğe sahip çıkmaları gerekiyor çünkü etik, sadece bir kurum ve bireyin çıkarı değil, kamunun çıkarı için gereklidir.
Küreselleşen dünyada bilgi akışının son derece hızlı olması ve ulaşılabilirlik, verilecek haberlerin etik değerlere uymasını daha da önemli kılmaktadır. İşte tam da bu yüzden, medyanın geçirmiş olduğu ekonomik ve yapısal dönüşüm göz önünde bulundurulacak olunduğu takdirde, etik, belki de hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştı.
Kaynakça
Adaklı, Gülseren. (2009). Gazetecilik Etiğini Belirleyen Yapısal Unsurlar: Mülkiyet ve Kontrol Sorunu.” Bülent Çaplı & Hakan Tuncel. (der.). (2009). Televizyon Haberciliğinde Etik. Fersa Matbaacılık: Ankara, s. 61-96.
Boyle, Christina. (2015). “British Phone-hacking Scandal was a Low Point for Rupert Murdoch”. http://www.latimes.com/world/europe/la-fg-british-scandal-murdoch-20150611-story.html. 11 Haziran. (Çevrimiçi: 20/6/2016).
Çaplı, Bülent & Tuncel, Hakan. (der.) (2009). Televizyon Haberciliğinde Etik. Fersa Matbaacılık: Ankara.
“Etik Nedir? Temel Konu ve Problemleri.”
http://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/1410/mod_resource/content/3/2.hafta.pdf. (Çevrimiçi: 20/6/2016).
Hançer, Eda. (2006). “Kıbrıs Türk Basınında Sahiplik Yapısı ve Haber Üzerindeki Etkileri.” Küresel İletişim Dergisi. Sayı 1, Bahar, s. 1-13
McQuail, Denis. (2009). “Hesapverebilirlik ve Gazeteciliğin Regülasyonu.” Bülent Çaplı & Hakan Tuncel. (der.). (2009). Televizyon Haberciliğinde Etik. Fersa Matbaacılık: Ankara, s. 125-143.
Taş, Oğuzhan. (2009). “Medya Etiğinin Tarihsel Temelleri ve Gelişimi.” Bülent Çaplı & Hakan Tuncel. (der.). (2009). Televizyon Haberciliğinde Etik. Fersa Matbaacılık: Ankara, s. 3-23.
[1] İlk olarak Medya dergisinde yayımlanan yazının geliştirilmiş bir versiyonudur.