1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Mehmet Aziz “kayıp” edildiğinde altı çocuğunun göbek bağcıkları cüzdanındaydı… 3
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Mehmet Aziz “kayıp” edildiğinde altı çocuğunun göbek bağcıkları cüzdanındaydı… 3

A+A-

 Ambeligulu Mehmet Aziz 1964’te “kayıp” edildiğinde 11 yaşlarında olan kızı Necla Beysoydan, yedi çocukla hayatta kalmaya çalışan annesi Samiye Hanım’ın verdiği çetin mücadeleyi, yaşadıkları acıları anlatıyor… 

 

Ambeligulu Mehmet Aziz 1964’te “kayıp” edildiğinde 11 yaşlarında olan kızı Necla Beysoydan, yedi çocukla hayatta kalmaya çalışan annesi Samiye Hanım’ın verdiği çetin mücadeleyi, yaşadıkları acıları anlatıyor…

Necla Beysoydan’la röportajımızın devamı  şöyle:

SORU: Ne yaparlardı mesela?
NECLA BEYSOYDAN:
Yardım… Giysi, yeycek… Hatta biri, bir zaman, iyi bir insan, kabullenir çocukları dedi kendine da annem dedi “Kesinlikle istemiyorum…”
Ve Haticanım dedi, “Sadiye bundan sonra sen benim himayemdesin…”
Hiçbir şeye muhtaç etmediydi bizi, hep yardım etti.
Ondan sonra taşındık bu poliklinik var ya, şimdi hastane, Kaymaklı’da… Oraya taşındık. Orada iki oda verdiler bize yan yana, dip dibe… Hastahanenin içinde yani. Daha hastane, bitmediydi o binalar. Yeniydi ve iki tane oda vardı, dip dibe, çıkardın, girerdin oraya. Onun ikisini de bize verdiler. Orda kaldık epeyi…
Ben büyüdüydüm, terziliğe yolladıydı beni annem, Köşklüçiftliğe giderdim terziliğe… İşte abam okurdu…
Ustam benim, Melek Hanım, öldü size ömür. Boğaz doktoru Dr. Ali Bey’in kaynanasıydı, Sülün abla da karısı. Orada terzilik öğrenirdim ben.
Ondan sonra bir gün otururkan biz evimizin önünde, oraşta yanımızda da karargah vardı, mücahitlerin, askerin bizim Kıbrıs’ın. Ansızdan bir kamyon geldi… Biz kamyonu görürkandan tanıdık ki babamın kamyonu! Annem da! Annem gitti, çığlığnan, girdi içeri! Anam o zaman kriz geçirirdi… Yapıştı dümene, saçlarını çekerdi… Asker gelir der “Abla, en aşağa…”
Dedim, “Babamın arabasıdır…”
Hepsimiz sarıldık arabaya…
“Babam nerde, babam nerde da kamyonu şimdi çıktı ortaya?”
Orda Celal Bey varıdı komutan, o geldi.
“Noldu” dedi, “Samiye abla?”
“İşte bu benim kocamın arabasıdır… Nerden çıktı? Kim tutar bunu?” dedi annem.
Sordu soruşturduk, Boğaz’da o kamyon…
Boğaz’dan gelir…

SORU: Herhalde el koyduydular kamyona…
NECLA BEYSOYDAN:
Haa… O zaman işte annem gitti araştırdı, “Bu kamyon kocamındır, kocamı ne yaptınız? Üstünde keresteler vardı, naptınız da kocam yok da arabası burada?”
E o zaman şu harp çıktı, herkesin arabalarını alırlardı ellerinden da onun için aldılar.
Da o zaman anneme galiba bir iki ay, yalan söylemeyim, aylık bağladılardı.
O zaman, geçmiş zaman ne kadardı bilmem, verdiler… Ondan sonra kestiler… Annem gitti dedi, “Niçin kestiniz?”
“E kan parası ödendi” dediler.

SORU: Kanın parası ödendi!
NECLA BEYSOYDAN:
Evet! Ondan sonra hiçbir şey yok!

SORU: Maaş da vermediler kendine!
NECLA BEYSOYDAN:
Yok… Annem çok sıkıntılar çekti. Sevgül Hanım, inanırmın, o evlere gelmeden, göçmen olduk, Atatürk İlkokulu’nda otururduk göçmenler. Bir müddet da orda oturduk. Karpuz kabuklarını çöpten alır da yerdik… Yıkanacak yerimiz yoktu, bilir min nerde yıkanırdık? Bir eski evcik vardı ve bu kutu kaşalarınan keserdik, oraşta yıkanırdık. Öyle sıkıntılar çektik ki biz, inanaman ne sıkıntılar çektik…
İşte, o günden sonra, belli bir şeyden sonra aylık bağladılardı anneme…

SORU: Sonunda bağladılardı yani…
NECLA BEYSOYDAN:
Sonunda bağladılardı ama çok sonra sonra bağladılar.
Yani anlatamam sana yaşadığımız hayatı…
Annemin o genç bir 34-35 yaşlarında bir kadın, hem kadındı, hem erkeğidi, bırakırdı bana çocuğu… Ben o kadar bir çocuğdum, bilmezdim belek nedir, belerlerdi o zaman çocukları, aklım kesmezdi, islim yaktıydım çay yapayım, çocuk üşümesin diye islimin yanına koyduydum, çocuk dönünca yaktıydım kendine kalçacığını da… Az şeyler çekmedik.

SORU: Çalıştı mıydı anneniz?
NECLA BEYSOYDAN:
Annem burda hiç çalışmadı – ta ki taşındık Omorfo’ya, SODEM’e girdiydi son zamanlar. CYPRFUVEX… Orda çalıştı… Başka hiçbir yerde çalışmadıydı annem çünkü hepsimiz artık büyüdüydük. Kolay değildi, hem büyütecen, hem evlendirecen… Hepsimizi da evlendirdi, başgöz etti, hiçbirimizin başına bir leke sürülmeden.  Nere gitsek da derdik “Mehmet Aziz’in kızlarıyık”, o kadar bir sevilir, çok hürmet görürdük…

SORU: Kardeşçiklerinizin isimlerini sayar mısınız bana?
NECLA BEYSOYDAN:
En büyüğü Melahat, sonra ben Necla, Seyfi, Mustafa, Aziz, Emine ve Savaş… Yedi kardeş…
En büyüğümüz Melahat 1950 doğumludur, en küçüğümüz Savaş 1964 doğumludur – yani 13-14 senede yedi çocuk…  Birbuçuk iki sene araynan doğurduydu annem… Babam çok severdi çocukları…

SORU: Nasıl biriydi?
NECLA BEYSOYDAN:
Babam… Babam çok iyi, çok iyi, anlatamayacak kadar sana, çok iyi bir adamdı. Hatırlarım, okula şu giderdik, yolun kenarındaydı okul, geçeceğinde kamyonuyla, bilirdim saatini, çıkardım, dururdum, görünca beni, çıkarır verirdi bana iki şilin… O zaman “İki şilin da ver abama” derdim, abam utanırdı istesin. Ben biraz böyle canlı biriydim… Alırdım parayı, gider ona da verirdim. Sonra sonra, hatırlarım, dişlerini çıkarırdı babam, annem iğrenirdi kandan da – o zaman tuvalet kağıdı yoğudu – mendiller varıdı… Annem derdi “Aman at gitsin o mendilleri…”
“Yok” derdim, “ben yıkarım…”
Taş tekneler vardı, boyum da kısaydı, araba lastiği kordum da çıkar yıkardım ben, da derdi babam “Vay be kızım, sen bana bakacan” derdi…

SORU: Ne yemeyi severdi? Ne içmeyi severdi hatırlarsan?
NECLA BEYSOYDAN:
Babam her şeyi severdi. Babamın hiç mızırlığı yoğudu. Babamın yalnız mızırlığı neyidi? Bir gün hatırlarım, yemeği geldiğinde, öyle kaynanmış bulmayacak… Biraz ılı olacak… Annem da sıcak koyduydu kendine. Da biraççık şeyettiydi kendine o gün…
“Niçin” dedi kendine, “sıcak koydun?”
“E şimdi söndürdüm” dediydi.
Yani bir mızırlığı yoğudu.
Ha babam işe giderdi da gelirdi da hepsimiz uyurduk, o şeyi vardı, hepsimizi kaldırırdı, kaçta istersa olsun, kaldırırdı hepsimizi, otururduk, yemek yerdik beraber, ondan sonra yatırdık.
Yani çok severdi çocuklarını… Adam sevinemedi… Ne deylim…

SORU: Hep şöförcülük yaptı?
NECLA BEYSOYDAN:
Hep şöförcülük yaptı…

SORU: Peki kamyonun Boğaz’da çıkması hiç sizde kuşku uyandırdı mı, acaba “Teşkilat meşkilat öldürmüş olabilir mi?” diye?
NECLA BEYSOYDAN:
Onu da annem düşündü ve araştırırdı ve her gittiğinde konuşmazlardı… Atarlardı başlarından annemi… Ama şimdi ben, şimdiki aklımınan… Bugüne kadar da bulunmadı… Çünkü babam malını vermezdi, bahusus kendinin olmayan bir şeyi vermezdi. Acaba babam direndi bunlara, vermesin kamyonu da öldürdüler kendini da gömdüler?

SORU: Çünkü Rumundu kamyon, çünkü dosyasında şöyle bir şey var: İşte güya aramışlar ustasını da ustası demiş “Ya kamyonu verirsiniz geri” gibi bir laflar var.

Artı kızkardeşiniz Emine Hanım’ın söylediği bir şey var bana… Sanırım birkaç yıl önce aradıydı beni, yanıltmayım sizi ama aklımda şöyle bir şey var: Bir yerde Zorlu Töre’yle karşılaştı ve Zorlu Töre aradıydı beni, Avustralya’dan geldiydi Emine Hanım – yani sanırım kızkardeşiniz olan – ve aradı Zorlu Töre beni kendi cep telefonundan ve “Lütfen Emine Hanım’a yardım et, kaybı vardır” diyerek Emine Hanım’ı verdi bana, konuştuk ama buluşamadıydık sonra… Zorlu Töre’nin da dayısı “kayıp”tır- Haspolat’ta yani Mia Milya’da bir çiftlik vardı, orada çalışırdı ve oradan “kayıp”tır Zorlu Töre’nin dayısı… Emine Hanım o konuşmamızda bana dediydi ki “Kamyon” dediydi, Ledra Palas yolu var ya, “Hisarın ordaydı kamyon” dediydi. Yani onu öğrendiler bir yerden. Yani Lefkoşa’nın içindeydi kamyon, Türk tarafındaydı kamyon…
NECLA BEYSOYDAN:
Kereste yüklüydü, gidemedi Mağusa’ya… Lefkoşa’ya geldiğinde kısıldı kaldı burda… Da aldılar elinden…
Kerestelere el koydular ama babam acaba direndi, vermemek için?
Ama kamyon elinden alındıktan sonra teyzemde kaldıydı…

SORU: Çünkü o dönem “kim-vurdu”ya giden çok insan oldu… Ama Rumlar’ın da alıp “kayıp” etmiş olması muhtemel… Türkler’in da bir şey yapmış olması muhtemel…
NECLA BEYSOYDAN:
Benim şimdiki aklım… Annem hayatta olsa, ben annemnan çok koşturacaydım… Belki da babamı da burda vurdular. Çünkü bak, geçenlerde Tekke Bahçesi’nden neler çıktı, değil? O şeyden sonra ben inandım ki babamı, bu tarafta aldılar kamyonu elinden zorla ve öldürdüler ve söylemezler.
Emine, babam “kayıp” olduğunda, o zaman bir yaşındaydı…

SORU: Anneniz ne zaman vefat etti?
NECLA BEYSOYDAN:
On sene oldu… Hep aradı… “Bulayım babanızı, bulayım” derdi ama kısmet olmadı…

SORU: Ondan sonra Omorfo’da oturdunuz?
NECLA BEYSOYDAN
: Omorfo’da otururduk… Ben da oraya evlendim… 23 sene evvel da biz taşındık buraya, Gönyeli’ye… Çocuklar büyüdü, üniversiteye başladılardı diye buraya taşındık. İşte o günden bugüne da Lefkoşa’dayık…

SORU: Neneniz, dedeniz hayatta mıydı bunlar olurken?
NECLA BEYSOYDAN:
Nenem hayattaydı, o epeyi zaman yanımızda kaldı. Annemin annesi, adı Emine. Babamın annesi da hayattaydı, onun adı Zeycen. O, Bağlıköy’de kalırdı. Ama bizimnan hep anneannem kalırdı, yardımcı olurdu. İşte öyle… Ama çok sıkıntılar çektiydi annem.
Şey geldi aklıma, çocukları doğurduğunda göbek bağlarını keserler ya, babam onları saklardı… Babam “kayıp” olduğunda, cüzdanının içinde altı tane göbek bağı vardı, kendi çocuklarının göbek bağları… Yani öldüğünde babam cüzdanının içindeydi bu göbek bağları, kendi çocuklarının…
Hatta DNA örneği vermeye gittiğimizde anlattım ben bunları, yazdırdım da, oradaki hemşire hanım dedi bana, “Nasıl yani? İlk defa duyduk böyle bir şey…”
Bizim oranın adeti, çocuklarının göbek bağlarını hep cüzdancıklarının içinde tutarlardı, uğur getirirmiş…

 

DEVAM EDECEK

 

 

Bu yazı toplam 2349 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar