1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Mehmet Aziz “kayıp” edildiğinde altı çocuğunun göbek bağcıkları cüzdanındaydı…2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Mehmet Aziz “kayıp” edildiğinde altı çocuğunun göbek bağcıkları cüzdanındaydı…2

A+A-

Ambeligulu Mehmet Aziz 1964’te “kayıp” edildiğinde 11 yaşlarında olan kızı Necla Beysoydan, yedi çocukla hayatta kalmaya çalışan annesi Samiye Hanım’ın verdiği çetin mücadeleyi, yaşadıkları acıları anlatıyor… 

 

Ambeligulu Mehmet Aziz 1964’te “kayıp” edildiğinde 11 yaşlarında olan kızı Necla Beysoydan, yedi çocukla hayatta kalmaya çalışan annesi Samiye Hanım’ın verdiği çetin mücadeleyi, yaşadıkları acıları anlatıyor…

Necla Beysoydan’la röportajımızın devamı  şöyle:

 

SORU: Ksero’yla Kambos’un arası ne kadardır?
NECLA BEYSOYDAN:
Epeyi var tabii… Bağlıköy’den (Ambeligu) yukarıdır. Yani epeyi var. Ben çocuktum işte, son beşinci sınıftım, hatırlarım… Babam “kayıp” olmazdan evvel, gelirdi ustaları, bizde yemek yerlerdi, babamı çok severdi Rumlar…
Babam çok yavaş bir insandı. E son kaybolmasında işte…

SORU: Ne zaman “kayıp” olduydu?
NECLA BEYSOYDAN:
21 Aralık 1963’ten önce Lefkoşa’ya geldiydi -  yükletsin kamyonu… O gece başkasının sırasıydı, o adamın işi çıktı ve “Be Mehmet, gel sen benim yerime git” dedi kendine. O da köylümüzdür, akrabadırlar. İsa’ydı bu işi çıkan adamın… Geldi, “Tamam be, giderim” dedi kendine. Babam gitti… Gittikten sonra kısıldı Lefkoşa’da, kamyon yüklü odun…
Annem yedi aylık hamileydi küçük kardeşim Savaş’a… En küçüğümüz Savaş’tır. Gitti işte, kalınca bir hafta Lefkoşa’da kısıldı. Benim bir halam vardı, rahmetlik oldu o şimdi. Hem babamın teyzesi vardı. Onlar hisarın üstünde kalırlardı, Mücahitler Sitesi’nin karşısında, oralarda kalırlardı. Babam bir hafta kaldı teyzesinin yanında. Ama babam hep huzursuz çünkü annem hamiledir, doğuracak, “Gidecem, gidecem…” Çünkü babamın elinden kamyonu aldılar herhalde, bilmem, aldılar, naptılar? Orasını tabii bilmeyik ama babam hep “Gidecem, gidecem…” Teyzem dermişti kendine “Oğlum gitme da öldürecekler seni, kapandı yollar…” Koymazlardı kendini gitsin, sonra halama geçti, halamda da aynı konuşmalar oldu.
Bu sefer çıktı, bir da yeğeni vardı, Hüseyin Paşa. Onunla beraber çıkmışlar, kendi arabalarıyla çıkmışlar. O gün bugün, bir haber yok.

SORU: Kimin arabasıydı?
NECLA BEYSOYDAN:
Hüseyin’in arabasıydı. Ondan sonra, o haftanın içinde tabii her şey, kapandı yollar. Bu sefer annem tabii arayış içinde, babam yok köyde…
Ve bir gün bizi annem kapattı eve, altı kardeşik – yedinciyi hamile, doğurmadı daha… En büyükleri da ben olurum, hem ablam Melihat – Avustralya’dadır o şimdi… Annem dedi, “Annem, girin eve kapanın, kilitlenin… Hiç kimseye da bir şey söylemeyin” dedi. “Ben gideceyim aşağı Ksero’ya da…” Annemin Rum terzileri vardı, annemi çok severlerdi… Desem sana Türkler’den fazla sevilen biriydi… Babam çok yavaş, çok zararsız bir insandı. Bizi da çok severlerdi… Çocuktuk, hatırlarım, giderdik, bir ara da oturduyduk orada, komşuyduk… Sonra taşındıydık eve, Bağlıköy’e…
Annem “Gidecem” dedi, “aşağı, babanızı sorayım. Ama” dedi, “bir saat bekleyin. Bir saatten sonra gelmezsem, çıkın” dedi, “muhtara söyleyin, Mahmut Dayı’ya şu annem gitti aşağı Rumlar’a da gelmedi daha… Tamam? Tamam…” dedi bize, kilitledi bizi, biz kaldık evde kapalı.
Bir saat oldu, gelmez annem… Ben da çocuk, en büyükleri – beşinci sınıf, altıncı sınıf oluyordum.
Bu sefer bir kargaşa duyduk yolda… Çünkü bizim evimiz kahvelerin yanındaydı, tam orada.
Dedim ben abama, “Be aba” dedim, “bir şey oldu dışarıda… Çıkalım…”
Çıktığımda, baktığımda, babamın ustasını gördüm, köylü sardı etrafını.
Meğerlim Loizi da demiş, “Yahu bizim Bağlıköy’nan, bu insanlarnan bir sorunumuz yok… Ben kendimi siper edeceğim, bu yoldan çıkacağım, bizim ne kavgamız var?” dedi. Kambo’dan çıktı adam, geldi. Bu sefer bizimkiler tuttu kendini. Biri sigara istedi, obiri bilmem ne istedi adamdan, işte “Geçemezsiniz” dedi… Ben anlaman o zaman Rumca’yı, bilmezdim… Ben görünca adamı, çıktım. Gittim, muhtarın ayaklarına sarıldım. Dedim, “Mahmut Dayı, annem gitti aşağı babamı sorsun, nerde kaldı da aha ustasıdır babamın, gitsin alsın annemi da gelsin…”
Tabii biz ağlarık da…
Hem ağlarım, hem söylerim…
“Nere gitti?” dedi bana, dedim “Gitti aşağı ustasına…”
Bu sefer onlar o sigara telaşını bıraktılar, dediler adama “Tamam” dediler Loizi’ye, “Gidecen alacan Samiye’yi aşağıdan, getirecen sapasağlam yoksa seni keserik, buraştan geçirmeyik seni tekrar dönüşün…”
Aldı beni Rum usta, sevdi, “Tamam gorua mu” dedi. “Hiç gorkmayın, ben sana alacam ananı geleyim” dedi.
Annem gittiğinde aşağı, hem bütün evler mevzi olmuş… Tanımadığı insanlarla karşılaştı. Bir tanesi demiş kendine, “Geldin kocanı sorasın? Şimdi seni da öldüreceyik, karnındaki piçi da…” Ve o terzi kadın etişti annemi, görünca annemi, “Giriye Samiye gel bura, naptın, nere geldin?”
“Geldim kocamı sorayım…”
Almış kendini, odadan odaya kaçırtmışlar kendini “Çapuk,” demişler kendine, “öldürecekler seni, git!”
Ve o insanlar yardım etti kendine, anneme… Hendeklerden, hendeklerden geçirttiler kendini… Bilin Bağlıköy’ü geçerken bir heykel vardır orada, anıt gibi bir şey, şu İngilizler vuruldu ya… “Onu geçersan, hiçbir şey yapamazlar sana” dediler anneme…
Ta annemi geçirsinler, ustası Loizu da gelir köyden aşağı…
Görünca anamı, “Naptın kızım” dedi kendine, “nere geldin?”
“Ben geldim kocamı sorayım…”
Aldı adam anamı, yukarı, Bağlıköy’e getirdi işte bize kendini…
Dedi kendine, “Sen hiç üzülme, ağlama…”
Ama annem ağlar tabii, kocasını ister…
“Ben gidecem, aşağıda araştırayım, Mehmet’i bulayım… Sen yapma bu kabahatı bir daha, öldürecekler seni da kalacak çocukların ortada” dedi kendine.
Neysa, annem geldi. Başladı köylüler, “Ne yaptın sen da böyle habersiz gittin” demeye.
Annem da “Siz herkes kendi derdinde, ben da kocamın derdindeyim, ben kocamı araycayım bulayım” dedi o gün…
Ondan sonra adam gitti, sordu soruşturdu, geldi.
Dedi, “Bir hafta bana müddet ver Samiye da gene arayacayım ve sana bildireceyim…”
Bir haftadan sonra geldi, dedi, “Samiye” dedi, “boşuna yeme canını kızım, Mehmet Lefkoşa’dan çıktı yeğeniynan gelsin da Lefkoşa’nın at koşu yerinde dur demişler kendine, durmamış da vurmuşlar kendini” dedi.

SORU: Hipodrom’un orada yani… Bir koşu yeri vardı zaten, değişmedi o…
NECLA BEYSOYDAN:
Bilmezdim ben o zaman nerededir…
Sonra, böyle olunca, bu sefer tabii annem yedi aylık hamileydi… Bağlıköylü bir Hüseyin Tremeşeli vardı. O bize çok yardım etti.
Dağdan, eşeklerin üstüne bindirdiler annemi, hepsimizi, küçücük çocuklarımızı da hep, Bağlıköy’den dağdan geçirtti bizi Lefke’ye…
Lefke’ye götürdü bizi, kaldık Lefke’nin o zaman polisin içinde miydi neydi, o zaman küçüğdüm, bilmezdim. Pek bir şey hatırlamam…
Sonra annem doğum yaptı,..

necla.jpg

SORU: Diğer Bağlıköylüler de kaçtıydı yani?
NECLA BEYSOYDAN:
Yok, biz kaçtık… Annem kalamadıydı, ille babamı araştıracak ve onun için kaçtıydık, yardım etti bize Hüseyin Dayı, Allah iyiliğini versin, o çok yardımcı oldu bize. Kaçtık, gittik, ondan sonra annem doğurduğunda Lefke’de, adını “Savaş” koyduk, oğlan olduydu, savaşın içinde olduydu diye…
Sonra annem ille Lefkoşa’ya gideceyik, araştıralım babamı…
Bindirdiler bizi Kızılhaç’a, yaralı, ölülerin içine. Kızılhaç’ın içinde, bir da bölüm vardı arkada, bizi hep soktular onun içine, İngiliz dedi, “Sakın bağırasınız, konuşasınız da Rumlar tık keser bize kafamızı!”
Hatırlarım ben çünkü ölüler da vardı, yaralılar da vardı ambulansın içinde…
Bindik biz onlara, yolda durdurdular, yoklama yaptılar, bizi görmediler, o bölümdeydik…
Sonra indirdiler bizi, gittik, eski hastane var, Kardeş Ocağı… Kardeş Ocağı’nın içine indirdiler bizi, e baktık, bir hayle kalabalık. Hep göçmenler… Annem döner döner, dolanır, “E burada kalacaksınız” derler kendine, annem “Yok,” der, “ben kalmam adamların içinde… Yeğenim var, gideceyik…”
Aldı bizi annem, yürüdük, gittik… Hısar’ın o tarafa, yedi çocuğnan… Küçücük belekte… Götürdü bizi halama. Halamın adı Zalihe’ydi, kocası ölüydü, yalnız, annesiyle kalırdı. Yaşlı bir kadıncığıdı… Annemin halasıydı… Onun evinde kaldık ama çok yardımcı oldu, çok sıtır etti bizi halam, Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın o da… Neysa, orada kaldık. Ama annem devamlı hep babamı aramaktaydı. En küçük çocuğu belekte, ben büyüttüm. Ben bakardım. Okula da gitmezdik. Ben bakardım.
Annem hep kim çıktıysa esir, gider sorardı… Gelirdi… Yani annem çok perişanlık yaşadı.
Sonra bir gün dedi, “Annem” dedi, “hepsiniz hazırlanın da gideceyik Rum tarafına!”
Nerden geçtik o zaman, hiç aklımda yok şimdi…
Yedi çocuğu aldı, gittik Yorgacis’in olduğu yere, o sarı binalar var ya şimdi, oraya gittik.

SORU: Polis miydi orası acaba? CYTA’nın yanındaki binalar…
NECLA BEYSOYDAN:
Bilmem… Daireydi orası… Belki polis idi… Bilmem… Gittik oraya, bir da siyah araba, Mersedes, durur, adam da yanında bekler.
Bir iki kişiye konuştu, dedi “Geldim Yorgacis’e çıkayım, kocamı sorayım, bulsun bana…”
Herkes der, “Yoktur” Rumca… “Yoktur, yoktur…”
Annem döndü küçük kardeşçiğime, “Al bu taşı” dedi, “Git at o arabanın üstüne…”
O da aldı, gitti attı taşı arabanın üstüne… Adam tuttu kendini…
“Manamu atma” dedi adam kardeşime Rumca.
Annem bilirdi Rumca…
“Kimindir” dedi kendine “bu araba?”
“Aha Yorgaci’nindir, şimdi enecek” dedi.
“Buradan gelecek?” dedi annem adama.
“Evet” dedi.
Geçtik oturduk biz arabanın önüne, öyle sandalyeler vardı…
“Atma annem” dedi annem kardeşime…
Oturduk, baktık ener… Kalabalık, Yorgaci da…
Anam gittiğinde seslensin kendine, koymadılar tabii…
Annem tabii hem ağlar, hem dövünür, bizi da çekiştirir, arkada biz tavucuklar, bullicikler…
Gittiğimizde, “Yok” dedi, “bırakın gelsin” dedi Rumca Yorgacis.
Bıraktılar…
“Noldu? Noldu kızım? Anlat derdini” dedi.
Annem, “Ben Türküm, ben buraya gizlin geldim, kimsesinin haberi yok… Çocuklarımı aldım, geldim. Gocamı öldürdüysanız, bizi da öldürün” dedi.
Başlar tabii annem anlatsın kendine…
Annem ağlar, adam ağlar… Yorgaci…
Dedi kendine, “Hiç” dedi, “üzülme… Ben sana bulacayım kocanı sağısa” dedi kendine. Hep not aldı…
Bu sefer çıkarttı cebinden beş lira, çocuklara versin, versin bize…
Döndü annem dedi, “Kesinlikle istemiyorum paranızı… Vereceksiniz bana para, deyesiniz geldim sizden para isteyim? Ben para istemem, ben kocamı isterim…”
Adam “Yok kızım, bu çocuklar…”
“Hayır!” dedi annem. “İstemem…”
Aldı attı parayı annem, almadı.
Sonra geçtik.
“Gelecem” dedi, söz verdi, “ben sana bildirecem…”
Geçtik biz bu yannı, başladı bizimkiler, “Ne gaçtın, nerden gaçtın?” bilmem ne… Bilin ya bizimkileri…
Kapattılar annemin yolunu, artık gidemedik. Gidemedi…
Ondan sonra işte, annem hep arayış içindeydi. Hep arayış içinde, hep ağladı, etti… Hep Lefkoşa’da kaldık.
Bize Hatice Tahsin yardım ederdi, hem Güner Hanım vardı beraber, Güner Necat. Bize onlar yardım ederlerdi, çok yardım ederlerdi.

 

DEVAM EDECEK

 

 

Bu yazı toplam 2457 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar