Mehmet Ertuğ Hocamızın ardından
Ülkemizde uzun yıllar Kıbrıs Türk Gölge Oyunu’nu yaşatan ve sürdüren üstadı Mehmet Ertuğ hocamızın bildiğiniz gibi geçtiğimiz 21 Mayıs günü kaybettik. Yüzyılların geleneğini “Karagöz-Hacivat”ı nefes aldığı sürece yaşatan ve tanıtan hocamızla birkaç kez yayımladığı kitaplar üzerine röportajlar gerçekleştirmiştim BRT Tv’de. Kendisiyle son söyleşimiz, 13 Aralık 2016 tarihli Söz ve Yazı programımda olmuştu. “Gizemli Büyük Han-Dünü Bugünü” isimli kitabı üzerineydi söyleşimiz. Ama böylesi derinlik bir kaynak kişiyi bulduğumuzda birçoğumuzun yaptığı gibi geçmiş sosyal kültürel yaşama dair konulara da girmezlik etmiyoruz. Çünkü hocamız sadece Gölge Oyunlarıyla ilgilenen biri değildi. O bir yazar, filatelist ve 1961-1986 yılları arasında Türkçe-Edebiyat öğretmeni olarak eğitim camiamıza emek vermiş birisiydi.
Bir zamanlar Büyük Han’daki yerinde ziyaret etmiştim kendisini. Küçük küçük hikâye kitapları vardı oyun sergilediği mekanın girişinde yer alan bir masanın üzerinde. Oraya gölge oyununu izlemeye gelenlere küçük bir ücret karşılığında satıp bunu “giriş bileti” olarak saymaktaydı. Böylece hem elinizde bir hikjâye kitabı hem de giriş biletiniz oluyordu. Tabii “Hikâye” diyoruz ama aslında onun deyişiyle “Mesel Kitaplarıydı”. “Mesel”le başlamıştık sohbetimize.
“Mesel kitaplarından 14 tane yayımladım ve bunları her gelen çocuğun bir tane almasını özlüyordum. Tabii almazsa almazdı ama başlangıçta 1 lira tanesi veriyordum onları kendilerine karşılığında da ayrıca oyunu seyrederlerdi.
Şimdi meseller aslında derlemedir hep. Mesel yazmak diye bir şey yoktur, bunu yanlış yapıyorlar son yapanlar. Ben diyor mesel yazdım. Veyahut da filandan meseller diye kitap yayımlanır. Mesel hazırlanmaz derlenir. Ben dolayısıyla annemden başladım annemin bana çocukken anlattığı meselden başladım, daha sonraları öğrencilerime de ödev verirdim öğretmen iken. Onların hep yanımda durur hâlâ kağıtları.
Ayrıca rahmetle anarım Şinasi Tekman o da emekli öğretmen Allah rahmet eylesin, o ilk defa öğretmenliğe ilkokul’da Baf köylerinde başlamıştı orda öğrencilerinden derlediği meselleri hep yazmıştı bir yere. Sonra nenesinden derlediği çok güzel meseller vardı onları da derledi yazdı ondan sonra bir gün beni çağırdı Mehmet dedi gel, sen benim kardeşimsin, kardeşi yoktu aslında, seni dedi kardeş olarak bilirim ben, bunları yayımlaman için sana veriyorum. Ve bazıları da öyle yayımlandı. Tabii ben gerekli düzenlemeleri yaptım ve onları da yayımladım. Çok güzel mesellerdi.”
Mesel geleneği gitgide kaybolduğu konusuna deyiniyorum. Yaşlı insanlarımızın bir bir hayattan göç etmeleri ki onlar bizler için sözlü tarih’tirler, onların anlatacaklarını kayıt altına almakta bazen çok geç kalıyoruz. Meseller de onlarla birlikte göç ediyor...
“Çocukluğumda benim örneğin Baf’tan nenemin evine hizmet etmek için gelen bir “meselci nene” dediğimiz Fatma Gadın vardı. O bizi etrafına toplar hele yaz ise, ay ışığında böyle evin önüne toplar çöreklenirdik orada. “Dövlü”, “Dev” demezdi o, “Dövvv!”(gülüyor) daha da görkemli, meseller anlatırdı. Ne yazık ki o zaman da bunları aklımda tutamadım ama bazılarını işte annemden tekrar onun aklında kaldığı şekilde derledim ve kazandırmaya çalıştım.”
“Gizemli Büyük Han-Dünü Bugünü” isimli kitabının isminden yola çıkarak, Büyük Han’daki mekânına taşınmasından ve buradaki etkinliklerinden konuyu açıyorum.
“2002 tarihinden itibaren orası bana verilmişti ve tam bir Karagöz Evi olarak düzenledim. Oturma yerleri olsun çift perdesi vardır, büyük perde küçük perde olarak. Ve gene duvarlarda çepeçevre eski Türk Gölge Oyunları sanatçılarından ama Kıbrıs Türk Gölge Oyunları sanatçılarının yaptıkları suretlerin resimleriyle donanmıştır. Arada bir uğrarım çeşitli yerlerden söz aldım hiçbir karşılık beklemeden orayı bir kuruluşa ama ciddi bir kuruluşa devretmek istiyorum ki bir mini müze olarak sürdürülebilsin. Suretleri de bırakıyorum orda. Ayrıca benim 40 oyunumu sağolsun BRT televizyonu tarafından çekimi yapıldı. Ve bunların orada cd’leri de vardır. Onlar da perdeye konur gösterilir mesela. O zamanlarda benim ses durumum dolayısıyla canlı yapamıyordum. Dolayısıyla ön bilgi verip arkasından da bu oyunlarımı cd’den aktarıyordum. Yani şimdi devrettiğimde de orası canlı bir şekilde sürdürülebilir ve inanılmaz bir şeydir. Her Çarşamba Rum tarafından bir grup gelirdi. Çok defa rehberleri de bir hanımdı ve oyunu seyrederleri. Çoğu da bunların Alman vatandaşlarıydı. Onlara göre de kitapçığım vardı. İngilizce, Fransızca, Almanca. Üç dilde. Ayrıca Türklere de Türkçesini gene kitapçık ama Karagöz hakkında bilgi veren kitapçıklardı bunlar. Onlara da birer tane mutlaka bu kitaplardan verirdim.”
Tabii ki bizim sosyal yaşamımızda kültürümüzde Karagöz oyununun önemli bir yanı vardır. Çok fazla belki dile getirilmiyor ancak Mehmet hocamızın çabasıyla bir yere kadar getirilebiliyor bu çalışma. Fakat geçmişe baktığımızda, Karagöz Oyununun (Gölge Oyunu) Kıbrıs’ta uzun bir geçmişe sahip olduğunu görebilmekteyiz.
“Kıbrıs’ın fethinden sonra devamlı olarak o zamanın sineması eğlencesi hatta eleştiri aracı olarak kullanılmıştır. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum köyümüze Mulla Hasan diye çok ünlü bir Karagözcü gelirdi. Her köyde bir hafta zorla kalır gösterilerini yapar ondan sonra ayrılırdı. Bizim köye geldi mi en az 1 ay kalırdı. Köylü o kadar meraklı. Arçoz köyüdür bizim köy. Yeni adı Yiğitler. 1 ay kalır gideceğinde de kimseye haber vermeden yola çıkardı fakat köyün gençleri onu yarı yoldan geri döndürürlerdi (gülüyor). O kadar çok seviliyordu. Mulla Hasan çok usta bir Karagözcüydü oyunlarını her gece aynı şekilde değil, farklı konular getirerek, efendim espriler düzenleyerek yapardı. Ben bir defa seyredebildim onu, vuruldum. Yani bu işe başlamama bir neden o oldu.”
Söyleşimiz daha devam etmekteydi ama hani hocamızı söyleşimizden bir bölümle anmak istedim. Işıklar içinde uyu sevgili hocam...