Mehmet Yaşın: “Edebiyat anlamında yapmam gerekenleri yaptım”
Yazar, şair, akademisyen, edebiyat ve kültür insanı Mehmet Yaşın ile geride bıraktığı kırk yıllık sanat hayatını ve son romanı Selam Metin Ben Berceste’yi konuşuyoruz.
Simge ÇERKEZOĞLU
Yazar, şair, akademisyen, edebiyat ve kültür insanı Mehmet Yaşın ile geride bıraktığı kırk yıllık sanat hayatını ve son romanı Selam Metin Ben Berceste’yi konuşuyoruz. Her ne kadar kendisini “roman yazma ihtiyacı duyan bir şair” olarak tanımlıyor olsa da ve edebiyat dünyasında şair olarak öne çıksa da, romanlarının bendeki yeri çok ayrı. Farklı kurgusu, aykırı hikâyeleri, sivri dilliliği, konuşmaya çekindiklerimizi yazma ısrarı ile, beni her zaman çok etkiliyor ve düşünüdürüyor. İçinden geldiği gibi kokusuzca yazıyor. Yıllardır, ısrarla talep ettiğim röportaj isteklerini, “hayatımda Kıbrıs’taki hiçbir gazeteye röportaj vermedim, vermem” sözleriyle geri çeviren Mehmet Yaşın ile, kırk yılın muhasebesini yaptığımız sohbette öne çıkan duygu “geriye dönüp baktığımızda pişmanlık duymamak” oluyor.
“Hiçbir zaman fazlasıyla görünmeyi seven yazar olmadım”
Edebiyatla, sanatla, şiirle geçen kırk yılın ardından Mehmet Yaşın ile geçmişe dönüp baktığından neler hissettiğini konuşuyoruz. Geçmişi değerlendirme mevzusunu her ne kadar tehlikeli bulsa da cevap vermekten geri durmuyor. Onun her zamanki bu cüretkâr tavrı, bana merak ettiklerimi sormam için cesaret veriyor.
“Öyle olaylar oluyor ki hesapta olmayan şekilde hayat bir yerlere akıyor. Hayatta her şey planlandığı gibi gitmiyor ama önemli olan olumsuz şeyleri bile olumlu bir şeylere dönüştürmek ve ne yapmak istediğiniz konusundaki odak noktanızı kaçırmamak. Geriye dönüp baktığımızda pişmanlık duymamak gerekiyor. Profosyonel hayatım açısından pişmanlığım yok, özel hayatımdan bazı pişmanlıklarım olabilir tabii ama edebiyat ve sanat anlamında yapmam gerekenleri yaptığımı düşünüyorum. Yaptıklarımı çok fazla yerleşik edebiyat, siyaset veya kültür sistemine, gelenekselleşmiş yapılar içine dahil olmadan yaptım. Kendime ayrı bir kanton yarattım diyebilirim. Türkiye’de, Yunanistan’da, İngiltere’de yaşadım, bu ülkeleri uluslararası alanda temsil ettiğim zamanlar oldu. Her şey daha iyi olabilir miydi, yoksa daha iyi olamadığı için mi ben daha çok ürettim, yarattım, doğrusu bilemiyorum…Hiçbir zaman fazlasıyla görünmeyi seven bir yazar olmadım. Kıbrıs’ta yazılı basına Türkçe veya Rumca olarak röportaj vermiyorum. Hiçbir kuruma üye olmuyor, iki taraftan da ödül kabul etmiyor, kısır siyasi hoyratlıkların egemen olduğu mevcut ortamdan kendimi korumaya çalışıyorum. Belki daha çok görünsem daha çok okunurdum, adımı sürekli gündemde tutunca daha kitaplarım daha çok satılırdı, ama o zaman da kendimi yalıtıp yazmaya vaktim olmazdı, hayat tarzımın saflığını koruyamazdım diye düşünüyorum.”
“Erkeklerin konuşmaya yüksündüğü şeyleri anlatmak istedim”
40. sanat yılı nedeniyle yayımlanan yeni şiir kitabı Eeen Güzel Şey ve yeni romanı yayımlanan Yaşın ile, önceliklebu son romanı Selam Metin Ben Berceste’yi konuşuyoruz. Okumaya çok da alışkın olmadığımız konular gün yüzüne çıkarken, Yaşın bir kez daha “s” harfi ile başlayan bir roman isim seçiyor kendine.Tüm romanlarında kullandığı bu “s” metaforu ile sözcükleri sonsuzluğa bıraktığı duygusuna kapılıyorum. Son romanında yaş almış bir grup erkeğin genç kızlarla olan aşk hikayelerini anlatırken, aşkın yaşı yok duygusuna kapılıyorum. Ancak okudukça anlıyorum ki, romandaki duygu aşktan öte, yaşlanmaya meydan okuma çabası gibi...
“Aşk duygusunu her yaşta duyabilmek başka bir şeydir, aşk duygusunu aynı biçimde yaşayabilmek başka. Burada sadece yaşlanmadan, vücudumuzdaki değişikliklerden bahsetmiyorum, karşıdan algılanış biçmimizden de bahsediyorum. Yaş alan bireylere karşı yaş ayrımcılığı diye de bir şey de var. Romanda yaşlanma duygusu öne çıkıyor, tabii yaşlanma dediğimiz şey deneyimlerimizle de ilgili.Aşk söz konusu oldu mu yaş alan insan bazen olabilecek olana da izin vermiyor. Yılların birikmişliğiyle ‘sütten dili yanan yoğurdu üfleyerek yer’ durumuna geliyoruz. Romanda aşka dairtüm bu durumların çeşitli boyutlarını, mizahi yanlarını, insanın, özellikle de erkeklerin konuşmaya yüksündüğü şeyleri anlatmaya çalıştım. Ben Türkçe yazıyorum ama Türkiye’den farklı bir kültürden geliyorum. Benim kültürüm de maço kültür fakat Türkiye’demaçoluk çok daha fazla. Türkiye’de erkekler andropoza girdikten sonra neler yaşadıklarını hiç konuşmuyorlar. Halbuki bu dünya edebiyatında ve sinemasında kendine yer bulan bir konu. Düşündüm ve Türkçede bu konuyu da ben yazayım bari dedim. Başka erkek yazarların birçoğu, erkekliklerine halel gelmesin diye bu konuyu yazamadılar, belli ki yazmayacaklar da. Tabii romanda sadece erkek karakterler yok. Yaşlanan bir kadın karakter var, kızının sevgilisi ile yatıyor. Sonuçta kadınlar da yaşlanıyor, yaş alıyor. Hatta bu durum onlar için çok daha zor. Çünkü onlar seks objesi gibi algılandıkları için her zaman genç görünmek durumundalar. Hatta kendilerinden genç kızlarla yarışmaları gerekiyor, bu kişi kendi kızı olsa dahi. Bir anlamda bu romanda neo-liberalizmin kışkırttığı yarışmacılık ve sahte görünüşlerden hareketle genel bir toplumsal sistem eleştirisi de yapmak istedim. Toplumda konuşulmasa da altta yatan bazı şeyleri, söylenmeyen şeyleri anlatmaya çalıştım. İnsanlar bunları da tartışsın dedim.”
Çok katmanlı, çok derinlikli bir roman Selam Metin Ben Berceste. Bilinçakışı tekniği ile yazılmış, böylece okur çoğunlukla kahramanların zihninde yolculuğa çıkıyor. Onların zihninden geçenleri okuyor. Bu düşünceme Mehmet Yaşın da katılıyor.
“Hiçbir romanımda bilinç akışını böyle aykırı dille kullanmadım. Riskli bir tarz ama yapmak istedim. Böyle konular kendimize bile itiraf etmediğimiz, sessiz düşündüğümüz şeylerdir. O nedenle kitap bir eskizle başlıyor. Yazar yazdığı kitabın da eskiz olduğunu söylüyor. Eskizler sonuçta yağlı boya tabloya dönüşüyor. Herkes o tabloları biliyor. Oysa eskizler ressamına birdenbire gelen şeyler. Bu romanımdakiler de birdenbire yazılmış, editlenmemiş. Ana karakterin psikolojik sorunları var. Kendini engelleyemeden olur olmaz öfkeli şeyler söylüyor.Kaprolali dil hastalığına tutulmuş. Tabii rahat okunması için parçaladım, biribirini izleyen öyküler haline getirdim. Biribirinden çok farklı insanların, çok benzer şeyler yaşayabileceğini gösterdim. Romandaki herkes anti-karakter, olumlu karakter yok ama herşeyleri de kötü değil. En olumsuz maço adamların, güç, iktidar müptelası işkadınlarının bile insan yüreği taşıdığıda görülebilir.”
Geçen zamana baktığında kendini daha çok bir şair olarak mı yoksa roman yazarı olarak mı tanımladığını konuşuyoruz…“Hep söylüyorum, modernitenin yaptığı türler ayrımına karşıyım. Öyle hissetmiyorum” diyerek, sözlerini sürdürüyor.
“Platon’u okuduğunuz zaman sadece felsefeci olduğunu söyleyemezsiniz. Eserleri hikâye anlatır, teatraldir. Sahneye aktarabilirsiniz. İlk çağlarda insanlar öykü anlatıcısı, şair, oyun yazarı, felsefeciydi. Bunları modernite ayırdı ama bana hepsi birlikte geliyor. Ben kitaplarımda görsel malzemeler kullanıp, desenler de çiziyorum. Sadece farklı edebiyat alanları değil görsellerim de yer alıyor hemen hemen her kitabımda. Mesela bazı şiirlerim içimden şarkı gibi besteli de geçiyor. Tüm bunlar kendimizi ifade etme yollarıdır. Bunları birbirinden öyle çok ayırmadan, birbiri içinde harmanlıyorum.”
Yaşın,40. sanat yılı çerevesinde pek çok etkinlikle okurlarıyla buluşmaya devam ediyor. Kitaplar, tanıtımlardan öte bu etkinliklerle yazarın kapalı kalan kırk yıllık hayatının da kapısını aralama şansı buluyoruz;25
Mayıs’ta Aurora müzik grubunun Büyük Han önünde Mehmet Yaşın’ın ilk şiirlerinden bestelenmiş şarkılarla verdiği konseri ile başlayan etkinlikler, belgesel çekimi ile devam ediyor. 13 Eylül’de İngiltere’de üç dilde şiir performansı ve sunumlar olacak. 19 Eylül’deLefkoşa’nın güneyinde Sic. Contemporary Culture galerisindeki sergi açılışı izleyecek. Bu sergi 27 Kasım’da İstanbul’da Kıraathane Edebiyat Evi’ne taşınacak. Sergiye paralel bir dizi toplantı Lefkoşa’nın güneyinde ve İstanbul’da düzenlenecek. 26 Eylül’de Girne’de ArtsRoom’da kapsamlı bir başka sergi açılacak. Türkiye’nin en önemli kitap ve edebiyat yayını olan K24 Yaşın’ın 40. yıldönümü için özel bir dosyayı Kasım ayında yayımlamaya hazırlanıyor. Atina’da iseOresApelasis adıyla yeni çıkan Yunanca roman tanıtımı ve bir dizi etkinlik yapılacak. Limasol’daki Uluslararası Kitap Fuarı’nda ise23 Kasım tarihinde “Multiple LiteraryBelongings” başlığıyla yazarın çevirisi yapılan kitapları üstüne İngilizce panel düzenlenecek. Ayrıca bu yıla özel hazırlanan ve sınırlı sayıda basılan posterler, tişörtler, kartlar ve rozetler yapılan etkinliklerde ve Rüstem Kitabevi’nde satılmaktadır.
Fotoğraflar: Nedim ENGİNSOY