1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Mekanla malzeme sihirbazı AfroKıbrıslı kadın sanatçı: Serap Kanay
Mekanla malzeme sihirbazı AfroKıbrıslı kadın sanatçı: Serap Kanay

Mekanla malzeme sihirbazı AfroKıbrıslı kadın sanatçı: Serap Kanay

Afrika’ya dayanan köklerinden dolayı küçüklüğünden beri çeşitli ayrımcılıklara ve ırkçı uygulamalara maruz kalmasına rağmen kendi ayakları üzerinde durmak için birçok ülkeye yayılan gezgin bir yaşamı olan Serap Kanay'ı kendisinden dinledik.

A+A-

Murat OBENLER

Afrika’ya dayanan köklerinden dolayı küçüklüğünden beri çeşitli ayrımcılıklara ve ırkçı uygulamalara maruz kalmasına rağmen kendi ayakları üzerinde durmak için birçok ülkeye yayılan gezgin bir yaşamı olan Serap Kanay ile buluşarak aslında hepsinin de iç içe geçtiği hayatını, kadınlık hallerini, sanatını, köken odaklı araştırmacılık ve makale yazma yolculuğunu ve ekmek teknesi rehberlik mesleğini konuştuk. Tek ebeveyn olarak kızını büyütmeyi başaran, birçok kez düşüşler yaşasa da yılmadan hep tekrardan ayağa kalkarak, bilgi ve beceriyle donanarak, tecrübelerinden çok şeyler öğrenerek daha da güçlü bir şekilde azimli bir şekilde hayat ve sanat yolculuğuna devam eden Afrika Kökenli Kıbrıslı sanatçı Serap Kanay, gender, kadın, travma, göçmenlik, bellek, kültürel miras, ayrımcılık, ırkçılık konularında gezinen ve yaklaştıkça insanları daha da rahatsız eden sanatını YENİDÜZEN’e anlattı.

 

“Kadınım, Afrika kökenliyim ve söyleyecek sözüm var, sanat ifade yöntemim, rehberlik ülkem Kıbrıs’ı keşfetme yolum ve gelir kapım”

Serap Kanay’ın turist rehberi, sosyal yorumcu, araştırmacı ve sanatçı kimliklerinden oluşan zengin bir kişilik olduğunu biliyoruz ama bu kadar mesleği, işi nasıl bir arada yapabildiğini düşündüğümde kafamda soru işaretleri beliriyor. Nerden başlasak nasıl anlatsak?

Serap Kanay: Birincisi kadınım. İkincisi Afrika kökenliyim. Bunların getirdiği baskılar ülkemizde hep olagelmiştir. Bunlarla ilgili söz söylemek istiyorsan, böyle bir kimlikle bunlarla bağlantılı yaşadığımız olaylar ile ilgili, birbirlerine etkileri hakkında fikir, açıklama, söz söylemek istersen sosyal yorumcu oluyorsun. Sanatçıyım ve sanatımı da bu konular üzerine yapıyorum. Kadınlık, gender çalışıyorum. Darbe-savaş-işgal-ateşkes süreçlerinden geçmiş Kıbrıslılar olarak travmalarımız var ve bunun üzerine çalışmalarım var. Bunların yanı sıra bir de hatıra var, göçmenlik var, göçmenliğin nostaljisi var. Bunlar sanatıma da, araştırmalarıma da dert edindiğim şeylere de yansır. Gaile edindiğim şeyleri toplumla paylaşıyorsam sosyal yorumcu oluyorum, sanat aracılığıyla işliyorsam sanatçı oluyorum, köken odaklı araştırmalar yapıp makale boyutunda işler yapıyorsam da araştırmacıyım. Turist rehberliğini de para kazanmak için yapıyorum(İlk üç saydığımdan para kazanmıyorum). Nisan ayında 21 yılımı dolduracağım turist rehberliği de ülkemden sürüldüğüm için ve 17 yıl hasret ve gurbet yaşamamdan dolayıdır. 2000 yılında Kıbrıs’a döndüğümde sanki de ilk kez görmüş gibi dağına, taşına, kültürüne, tarihine, denizine aşık oldum ve bunları hem keşfetmek hem de başka insanlara anlatarak onların da keşfetmesini sağlamak için turist rehberi oldum. Saçaklı Evde çok iyi insanlardan oluşan bir etkinliğe katılmıştım. Sonrasında rehberlik kursunda başarılı olarak diplomalı turist rehberi oldum. Daha sonra Dünya Rehberler Birliği’nin kursuna katılarak uluslararası rehber eğitmeni sıfatı da aldım. Daha sonraları Kuzey Kıbrıs’taki rehberlik kurslarında eğitmenlik de yaptım.

 

“Küçüklüğümden beri günlük tutar, yazılar yazarım, önce kurslarla sonra da Güzel Sanatlar okuyarak sanat üretimlerime başladım”

Ailende sanatçı birileri var mıdır?, etrafında sanatçı olarak görüp olmak istediğin birileri veya kişisel bir konu mudur sanatla uğraşın?
Ailemde sanatçı kimse yok. Ben küçüklüğümden beri yazılar yazıyorum. Defter tutarım. Hatıraları yazarım, günlük tutarım. Kendimi yazarak ifade ederdim. Daha sonra kendimi daha farklı olarak ifade etme ihtiyacım doğdu ve 1989’da ilk defa adının içinde sanat olan bir kursa yazılarak oradan belge aldım. Daha sonra yetişkinler için sanat kurslarına katıldım. Yarı zamanlı çalışıyordum ve diğer zamanda da çocuğum kreşte ben de sanat kursundaydım. Çizim, desen, baskı tekniği, tekstil dokuma, modelle çalışma gibi yoğun kursların sonunda portfolyo da hazırladık, başarı sertifikamızı da aldık. Art and Design Foundatıon (önce London Politechnic, sonra Guıldhall Univ.) dediğimiz güzel sanatlardaki her şeyi(heykel, seramik, fotoğraf, çizim) öğrendik. Orada 1992-93 yılında bilgisayarla tanışarak renklerle oynamaya başladım. Çocukken dünyanın çok kötü olduğunu düşünür ve 9 yaşında büyüdüğümde dünyanın cumhurbaşkanı olup madde madde yapacaklarımın listesinden oluşan manifesto hazırlamıştım.  Benim için çok değerli olan bir kadın arkadaşımla konuşurken dünyayı değiştirmenin endüstriyel tekstilden geçtiğini düşünerek 11 yaşında bunu kafama taktım. Middlesex Üniversitesi’nde buna başvurdum ama 31 yaşında olduğum için genç öğrencilerle uyum sağlayamayacağım kanısına vardıkları için ret aldım. Yine yarı zamanlı okula yazıldım, yapamadım ve daha sonra 4 yaşında kızımı da alarak Portekiz’e giderek orda beni de motive eden Hollandalı bir kadın sayesinde biraz Portekizce öğrendim, birkaç ay orda kaldıktan sonra 1994’te İngiltere’ye geri dönerek Güzel Sanatlar 1.sınıfa başladım, kızım da ilkokul 1.sınıfa başladı. 1997’de mezuniyetime kadar ilkokul ile üniversite ve ev arasında bisikletle adeta mekik dokudum. Kızımı tek ebeveynli olarak büyüttüm. 1.sınıf bitirme projem kadınlardaki Ay hali üzerinedir. Londra Guıldhall Üniversitesi Güzel Sanatlar’dan Onur Derecesiyle mezuniyetim sonrasında Amsterdam Üniversitesi’nde Kültürel Analiz üzerine Master eğitimi aldım.

İlk sanatçı unvanını kullanarak sergilenen işin hangisidir?
1992’de İngilterede Kıbrıslı Türk ve Rumların ortak sergisinde iki yıllık kursta müziğe resim yaptığım işlerim sanatçı ünvanıyla sergilendi.

 

Sanatta içine her şeyden birazcık katabildiğin enstalasyon türü çok hoşuma gidiyor”

Yaptığın enstalasyon işlerinde ses, metin, tekstil, fotoğraf, video vb. çoklu malzeme kullanım tekniklerin dikkat çekiyor. Sınırsız bir kullanım gibi görünüyor dışarıdan. Bunlar sana nasıl bir özgürlük sağlıyor?
Güzel Sanatlardaki eğitimlerde hep bunların kullanımını öğrendik. O zamanlar daha yeni olan enstalasyon konsepti çok hoşuma gitmişti. İşin içine her şeyden birazcık katabiliyordun. 2.sınıfta el yapımı geri kazanım kağıttan büyük yapılar yaptım. Bir sene sonra da küçüklerini yaparak kadınlık halleri üzerine bitirme tezimi verdim. İlk ses işimi de kadın temalı bir rap şarkısı ile bu bitirme tezimde sundum. “Düşünürüm, dans ederim, yenilmedim” isimli çalışmamı da o dönemde yaptım. İlk defa o işimde Türkçe de kullandım. O da dönüm noktalarından birisi oldu.

 

“Sanatçının hayatı aynı zamanda sanatıdır, eseridir. Kişinin yaptıkları kendisi, çevresi, toplumdaki bütün kadınlar ve hatta tüm toplumu da ilgilendirir”

“Kişisel olan politiktir” mottosunu biraz açabilir miyiz?
Bu ikinci akım feministlerin bakışıdır. Evden çıkamayan kadınlar bunun kavgasını verdiler ve ev işini sanata dönüştürdüler. Benim daha ilerisinde bir noktadır ama çıkışı oraya dayanır. Sanatçının hayatı aynı zamanda sanatıdır, eseridir. Kişinin kendisinin yaptıkları kendisini, çevresini, toplumdaki bütün kadınları ve hatta tüm toplumu da ilgilendirir. İlk işimde kendime özgü “Ay Hali” yansıtmıştım.

img-0550-min.jpg

“Sanat güzellik için değildir.Eğer bakmayı başarabilirsen benim işlerim insanın tüylerini diken diken eden işlerdir”

Sanatında kişisel olan ile yerel olan, yerel ile global olan, hatta evrensel olan birbirine de giriyor. Bu da senin eserlerine kimlik ve özgünlük kazandırıyor.
Sanat onu yapması gerekir. Sanat güzellik için değildir. İnsana göre değişkenlik gösterir ama ben çirkin bir şeyden konuşacak olsam bile hiçbir zaman çirkin bir görüntü sunmam. Bana gelen kritikleri değerlendirdiğimde eğer bakmayı başarabilirsen benim işlerim insanın tüylerini diken diken eden işlerdir. Uzaktan o duyguyu almıyorsun ama içine girip incelediğinde kişiyi rahatsız edicidir. Derinliğe ulaşman için yakından bakman lazım.

Çürümüşlükler ilgimi her zaman çekmiştir. Annem Türkan Kanay, babam Tünay Kanay’ın doğum günü vesilesiyle bize geldiklerinde buzlukta kalıp büzüşen, renk değiştiren yarım ekşilere kafayı taktı ve onları atmamı istedi. Ben de ona onlardan sanat yapmayı istediğimi söylediğimde bana “Al bir demir, geçir üstüne de aç bir sergi da hem rahatlayasın hem da çıksınlar evden” dedi. Terzi olan annem de esas sanatı hep kendisinin yaptığını iddia eder. Ben de onu zanaat olarak düzeltirim.

 

“Küçüklüğümden itibaren saçımdan çekmediğim kalmadı. Farklı uygulama ve söylemlerle birçok kez ayrımcı ve ırkçı uygulamalara maruz kaldım”

Senin bilimsel makale yazarı olarak üretimlerin de var ve Colorism(renge dayalı ayrımcılık),ırkçılık gibi çok ciddi konuları ele alıyorsun. Son iki tane de makale yayınladın. Ben sana “Saç” kelimesini ve onun sende çağrıştırdıklarını (sunumunda da var) sormak istiyorum.

Saç çok önemli çünkü küçüklüğümden itibaren saçımdan çekmediğim kalmadı. Saçı yazmak,anlatmak istiyorum. Küçükken annem iki haftada bir saçımı erkek saçı kestirirdi. 9 yaşından itibaren de annem her gün okula gitmeden çok colonyal bir tavırla saçımı kafama vura vura tarardı. Kendine göre düzgün,tertipli saç düz ve bağlanabilen saçtı. Benim gibi Afrosaç ile okula gidemezdik. O toplumsal baskıyla oluşan stereotipi büyüğün küçüğe yansıttığı gibi annem de bana uygulardı.İngiltereye gittiğimde saçımı istediğim gibi yapmaya karar verdim ve kısa bir süre örgü(düzleştirme özentisi) de yaptırdıktan sonra doğal haliyle yani Afrosaç olarak saçımı bedenimin bir parçası olarak taşıyorum. Bunu protesto olarak mı yaptığım sorularıyla karşı karşıya kaldım. Hayır dedim. İlk kez 42 yaşında saçımı boyattım. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım “Senin saçına tarak mı girer?” dedi. Bu ırkçı bir söylemdir ve zaman zaman gap teli,maca süpürgesi vb. söylemlerle karşı karşıya kalıyorum. Bu konularla bağlantılı 2005’ten beri yazılı çalışmalarım var. Benim de içinde olduğum 5 Afro kıbrıslı kadın ile ilgili röportajlardan oluşan “Embracing Afro hair,resisting colourism: Black women’s experiences in North Cyprus” adıyla akademisyen Umut Özkaleli ile 2021’de ortak bir makale yazdık. Bu Journal of Ethnic and Racial Studies adlı süreli yayında yayınlandı ve akademik literatüre de girdik. Umut Özkaleli benden de cesaret alarak kendi kökenini araştırarak kendiyle ilgili başka bir makale yazdı. Bizim yine “Afro Kıbrıslılar: Önyargı,Renk ayrımcılığı, Irkçılık ve Kıbrıs’ta Yükselen  Siyah Farkındalık” adıyla Journal of Intercultural Studies adlı akademik dergide de yayınlanan bir makalemiz var. Polonya’da makalemin de içinde bulunduğu makaleler bu konu bağlamında okutuluyor. İngiltere’de Kent Üniversitesi’nde birisi bu konuyu çalışıyor. Son olarak YDÜ’de de uzaktan akrabamız olan bir kadın öğretim görevlisi öğrencilerine proje olarak sunuyor. Bunun eğitime girmesi gerekiyor. Bizler uzaydan mı geldik?(kolonyalizm,emperyalizm, feminizm bilmeniz gerekir) Yine bu konuyu YDÜ’de Afrika Kökenli Kıbrıslılar adlı konferansta geniş bir kalabalığa aktardım.

Kıbrıs küçük bir ada(mikro) ama burada o kadar çok şey olur ki Kıbrıs’ı dünyadaki (makro)birçok şeye örnek olarak gösterebiliriz. Yine bunu güzellik kavramı altında bütün kadınların saç ile olan dertlerine de uyarlayabiliriz. Eziklik meselesi var yani kadınlar saçlarının düz olmasını ister ve bu çok karşılaşılan bir konu. Daha da önemlisi global ölçekte ırkçılık var,adamızda da ırkçılık var. Afrika’dan adaya getirilen çok fazla insanımız var. Kölelik zaten Amerika’dan Afrika’ya İngiltere’den Kıbrıs’a her yerde var.

420058243-750354099954528-2235859798632163914-n.jpg

“Annesi, nenesi, halaları terzi olan bir ailenin üyesi olarak kumaşın içinde büyüdüm”

Yine yakın zamanda senin de sanatçı olarak yer aldığın “Yavaş Kumaş” temalı İzmir’deki Uluslararası Tekstil Bienali’ne biraz bakalım isterim. Annen de terzi ve sen de kumaşı kullanıyorsun. Nasıl bir deneyim oldu senin için?

Annesi,nenesi,halaları terzi olan bir ailenin üyesi olarak kumaşın içinde büyüdüm. Pamuk,iplik ve dokumacılık da ailemizde var. Hep tekstil yapmak istiyordum. Eski kumaşlara merakım var, eski eşyalara merakım var. Bu tekstil ile bağlantılı olduğu için benim için bir ilk niteliğinde oldu çünkü herşeyi birleştirdiğim için mutluyum. Aile ağacımı kumaşa yansıttım, el işi, kadın işi nakışı yansıttığım ve yorganı kullandığım bir çalışma yaptım, göçmenlik hallerimizi, yurtsuzluğumuzu da anlattığım ve annemlerin zamanının terzi mesleğine bir saygı mahiyetinde de ipek dokuma çarşaftan bir kıyafet diktim, bu süreçte çektiğim 226 fotoğraftan 13 tanesini seçerek onları sergiledik.

İşlerine hayran olduğun yaşayan ve/veya eserleriyle yaşayan sanatçılar kimlerdir?

Sanatçı Louise Bourgeois’i beğenirim. Kadınlıkla alakalı,  kendinden çıkararak(hareketle) topluma yansıtan resimden heykele, heykelden enstalasyona her şeyi yaptı.  
Ressam Georgia O’Keeffe işlerini de çok beğeniyorum. Matisse’nin işlerini beğeniyorum. İspanyol ressam-heykeltraş Miró’yu çok severim. Mirócuyum ama mimar Gaudi’ye ve eserlerine de ayrı bir hayranlığım vardır.

Hangi sanatçı ile birlikte bir iş yapma idealin vardır?
Louise Bourgeois yaşasaydı onla bir şey yapmak isterdim. Miró ile de kesin isterdim.


“Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan içselleştirilmiş cinsiyetçilikten vazgeçip birbirlerine destek olarak hayatın her dalında en iyi ve eşit olmanın yanında sadece sanatçı olarak kabul görmenin mücadelesini vermelidir”

Üreten sanatçı bir kadın olarak kadın olmak, kadın hakları, üretimde kadınların rolü, yönetim seviyesinde kadınların temsili, sanatta kadın olmak gibi konularda yeteri kadar mücadele, başarı, temsiliyet olduğunu düşünüyor musun?

Kadın Hareketi, Suffragettes, ilk akım feminizm, ikinci akım ve modern çağdaş feminizme gelene kadar kadınlar gerek eşit işe eşit ücret, mülkiyet, temsiliyet gerek seçilip seçme hakkı ve iş yerlerinde yükselme hakları yanında verdikleri mücadelelerde genellikle çok az erkekten destek görerek haklar edinmiştirler. Bu hakları elde etmek sınıfsal mücadele, siyah/beyaz mücadelesine de takılarak zorlanarak varoluşa gelmiştir.Tüm bu alanlarda olduğu gibi sanatta da kabul görmek, başta salonlarda sergileyebilmek kadınlar için mücadele edilmesi gereken bir alandı. Günümüzde de kadın olarak sanatçı olmak Avrupa’da daha kolaylaşmış kabul görünür olsa bile o kadar da kolay değildir. Ülkemizde bu anlamda kat edilecek uzun bir yol vardır. Öncelikle sanatçı diye adlandırılan büyük bir kesim öğretmenlikten gelmektedir, ve geleneksel dal olan resme yönelmektedir, gerçi toplumun büyük bir bölümü de geleneksel resmi sanat olarak algılayabiliyor. Resim öğretmeni olmakla ressam olmak aynı şey olmadığı gibi sanatçı olmak da ressamlıkla kısıtlı değildir. Çağdaş sanat yelpazesi çok geniş bir alandır ne var ki belki de algı sıkıntısından dolayı birçok kadın sanatçı diğer sanat dallarına yönelmemektedir. Kısacası çağdaş sanatın farklı dalları adamızda eksiktir ve bunun mücadelesi erkek kadın ayrılmaksızın hiçbir kesim tarafından yeterince verilmemektedir. Erkek diyorum çünkü erkek egemen toplumda her alanda olduğu gibi sanatta da sistemin gücünü elinde tutan erkekler de etkin yer almalıdır, hatta her yönden zenginleşebilmemiz için kavgayı erkekler başlatmalıdırlar. Kadınlar da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan içselleştirilmiş cinsiyetçilikten vazgeçip birbirlerine destek olarak hayatın her dalında en iyi ve eşit olmanın yanında sadece sanatçı olarak kabul görmenin mücadelesini vermelidir.
Bir de sanat ve sanatçının kurumsallaşması ve kurumsal destek görerek tanınması devlet eli yardımı alması gerekir ki bu sadece sanat üreten kadınlar için değil tüm sanatçılar için gerekli bir durumdur. Sosyal haklar, emeklilik, gerçekçi telif hakları, eserlerin sigortalanması, yurt dışı sergilerine gidip gelirken sanat eseri olarak gümrük muamelesi görmeleri için yasal düzenlemeler gerekmektedir.

 

“8 Martta yapılacak “Kadın-lık Halleri” Sergisi ve Mağusa Kent Müzesi’yle uğraşıyorum”

Son olarak bugünlerde nelerle uğraşıyorsun?
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Mağusa KÜKOM’da açılacak  ve DAÜ Sanat Danışmanı Zehra Şonya’nın küratörlüğünde gerçekleşecek 7 sanatçılı “Kadın-lık Halleri” adlı sergide benim de kadınlık-toplumsal cinsiyet üstüne işlerimden bir kesit yeni bir düzenleme ile sergilenecek. Nisan ayında Karadağ’da yapılacak ve Doğu Avrupa’da Afrika kökenli toplulukları çalışan araştırmacı ve akademisyenlerden oluşan 12 kişilik bir grubun katılacağı Uluslararası bir atölye çalışmasına davetliyim.
Yine ilkbaharda Lefkoşada büyük bir organizasyonda yer alacağım. Yönetim Kurulu üyesi olduğum Mağusa Kent Müzesi Derneği (MAKEMÜD) ile Mağusa Belediyesi’nin işbirliğinde çalışmaları devam eden Mağusa Kent Müzemizi yıl sonunda açmayı hedefliyoruz. DAÜ İletişim Fakültesi ile de iyi bir işbirliği içindeyiz. Olumlu gelişmelerle yol alıyoruz. Bir de kitabım çıksa bu yıl benden mutlusu olmaz bu hayatta.


KISA KISA ……. KISA KISA ……. KISA KISA…
İngiltere…. Gri, soğuk ve sinema

Guildhall Univ…. Deneyim ve renk

Baf…. Güzel su ve sıcakkanlı insanlar

Mağusa…Can

Afrika…. Uzak

Kıbrıs…. Hep özlenen, sıcak (her türlü)

Ev…. Yuva,bahçe

Beden…. Güzel ve genç

Çocuk…. Özlenen

Torun…. Tatlı

Çevre…. Pis

Caz…Çok iyi

Sada… Biraz nostalji, hatıra

Greenline…. Dert

Sanat…. Herşey

Balık… Lezzetli

Zaman… Kısa,az,dar

Mekan… Değişir

Deniz…. DenizeAşk

Yaşam…. Yaşanması gereken

Sevgi… Sıcaklık ve şefkat

Çikolata… Bitter

2007-04-24-15-36-34.jpg

2007-04-24-15-41-08.jpg

Bu haber toplam 4872 defa okunmuştur