Mekânlar, Adlandırma ve Resmî İdeoloji
Kısacası, mekânlar salt mekân değil, algıların şekillendirilmeye çalışıldığı, düşüncelerin, kimliklerin üretildiği, kolektif hafızaların bir yandan silinmeye çalışılırken diğer yandan farklı şekillerde inşa edildiği alanlar.
Hakan Karahasan
[email protected]
Mekânların resmî ideolojiler tarafından bilinçli bir şekilde belli şekillerde tasarlandığı bilinen bir durum. Bunun yanında, tasarlanan mekânlar ve onları adlandırma arasında doğrudan bir ilişki olduğundan dolayı, özellikle müzeler, anıtlar, sokak isimleri gibi farklı örnekler toplumda yaratılmak istenen algıların normalleştirilmesi açısından büyük bir önem kazanmakta. Konuyu kamusal mekânlar üzerinden incelediği “Kıbrıs’ta Anıtlar ve Milliyetçilik” adlı yazısında Mete Hatay şu şekilde ifade etmektedir: “Kamusal mekânlar her zaman resmi kimliklerin devamlılığını simgeleyecek şekilde kurgulanmaya çalışılır” (s. 44). Başka bir deyişle, mekânların kurgulanışı resmî ideolojiler tarafından son derece önemlidir çünkü insanların algıları, düşünceleri yaşadıkları mekânlar sayesinde şekilleniyor. Elbette, bundan yola çıkıp, insan-mekân ilişkisine bakıldığında, mekânların bizleri şekillendirdiği, bizlere kimliklerimizi, aidiyet duygusunu dayattığını ve yaşadığımız mekânlar karşısında pasif bireyler olduğumuz gibi indirgemeci bir yorum yapmak gerekmiyor. Aksine, mekânlar önemli, hem de çok ancak yaşadığımız mekânlar eşittir kimlik düşüncesi de bir o kadar indirgemeci bir yaklaşım.
Mekânlara verdiğimiz adlandırmalar belli bir zaman sonrasında normalleştirilmekle kalmıyor, aynı zamanda bizzat gerçek haline dönüşme potansiyelini de barındırıyor. Tam da bu yüzden mekânlar, özellikle anıtlar, isimlendirmeler vs. resmî ideolojiler tarafından kullanılıyor. Böylece, kolektif hafıza bir yandan inşa edilirken, diğer yandan ise bir başka kolektif hafıza silinmese de bozuntuya uğratılıp değiştiriliyor. Orta ve uzun vadede yeni bir kolektif hafıza ve kimliğin oluşmasına önayak oluyor.
Bu açılardan baktığımızda, Kıbrıs’ın bu konuda bizlere yeterince örnek verme konusunda zengin bir yer olduğunu iddia etmek mümkün. Özellikle milliyetçilik ve mekân kurguları ilişkilerine bakıldığında birçok örnek vermek mümkün (1).
Öncelikle adlandırma ile başlayacak olursak, adlandırma sadece isim vermek demek değil, aynı zamanda algıyı şekillendirebilmek de demek. Yakın dönem Kıbrıs tarihinde bunun en bilinen örneği değiştirilen köy ve sokak isimleridir. Değiştirilen isimlerle birlikte yeni nesiller doğdukları yerin yeniden adlandırılması sayesinde, o mekânın tarihinden ve kimliğinden kopartılıp yeni bir mekân ve kimlik algısının oluşmasına yol açılmaktadır. 1974 öncesi Kıbrıslı Türklerin yaşamadığı bir köyün isminin sadece Türkçe olması demek, sadece isim değişmek değil, aynı zamanda yeni bir kimlik inşası anlamına da gelmektedir.
Tersi örnekler de aynı amaçlardan ötürü mümkün. Yine Kıbrıs’tan bir başka örnek verecek olursam, Kıbrıslı Rumların resmi söylemine göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nin idaresinde bulunan bölgelerde Türkçe sokak, mekân isimlerinin değiştirilmemesi, resmî ideolojinin bir parçası. Kıbrıslı Rumların 1974 sonrası tarih eğitiminin önemli bir parçası olan Den Xehno (Δεν ξεχνώ – Unutmayacağım), hatta tam şekilde yazmak gerekirse Den Xehno kai ağonizume (“Δεν ξεχνώ και αγωνίζομαι” – Unutmayacağım ve savaşacağım), 1974 sonrasında zorla evinden olan Kıbrıslı Rumlara, doğup büyüdükleri ve/ya ailelerinin doğup büyüdükleri yerleri hiçbir zaman unutmayacaklarını, böylece bugün adanın o bölgelerinde yaşamadıkları/yaşayamadıkları halde, onlara ait olduğunu unutmamaları için sürekli hatırlatılan bir fikrin sloganı. Özellikle 2003 öncesi, bu bir yandan tarih eğitimiyle, diğer yandan ise o zamanki adıyla kitle iletişim araçları sayesinde, özel günlerde sürekli hatırlatılmak suretiyle canlı tutulmaya çalışılmaktaydı.
Kıbrıslı Türklerde de durum pek farklı değil. “Millî Mücadele Müzeleri” gerek Kıbrıslı Türk gerek Kıbrıslı Rumlar açısından ilk bakışta birbirlerinden farklı oldukları intibası uyansa da, yakından bakıldığında aynı amaçlar doğrultusunda tasarlandığı görülebilir (3).
Kısacası, mekânlar salt mekân değil, algıların şekillendirilmeye çalışıldığı, düşüncelerin, kimliklerin üretildiği, kolektif hafızaların bir yandan silinmeye çalışılırken diğer yandan farklı şekillerde inşa edildiği alanlar. Kıbrıs bizlere bu konuda son derece zengin örnekler sunuyor. Gündelik yaşam koşturmacası içinde gidip gelirken mekânlara, nasıl kurgulandıklarına, ne gibi isimlerle adlandırıldıklarına biraz dikkat edince, resmî ideolojilerin gündelik hayatın içine nasıl nüfuz ettiklerini anlamak, belki de daha kolay olacaktır.
Notlar
(1). Yazıda da belirttiğim üzere, bu konular üzerine birikmiş bir literatür halihazırda mevcut. Konu ile ilgili olarak, yazının amaç ve kapsamı açısından farklı alanlardan birkaç örnek vermek istiyorum: Mete Hatay. (2021). “Kıbrıs’ta Anıtlar ve Milliyetçilik.” Kıbrıs’ın En Uzun Yüzyılı. İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2021, s. 44-51; Rabia Harmansah. (2015). Performing Social Forgetting in a Post-Conflict Landscape: The Case of Cyprus. Doctoral Dissertation, University of Pittsburgh; Yiannis Papadakis. (1994). “The National Struggle Museums of a divided city.” Ethnic and Racial Studies, 17(3), 400–419. https://doi.org/10.1080/01419870.1994.9993833.
(2). Konu ile ilgili olarak son derece detaylı bir inceleme için, bkz: Yiannis Papadakis. “The National Struggle Museums of a divided city.”