Eralp Adanır

Eralp Adanır

MEKTUP-26

A+A-

Hani bazan anlam veremediğiniz bir iç sıkıntısı tutar ya bedeninizi, öyle birşeydi hissettiklerim.
Pencere yanına gidip dışarıya baktım, gökyüzü gri.
Ne yağmura ne aydınlığa yakın.
Hani iki arada bir derede kaldı desem yeri.
Arafta gibi...
Sonra kapı çaldı.
Sıkıntımın kaynağını o an anlamıştım.
Geciken mektubun... açtım, bir el gördüm karşımda, sanki vücutsuz, başsız, ayaksız, kolsuz gibi birşey.
Bir el ve baş parmakla işaret parmak arasına sıkışmış bir mektup.
Her zamanki yerime oturdum. Cam kenarı, berjer koltuk.
Önce gri gökyüzüne baktım yeniden.
Nedendir bilmiyorum ama öyle hissettim.
Sanki mektup içi- grinin bulanıklığıyla yıkanmış gibi. Ve okumaya başladım:
“Arafta...” diye başlıyorsun.
İçimdeki sesin “aman Allahım” dediğini duyar gibi oldum. Az önce aklımdan geçirmiştim “arafta” kalmayı.  Okumaya başlıyorum...
“arafta kalmış dostluklar, aşklar, arkadaşlıklar.
Arafta kalmış insanlıklar, yakınlıklar, düşmanlıklar.
Arafta kalmış bakışlar, duygular, hisler.
Arafta kalmış tüm inançlar...
Her yaşanmışlıkta birşey öğreniyor insan. Yeter ki öğrenmek istesin her bakışta, yaşayışta. Gözümüzü açar açmaz başlıyor yaşam silsilesi. Ve anlıyorsun o an; yaşamın tatlısının, acısının merkezinde sadece insanın olduğunu. Hani belki en ağır üzüntü; “kaybettiklerin”in üzüntüsüdür de, yaşayanların yaşattıkları daha bir ağır geliyor insana bazan.
Dostum dediklerinin sadece “merhaba” ya da “havadan sudan” konuşmaların yapılabileceği bir “arkadaşlıktan” başka birşey olmadıklarını gördüğün zaman,  dostum mu arkadaşım mı’nın arafındasın işte.
Bir adım atsan sağa, dost diye kabul edip herşeyini paylaşmayı yeğlersin.
Bir adım atsan sola, paylaşmaktan çekinirsin, anlatacaklarının yarın sana silah olarak kullanılacak olabilmesinin düşüncesiyle. Ya da “gereksiz” paylaşımlar olduğunu düşünerek keşkelere havale edeceksin.
İnsanı en fazla yoran bu olsa gerek; “arafta” kalmak.
Ve arafta kaldıkların bir mengene gibi zihnini, kalbini, duygularını sıkıştırmaya başladı mı, bundan kurtulmanın yolunu arar durursun.
Bir an gelir... çizginin tam üzerinde karar vermelisin.
Belki ilk anda “kayıp” olarak görebileceğin “dostlarının”; yaşadıklarını gözünün önünden geçirdiğinde dost değil, sadece “arkadaş” olduklarını anlayacak üzülmeyi bir kenara bırakacaksın.
Ve işte o zaman, gerçekliğe yanaştıkça insan, yalnızlığının da arttığını bir o kadar daha anlayacaksın.
Hani belki de insanın kendisini bulmasının yoludur yalnızlığa gidişi. Yalnızlığa değil aslında, kendine gidişidir gerçekleştirdiği yolculuk. Arafsız, ancak kendi yalnızlığında kendini bulabilmek, anlamlandırabilmek...”

Bu yazı toplam 2352 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar