Meleklere sözümüz adalettir
Mağusa’ya doğru yol alırken insan hüzne yolculuk yapıyor. Üzerimizde o ağırlık var halen ve herhalde asla soğumayacak büyük bir acı… Bir kent aylardır çocuklarına, öğretmenlerine, velilerine ağlıyor … İncinen, örselenen, canından can kopartılan bir kent var, boşluğu doldurulamayan sesler var buralarda, sevinçler var, sarılışlar var, koşular var, telaşlar var… Mağusa kendini arıyor, o gün, bugündür, bulamıyor. Şimdi adalet arıyoruz hep birlikte… O derin ve uçsuz boşluğu doldurmayacak olsa da bir bedel istiyoruz… Özlemi hiç bitmeyecek canlarını toprağa emanet edenlerin hakkı bu…
İnsanın kalbi acıyor… Çok acıyor… Çok… Deprem değil ihmal aldı hepsinin canını, sorumsuzluk aldı, vurdumduymazlık aldı, saçma sapan bir imar affı aldı. Bilirkişi raporlarını okudukça kahrediyoruz, statik planları dahi bulunamayan kumdan bir yapıda bıraktı çocuklarımız masum nefeslerini…
Diyorlar ki, “7, 8 yıl hapis yatsınlar ve çıksınlar…”
Cinayetin üstü örtülemez…. Örtülemez çünkü bir ülke ayakta… Adalet için ayakta yediden yetmişe… Cinayetin üstü örtülemez, otuz beş çift göz var orada…
Cenaze evine dönüşürken şehir, yas sürerken, surlar ağlarken adeta, evlatların gülüşleri bir kor gibi yanarken içimizde, meşaleler tutuşuyor birer birer… Zaman iyileştirmiyor yarayı… Acıyı dindirmiyor… Gözlerinden okuyorsunuz onca insanın… Unutturmuyor zaman… Çiçekler altında yatarken çocuklar, Kıbrıs adalet için yürüyor…
***
Onca eyleme katıldım, yürüyüşe… O tarihi var oluş mitinglerine sahneden tanıklık ettim. Böylesi duygu yüklü bir ortam görmedim ömrümce… Böylesi samimi, kalpten, dokunaklı bir eylem yaşamadım. Yüzümü böylesi bir hüzünle yıkamadım… Çocuklarına sahip çıktı yüzlerce insan… Meşalelerle aydınlattı karanlığı… Çocukların gözlerindeki ışıkla sokakları kuşattı… “Meleklere sözümüz adalettir” dedi, tek yürek…
***
Adıyaman güya “ödül” olarak sunulmuştu bu çocuklara… Dünya gibi serilmişti ayakların önüne… Koşa koşa gitmişlerdi, sevinçle… İçine kapatıldığımız yalnızlığa karşı böylesi coşkularımız vardı, başarmak gibi… Nerede olursa olsun… Denizin ötesine taşabilmek… İsias adlı bir kabusla yüzleşildi sonra… Yalanla, hileyle, enkazla…
Sevinçlerinin, düşlerinin, gülüşlerinin üzerine toprak attık çocuklarımızın. Kalplerimizi çiğniyoruz 6 Şubat’tan bugüne…. Adalet istiyoruz… O otel dedikleri cinayet mahallinin sahipleri, denetleyicileri, mühendisleri, seyirci kalanlar ve görmezden gelenler alabilecekleri en ağır cezayı alsınlar istiyoruz.
Tam bir kasıt var ortada çünkü… Bile bile yaptılar, betondan çaldılar, demirden, hiçbir taşıyıcılığı olmayan bir otel yarattılar ve “geliniz, ölünüz“ dediler… “Tamamdır” dediler, denetlemediler, hatta affettiler… O büyük yıkımın ardından gelip bakmadılar bile… Saklandılar… Hayatta kalan birkaç anne baba toprağı eşelerken, onlar kaçtılar…
***
Adalet istiyoruz… Bu ülkenin çocukları için değil sadece tüm çocuklar ve insan haysiyeti ile yaşamak isteyen herkes için… Bir daha böylesi sorumsuzluklar yaşanmasın diye olabildiğince caydırıcı olmalıdır ceza … Bedel büyüktür… Hiçbir mahkeme kararı bu çocukları geri getirmez… Ama ibret olur, ders olur, hep hatırlanır…
***
“Enkaz düzeni çöpe” diye yazıyordu bir pankart…
Mağusa Türk Maarif Koleji’nin önüne yüzlerce fener… Çocukların gözleri birer alev topu olmuş sanki… O meşaleleri anneleri tutuyor, sınıf arkadaşları, belki hayatta hiç tanımadıkları onca hüzünlü insan… Torunlarını sevmeye doyamayan dedeler, nineler orada… Birilerinin kollarına girmişler, yürüyorlar yine de… Ellerinde meşaleler yürüyor onca insan, adalet istiyor…
Kardeşlerinin fotoğraflarıyla yürüyen çocuklar var… Bir babayla göz göze geliyorum, bakıyorum yüzüne, konuşamıyorum, omzuna dokunuyorum, sözcükler yetmiyor, yutkunuyorum, sarılıyorum, . Sesler yükseliyor göğe… “Meleklere sözümüz adalettir…” Boğazlar düğüm düğüm…
Tek tek anons ediliyor çocukların isimleri… Evren, Elvin, Havva orada… Duygu, Lavin, Pamir, Atakan… Meşale hepsi… Hepsi ışık… Kentin sokaklarına yıldızlar iniyor… Mehmet, Hasan, Aykan… Orada Selin ve Serin… Hayal, Doruk, Alp orada… Özgür, Mustafa, İzcan, Asya, Sahil tek yürek yine… Işıl ışıl Nehir, Mert, Fahri, Aras ve Ali… Havin ve Osman orada… Nazife, Abide ve Mülkiye el ele… Ecem ve Bedriye…Perihan orada, İbrahim hoca orada… Ve Kağan Selim… Hepsi… Yüreklerini yüreklere katarak yüzlerce… Meleklere sözümüz adalettir… Sözümüz söz… Adalet… Melekler orada…