MEMLEKETİMDEN KADIN MANZARALARI…
Memleketimden kadın manzaraları…
Şiddetten kaçan kadınların sığınma evi
Lefkoşa’da Sosyal Riskleri Önleme Vakfı ile Yurtsever Kadınlar Birliği’nin oluşturduğu kadın sığınma evinde ocaktan beri 7 kadın kaldı. Şu anda şiddet gördükleri i
Memleketimden kadın manzaraları…
Şiddetten kaçan kadınların sığınma evi
Lefkoşa’da Sosyal Riskleri Önleme Vakfı ile Yurtsever Kadınlar Birliği’nin oluşturduğu kadın sığınma evinde ocaktan beri 7 kadın kaldı. Şu anda şiddet gördükleri için çaresiz kalan iki kadın sığınma evinde yaşıyor
Kayınvalide ve kayınpederle aynı evi paylaşan ve şiddet gören genç kadın karnında 5. bebeğini taşıyor. Şimdi kendisi kadın sığınma evinde, iki çocuğu kayınvalidede, ikisi ise SOS Çocukköyü’nde…
“Bir anne için ne kadar acı, çocuklarından binlerce kilometre uzakta olmak... Ne dayanılmaz bir özlem. Pazar günlerinin gelmesini iple çekip, birkaç dakikalığına seslerini duyabilmek sadece…”
Özgül GÜRKUT
Bu kadar çok etkilenmemin nedeni kitabın kahramanlarının çoğunun kadın olmasından da kaynaklanıyor olmalı…
Khaled Hosseini’nin “Bin Muhteşem Güneş” kitabını bir solukta ve çoğu sayfalarını hüngür hüngür okudum. Üstelik bir gazeteci olarak Afganistan’ı bugüne dek çok yüzeysel biliyor olmamın utancıyla…
İnsan, hele kadın, hele çocuk…
Ülkeme bakıyorum…
Henüz 28 yaşında ve karnında 5. çocuğunu taşıyor. Çocuklarından ikisi, şiddet gördüğü için terk ettiği kaynana evinde; diğer ikisi SOS Çocukköyü’nde…
Aynı gün bir başka genç kadın çıkıyor karşıma. O da henüz 26 yaşında ve 2, 4, 6 yaşlarındaki çocuklarını ta Türkmenistan’da bırakıp, Kıbrıs’a gelmiş. İki yıldır burada çalışan kocası gibi onun da amacı para biriktirip, kaynanasından ayrı bir ev sahibi olabilmek. Yaşlı ve hasta bir çifte bakıcılık yapıyor.
Bir anne için ne kadar acı, çocuklarından binlerce kilometre uzakta olmak... Ne dayanılmaz bir özlem. Pazar günlerinin gelmesini iple çekip, birkaç dakikalığına seslerini duyabilmek sadece…
Keşke “çocuklar güzel yarınlara büyütülüyor, oyuncaklarıyla oynarken yarına dair mutlu hayaller kuruyor; gençlik yıllarının coşkusuyla dünyalar fethediliyor, aşklar yaşanıyor; nikah masalarında atılan imzalar ve dudaklardan çıkan ‘evet’lerle hep mutlu yuvalar kuruluyor” olsaydı…
Hayatın çok acımasız davrandığı insanların dünyasına girdim geçtiğimiz günlerde… Sadece okuduğum kitaba değil, küçücük adamıza da daha derinlemesine bakmak istedim.
Grup Hoşgörü’nün Yeniboğaziçi Pulya Festivali’ndeki konserinin ertesi gününde Lefkoşa’da Sosyal Riskleri Önleme Vakfı binasına gittim.
Hani hatırlarsınız, Grup Hoşgörü, Kanal Sim’in yılbaşı programında doğmuş ve ardından ilk konserini Kadın Konukevi yapımına katkı amacıyla vermişti. O günden bugüne neler olmuş acaba…
Vakfın Trenyolu polikliniği olarak bilinen binasında bugünlerde şiddet gördüğü için çaresiz kalan iki kadın yaşıyor. Konserden elde edilen gelir ve vakfın gönüllü, özverili yöneticilerinin çabalarıyla o binada artık kadınlar için arzulanan kadar olmasa da bir yuva var.
Paramparça hayatların kesiştiği bir nokta olmuş vakıf binası. Kıbrıs’ın kuzeyinde sosyal devletin gereklerinden çok uzak olduğumuz gerçeği bir kez daha yüzüme vururken, kapıyı vuruyorum.
Hiç de 5 aylık hamile olduğu anlaşılmayan, çelimsiz bir kadın açıyor kapıyı. Göz ucuyla ranzaları görebiliyorum. Yüzüme klimanın serinliği vuruyor. Hayatın onca acımasızlığını yaşamış olmanın temkinliliği ve ürkekliğiyle “Selda abla gelmeden olmaz” diyor. Anlayışla karşılayıp beklemeye koyuluyorum.
Selda gelip de, onların da güvenebileceği bir arkadaşı olduğumu söyleyince ortam yumuşuyor. Kahveleri yapıyor çelimsiz hamile kadın. Yudumlarken sohbet derinleşiyor.
NEDEN BURADASIN?
“Neden buradasın?” diyorum ve başlıyor anlatmaya…
“Kaynanam, kaynatam ve görümcemle kavga ettim. 16 yaşındaki görümcem beni dövdü. Konu komşu haber ettiği için Sosyal Hizmetler Dairesi beni alıp buraya getirdi. Eşim evde. Ev tuttuk ama eşya yok. Çocuklar kaynanamda.”
Kıbrıs’a 16 yaşında gelmiş. 16 yaşında doğurmuş ilk bebeğini. Türkiye’nin doğu ucundaki bir ilde doğmuş. Amcaoğluyla beşik kertmesi varmış. Birbirlerini seviyorlarmış ancak o 3 aylık hamileyken sevdiği askerde vurulunca çaresizlikle Kıbrıs’taki amcasının yanına gelmiş. Babası yaşındaki bir adamla evlendirilmiş. Ondan da bir çocuğu var. Ancak yaşlı eşi 7 ay sonra vefat etmiş. Ardından Kıbrıs’ta kaçak çalışan biriyle evlenmiş.
9 yetişkin ve çocuklarla birlikte kaldıkları evde, görümcesinin uyguladığı şiddet sonucu dişi kırılan, vücudunun çeşitli yerlerinden yaralar alan talihsiz kadın, son olayı şöyle anlattı:
“YETER ARTIK, KÖLE DEĞİLİM”
“Evin bütün işlerini ben yapıyordum. O gün de sildim süpürdüm, kaynanam Türkiye’den gelecekti. Görümcem sildiğim yerlere basıp kirletti. Ben de ‘Yengem, annen gelecek buraları sildim, üstelik hamileyim, yeter artık, karşınızda köle değilim’ dedim. Beni itti, yere düştüm, bağırıp çağırdı. Bana kötü kelimeler kullandı, zoruma gitti. Karnıma vurdu, yumruk attı, dişimi kırdı. Bu ablalar beni hastaneye götürdüler. Karnıma vurduğu için sadece ona bir tokat attım ben... Hastaneden sonra polisle eve gittim, eşyalarımı topladım, buraya geldim. Onlar beni hep polise şikayet ettiler. Polis bizi yüzleştirdi, kaynanam görümcemi dövdüğümü iddia etti. Ben sadece bir tokat vurduğumu, onunsa bana çok vurduğunu anlattım.”
İlk iki çocuğu SOS Çocukköyü’nde kalan, kaynanasındaki çocuklarını ise ara sıra eşi getirince görebildiğini söyleyen şiddet görmüş bu kadına, bundan sonra ne istediğini de soruyorum:
“Eşim ayda 500 TL’ye çalışıyor. Aldığı para ev kirasına ancak yeter. Ben ev işlerini yapardım. Haftada 3-4 gün hamur yoğurturlardı. Benim annem babam vefat etti. Bir öz ablam, iki üvey abim, iki de üvey kızkardeşim var. Hepsi farklı yerlerde. Kendimi değil, çocuklarımı düşünüyorum. Evimiz, düzgün bir yerimiz olsa… Ama 500 TL’ye ne yapabiliriz ki? Bir iş bulayım, çalışayım, para kazanayım istiyorum. Elçilik sağ olsun yardım etti ama o para çoktan gitti.”
Sosyal Riskleri Önleme Vakfı ile Yurtsever Kadınlar Birliği yöneticilerinin yardımlarından övgü ve memnuniyetle söz eden genç kadın, 3 aydır kaldığı kadın sığınma evinden oldukça memnun.
Eşinden bugüne dek sadece bir kez (!) dayak yediğini söyleyen genç kadının, “Sözünü dinlemedim, gitmemi istemediği bir işe gittim diye bir tokat attı, 4 yılda bir kez oldu, o da normal yani” ifadeleri dikkat çekici…
İlkokul 4. sınıfa kadar okuduğunu söyleyen genç kadın, günlerini vakıf binasındaki işlerle ve el işleri yaparak geçiriyor. Ve yarınların daha güzel olması umudunu hiç yitirmeden, her şeye rağmen hayata pozitif bakarak, hayaller kurarak…
* * * * *
OCAKTAN BERİ 7 KADIN SIĞINDI!
Sosyal Riskleri Önleme Vafkı’nda yakın geçmişteki yönetim değişikliğiyle başkanlık görevini üstlenen gazeteci Selda İçer, ocak ayında iki kadının sığınma talebiyle başvurmasıyla bir kadın sığınma evi ihtiyacının gün yüzüne iyice çıktığını söyledi.
Sanıldığının aksine bu talebin sadece göçmen kadınlar için değil, Kıbrıslı kadınlardan da geldiğini belirten İçer, bu yıl 7 kadının vakıftaki bir odada yaptıkları düzenlemeyle burada kaldığını anlattı.
İçer, Moldovyalı bir kadın yanında, Türkiyeli ve Kıbrıslı kadınların eşlerinden veya eşlerinin ailesinden şiddet gördükleri için kendilerine başvurduğunu; bazılarının çok ciddi yaralar içinde geldiğini belirtti.
Sağlık Bakanlığı ile protokolleri olmadığı halde, hiçbir taleplerini geri çevirmemesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Sosyal Riskleri Önleme Vakfı Başkanı Selda İçer, iyi niyetle sürdürülen bu ilişkilerin devamlılığı konusunda ise kaygılı…
Sığınma evinde kalan kadınlara iş bulmaya çalıştıklarını, bazı sivil toplum örgütü ve sendikalardan da destek gördüklerini belirten İçer, sabit gelirleri olmadığını; Sosyal Hizmetler Dairesi’nden bir defalık yiyecek yardımı aldıklarını ancak yeterli olmadığını söyledi.
İçer, polisin ve Sosyal Hizmetler Dairesi’nin şiddet gören ve gidecek yeri olmayan kadınları vakfa getirdiğini ancak bu amaçla devlet bütçesinde ödenek bulunmadığını kaydederek, Kadın Sığınma Evi projelerinin hayata geçmesinin önemini vurguladı.
AMAÇ TAM DONANIMLI KADIN SIĞINMA EVİ
Selda İçer şunları anlattı:
“Biz tam donanımlı bir kadın sığınma evi yaratmak istiyoruz. Belediye Başkanı Cemal Bulutoğluları söz verdiği araziyi verdi ancak Bakanlar Kurulu’ndan onay bekliyoruz. Aslında biz bir anda kendimizi bu konunun içinde bulduk çünkü şiddet gören, çaresiz kadınlar buraya geldi.
Binamızda birçok sivil toplum örgütünün odası bulunuyor. Yurtsever Kadınlar Birliği, Kadın Konseyi, Homofobiye Karşı İnistiyatif, Feminist Atölye var. Amacımız kadın sorunlarına eğilmek ve hep birlikte hareket etmek.
Kadın Sığınma Evi projesi vakfın ve Yurtsever Kadınlar Birliği’nin öncülüğünde hazırlandı. Devlet de şimdi ihtiyacı pratikte görüyor. Bizim de devlet üzerinde o sivil baskıyı oluşturup, yeni yılın bütçesine kadın sığınma evi için kaynak koymasını sağlamamız gerekiyor. Bundan kaçarımız yok artık. Proje de verildi. Sıkıntıları bireysel ilişkilerle çözmeye çalışıyoruz ama artık bu ülkenin bir kadın sığınma evi ihtiyacı olduğu kabul edilerek gereği yapılmalı. Bu insanlar bizim insanlarımız. Kimse ‘sadece göçmen ailelerin sorunudur’ demesin.
NE BURAYA, NE ORAYA AİTLER
Sıkıştığımız nokta şudur: Vatandaş değilseler de yıllardır burada yaşamalarına izin verilmiş. Kimi üç-beş yaşında, kimi on yaşında Kıbrıs’a gelmiş. Bazılarının eşlerinin KKTC vatandaşı olduğunu ama eşleri için vatandaşlık başvurusu yapmadıklarını da görüyoruz. Bu insanları ne yapacaksın? Elçiliğe gidiyoruz, ‘tamam Türkiye’ye gönderelim’ deniyor. Kadına soruyoruz, ‘ben Türkiye’yi bilmem, sadece orada doğdum, küçükken geldim, orada ne yapacağım, ailem de yok’ diyor. Burada kilitleniyoruz. Ne buraya, ne oraya aitler! Biz de ne yapacağımızı şaşırıyoruz. İş bulamıyoruz, vatandaş değil, ülkesine gönderemiyorsunuz, bağı kalmamış. Tam bir muamma!”
Sosyal Riskleri Önleme Vakfı Başkanı Selda İçer, daha önce vakıfta kalan şiddet görmüş Moldovyalı kadının eşi ve çocuğu KKTC vatandaşıyken kadının vatandaş olmadığını, çünkü eşinin onu kontrolünde tutmak için bunu istemediğini anlattı.
Kadın haklarıyla ilgili bilincin oluşturulmasının oldukça zor olduğunu vurgulayan İçer, vakfa gelen kadınlara bu yönde de destek vermeye çalıştıklarını kaydetti.
Peki parçalanmış, bölünmüş böylesi aile yapısı içinde çocuklar ne hale geliyor?
İşte Selda İçer’in yorumu…
“ÇOCUKLAR ORTADA KALIYOR, SOSYAL DEVLET OLAMADIK”
“Çocuklar ortada kalıyor. Sosyal devlet olamadık. Bir çocuğu, şiddet yaşanan aile ortamından çıkarmakla iş bitmiyor. Psikolog, çocuk gelişimcisi gerekli. Bu insanları rehabilite edecek sosyal devlet anlayışının ortaya konulması gerekir. Ama bunların hiçbir yok! Kadınların ihtiyaçlarını karşılamak için tamamen bizlerin özverileri söz konusu. Devlet katkı yapmadığı için sivil toplum örgütlerine yöneldik. Her ay bir örgütten destek istiyoruz.”
Öğretmenler Kooperatif Bankası’ndaki vakıf hesabına yardım yapılması, sığınma evinde kalan kadınlar için gıda, temizlik, kıyafet, oda donanımı gibi temel ihtiyaçların karşılanması çağrısında bulunan İçer, desteklerden büyük mutluluk duyacaklarını vurguladı.
İçer, “Aktif insanlara ihtiyacımız var” diyerek gönüllülere de çağrıda bulundu.
SOS GENÇLİK EVİ’NDEN VAKFA
Sosyal Riskleri Önleme Vakfı’nın yönetici sekreterlerinden biri olan Havva, SOS Çocukköyü’nde büyümüş ve şu anda SOS Gençlik Evi’nde yaşıyor.
İki aydır vakıfta çalışan Havva, annesini henüz 10 yaşındayken ve babasını ise yakın geçmişte kaybettiğini; babasıyla son ana kadar görüştüğünü anlattı.
“Eskiden ‘niçin ben’ diye sorarken bu işe girdikten sonra hayatımda çok şey değişti” diyen Havva, hayatın acımasızlığı karşısında yanında SOS’i, şimdi de Vakfı bulduğu için oldukça mutlu.
Sosyal Riskleri Önleme Vakfı’nın toplumda büyük bir ihtiyacı karşıladığını ancak daha çok yardım edilmesi gerektiğini vurgulayan Havva, vakfa başvuranlara gereken her türlü yardımı yapmaya çalıştıklarını söyledi.