1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Memleketimden Siyasetçi Manzaraları
Memleketimden Siyasetçi Manzaraları

Memleketimden Siyasetçi Manzaraları

Celal Özkızan: Ben de zamanın hızlı aktığı bu günlerde, biraz da mizaha sarılarak, son birkaç haftadır memleketimdeki siyasetçi manzaralarına bir göz gezdirmek istiyorum.

A+A-

 

 

Celal Özkızan

[email protected]

 

 

 

Ben bu yazıya başladığımda, ABD şirketi Noble’ın sondaj platformu, on ikinci parselde kurulu halde, ertesi gün başlayacak sondaj çalışmaları için bekliyor olacak. Kısacası bu yazı yayımlandığında, derenin altından çok sular akmış, çok farklı şeyler yaşanmış olabilir. Değişimin öyle hızlı yaşandığı zamanlardan geçiyoruz ki, bir gün yazılan bir yazı, ertesi gün güncelliğini yitirebiliyor. Güncelliği yitirme tehlikesinin en büyük panzehiri olan mizah ise, en eski olayları bile, şu anda yaşanıyormuşçasına gözümüzde canlandırmamıza imkan sağlayacak şekilde tasvir edebiliyor. Ben de zamanın hızlı aktığı bu günlerde, biraz da mizaha sarılarak, son birkaç haftadır memleketimdeki siyasetçi manzaralarına bir göz gezdirmek istiyorum.

 

“Memleketimde” derken kastettiğim şey sadece adanın kuzeyi değil. Zira siyasetçinin absürtlükleri söz konusu olduğunda, Yeşil Hat bile katıla katıla gülmekten, sınırlık görevini yerine getirmeyi unutuyor. Yeşil Hat’ı pasaportsuz/kimliksiz geçebilme şansına sahibiz madem, hemencecik adanın güneyine doğru uzanalım. “Emekçi” “Halkın” “İlerici” partisi olan AKEL’in yetkililerinin demeçlerine göz gezdirdiğimizde, ezilen kesimlerin öncü partisi AKEL’in, büyük bir anti-emperyalist direnişe hazırlandığına şahit oluyoruz. Örneğin bir AKEL yetkilisi “Türkiye’nin aslanlıklarının içi boş” diye bir açıklama yapıyor. “Emperyalizm kağıttan kaplandır.” demeye getirmiştir muhtemelen. Öte yandan bir başka AKEL yetkilisi “Tehdit savurmanın ötesinde bir eylemde bulunmaya cesaret edemeyecekler.’’ diyor. Bunun hemen ardından, AKEL kapalı tribününe doğru koşup “Baskılar bizi yıldıramaz.” tezahüratı ile başlayarak, “Direne direne kazanacağız.” ile son noktayı koyuyor. Evet, bu açıklamaları bağlamından koparıp okuduğunuzda ve bu açıklamaların “Emekçi Halkın İlerici” Partisi’nin yetkilileri tarafından yapıldığını öğrendiğinizde, tam da bu anti-emperyalist anlamlar çıkıyor karşımıza. Emekçi halkın partisi AKEL’in yetkililerine böyle açıklamalar yaptıran şey, emekçi kitlelerin en büyük düşmanı olan kapitalist sistemin en büyük odak noktası olan ABD’nin bir şirketinin “haklarını” savunmak!!! Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakları ile kesişen bu haklar, çok ama çok önemli. “Hak” olarak kastedilen şey, on yıllardır başta Ortadoğu olmak üzere pek çok coğrafyayı kana bulamış olan “petrol hakkı”. Yine bir AKEL yetkilisi, Türkiye’nin doğalgaz sondajına tepkileri üzerine “Böyle bir gelişme mümkün değil, çünkü Türkiye Amerikan çıkarlarını zedelemeye karar verirken iki kere düşünecek’’ diyor. Emekçi Halkın İlerici Partisi, Amerikan çıkarlarının kolay kolay zedelenemeyecek olmasından gayet mutlu görünüyor. Hele bu emekçi partili yetkili, ülkesinin İsrail ile ilişkilerinin iyiye doğru gitmesinden duyduğu sevinci dile getirirken, Marx’ın mezarında hafif bir kıpırdanma seziliyor.

 

Yazının bu noktaya kadarını okuyan bir milliyetçi, AKEL ile bol bol dalga geçilmesinden ve AKEL’in “Türkiye karşıtı” tavırlarının ti’ye alınmasından dolayı pek keyif almıştır muhtemelen. Hatta belki bu yazı, Volkan gazetesinde baş makale olarak bile yayımlanabilir. Neyse ki yazının devamı da var. Yeşil Hat’ın ‘diğer’ tarafında dolanmayı sonlandırıp ‘kendi’ tarafımıza dönelim. Bizde bir bayram havası hakim. Ne de olsa Ankara’dan abimiz gelmiş. Ankara’dan gelen abinin estirdiği bayram havasına geçmeden önce, siyasilerin bu petrol konusunda neler dediklerine bir göz atmakta fayda var. Özersay, Eroğlu ve Özgürgün bermuda şeytan üçgeninde, petrol-doğalgaz konusunda bir “yetki savaşı” yaşanmakta. Yetki sende değil bende, hayır hayır yetki bende derken, He-Man’in “güç bende artık” diye her an ortaya çıkabileceği konuşuluyor. Bunun yanı sıra, UBP Genel Merkezi’nin taşınacağı yeni yerde, hummalı bir kütüphane odası çalışması başlatıldığı söyleniyor. Yıllardır “Kıbrıs Cumhuriyeti bizim devletimiz değil, Kıbrıs Türkü’nin devleti bağımsız ve egemen olan KKTC’dir.’’  diyen ve güneye geçişleri azaltmaya çalışan, güneye eğitim/alışveriş amaçlı giden insanları kısıtlamaya çalışan milliyetçi kesimin, bir anda Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde olan haklarını hatırlaması ve adanın güneyinde yapılacak bir sondaj çalışmasından haklar talep etmesi, sözü geçen kütüphane yapımının başlamasının ardındaki en büyük neden. Bu kütüphanede “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin önüne ne zaman ‘sözde’ sıfatı koyup, ne zaman ondan haklar talep ederiz; ne zaman güneyden bir şey almamalıyız ve ne zaman güneyden hak talep etmeliyiz” gibi konular üzerinde çeşitli teorik kitapların olacağı söyleniyor.

 

Gelelim ülkemizdeki ana ve yavru muhalefet partilerine. Ana muhalefet partilerimizin önde gelen isimlerinden biri, Beşir Atalay ile yaptıkları toplantıda, Beşir Atalay’dan çok etkilendiğini belirtmiş. Bunun sebebinin, Beşir Atalay’ın, KKTC’nin ekonomik kalkınması gerçekleşirken, vatandaşların da karar alma mekanizmalarında özne olması ve hassasiyetlerinin göz önünde bulundurulması yönündeki sözleriymiş. Beşir Atalay’ın, kitlelerin tepkilerini hiçe sayan, çalışanların hassasiyetlerini görmezden gelen ve sendikaların, muhalefet partilerinin ve sivil toplum örgütlerinin karar alma mekanizmalarında özne olmalarını engelleyen UBP için “KKTC, şu andaki hükümetle, sizin başbakanlığınızda çok istikrarlı ve başarılı bir dönem yaşıyor. Hem ekonomik program hem diğer konular başarılı gidiyor” demesi üzerine, aynı ismin ne tür bir etkilenme yaşadığı ise bilinmiyor. Bu çelişkiye şaşırılmaması gerektiğini, kendini “liberal” olarak tanımlayan bu ismin, kendini “sosyalist” olarak tanımlayan bir partinin parti meclisine en çok oy ile seçilmesine bakarak anlayabiliriz.

 

Kendini “Birleşik Kıbrıs” üzerinden tanımlayan ve AKEL’e yakınlığı ile bilinen ‘radikal sol’ bir partimiz ise, AKEL’e laf kondurmamak adına binbir takla atmakta. Hristofyas’ın ve AKEL’in, askeri üstteki patlama, ekonomik kriz, elektrik krizi, koalisyon ortaklarının istifa etmesi, yükselen toplumsal muhalefet derken kendini bir anda uçurumun kenarında bulmasıyla, ‘’denize düşen yılana sarılır’’ misali ABD’nin petrol şirketine ve şefkatli devlet İsrail ile imzalanan münhasır ekonomik bölge antlaşmasına sarılmasını ve halihazırda iki toplum arasında gergin olan ilişkileri daha da kaşıyacak olan ‘’milliyetçilik’’ temelli bir söz/eylem düellosunun açılışını yapmasını meşru kılmaya çalışan bu siyasi partimiz, Kıbrıs’ın hem geçmişinde hem bugününde ayrılığın en büyük tetikleyicilerinden biri olan milliyetçiliği meşru kılmaya çalışarak Birleşik Kıbrıs’a hizmet etmekte; ABD petrol şirketinin çalışmalarını destekleyen AKEL hükümetine destek amaçlı olarak da “beğensek de beğenmesek de Kıbrıs Cumhuriyeti  BM Deniz Hukuku Sözleşmesine ve Uluslararası hukuka uygun hareket ediyor.’’ diyerek, radikal solun teorik birikimine önemli bir katkı yapmaktadır. Emperyalizme ve onun petrol açgözlülüğüne karşı durulacak; ama tek bir istisna ile: Eğer uluslararası hukuka uygunluk varsa, boynumuz kıldan ince.’’

 

Savaş çığlıklarının “günaydın” ve “iyi geceler” sözleri gibi rutinleştiği bu günlerde, Orhan Veli’nin “Karanfil” ve “Bizim Gibi” şiirlerini birleştirip her duvara, söze ve yazıya eklemek elzemdir diye düşünüyorum:

 

Hakkınız var! Güzel değildir ihtimal / mübalağa sanatı kadar / Varşova’da ölmesi on bin kişinin / ve benzememesi / bir motörlü kıtanın bir karanfile, / ‘’yarin dudağından getirilmiş’’.

Arzulu mudur acaba / bir tank, rüyasında? / ve ne düşünür tayyare / yalnız kaldığı zaman? / hep bir ağızdan şarkı söylemesini, / sevmez mi acaba gaz maskeleri, / ay ışığında? / ve tüfeklerin merhameti yok mudur / biz insanlar kadar olsun?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1741 defa okunmuştur