“Mendil”den insani mesaj…
Dohni katliamında eşini kaybeden Leyla Kıralp ile Mağusa göçmeni Maria’nın öyküsünün belgesel filmi “Mendil”in ilk gösterimi Eylence’deki film festivalinde gerçekleştirildi…
1974’te EOKA-B’nin Dohni katliamında eşini kaybeden Leyla Kıralp ile Mağusa göçmeni Maria’nın öyküsünün belgesel filmi tamamlanarak ilk gösterimi 14 Eylül 2019 Cumartesi akşamı Eylence’de düzenlenen bir film festivali çerçevesinde gösterildi…
Tümüyle gönüllülük temelinde Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın işbirliğiyle çekilen belgesel film “Mendil”, 14 Eylül 2019 Cumartesi akşamı Eylence’de gösterildi ve insani bir mesaj verilmesine özen gösterildi… Gösterime Leyla Kıralp’ın yanı sıra bazı “kayıp” yakınları da katılarak “Mendil”in insani barış mesajına destek verdiler.
Leyla Kıralp, kendi yaşamını, EOKA-B katliamında eşini yitirmesini, Mağusa’dan (Maraş’tan) göçmen olarak Zigi’ye (Terazi) gelen Maria’yla nasıl arkadaş olduklarını, Maria’nın ona kaybettiği eşi için döktüğü gözyaşlarını silmesi için bir mendil verişini, “Paylaştığımız Beyaz ve Islak Mendil” başlıklı Türkçe ve Rumca olarak yayımlanan olağanüstü kitabında kaleme almıştı.
İki toplumlu “Biz-Emiz” ve “Aynı Gökyüzü Altında” başlıklı RIK’teki TV programlarından tanıdığımız Hristalla Avgusti’nin yönettiği belgeselde, araştırmayı da gazeteci Hüseyin Halil gerçekleştirdi. Hristalla Avgusti ile Hüseyin Halil, bir ekip olarak pek çok “kayıp” yakınıyla röportajlar yapmış ve bunları RIK’te yayımlamışlardı. Avgusti ve Halil, iki toplumlu TV programlarında çok etkileyici çalışmalar yapmışlar ancak RİK bu programları geçtiğimiz yıl kapatarak, Kıbrıs’ta iki topluma da iki dilli yayın yapan bu programlara son vermişti.
“Mendil” adlı belgeselin tanıtım afişinde şöyle denildi:
“Leyla ve Maria… Yaşamları Kıbrıs’ın tamamının öyküsünü yansıtan iki kadın. Kıbrıslıtürk kadın Leyla’nın eşi kayıp. Kıbrıslırum kadın Maria ise göçmen. Sevgileri, savaşın nefretini yok ediyor… Gözyaşları aynı mendilin üzerine akıyor ve aynı umudu besliyor. Bu umut ise tel örgüleri delip geçiyor…”
BASINDAN GÜNCEL…
“Ermeni yetimi Ruhi Su: Mezarında kurşunlanan adam…”
“Yıl 1912..
Van’da doğdu..
Adı Mehmet’ti..
Mehmet Ruhi Su.. Razmig Sucuyan…
Küçük yaşta annesi ve babasını kaybetmişti..
Onları hiç tanımadı..
Neden kaybettiğini hiç bilmedi..
Kimsesiz kalmıştı..
Çünkü ne bir yakını vardı, ne akrabası..
Ne amcası, ne dayısı..
“Hangi taşı kaldırsam
anam babam..
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam..
Ne güzel bir dünya bu
İyi ki geldim” derdi.
Neden kimsesizdi?.
Neden tek bir yakını yoktu?..
Yıllar sonra Yalçın Küçük, Ruhi Su’nun Ermeni yetim olabileceğini yazdı..
Bunun üzerine oğlu İlgin Ruhi Su, “Babamın 1912’de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek” demişti..
Kendisi de cevabını bilmediği bu soruyu “Birinci Dünya Savaşı’nın ortada bıraktığı çocuklardan biriyim” diye yanıtlardı..
Ruhi Su’yu Adana’da çocuğu olmayan yoksul bir aileye verdiler..
1915 Ermeni tehcirinde ailesini kaybetmiş yüzlerce “devşirme” çocuk gibi..
Bunlar amcan ve yengen dediler..
Onları öyle bildi..
Adana’nın İngiliz İşgalinde amcam ve yengem dedikleri Ruhi Su’yu terk etti..
Bunun üzerine Öksüzler Yurdu’na verildi..
Müziğe meraklıydı..
Yurtta bağlama, keman çalardı..
Çok başarılıydı..
Öksüzler Yurdundan, önce Adana Öğretmen Okulu’na, ardından Ankara’da Musiki Muallim Mektebi’ne girmeyi başardı.
Yıl 1942..
Ankara Devlet Konservatuarını bitirdi..
Aynı yıl Hasanoğlan Köy Enstitüsü`nde müzik öğretmenliği yaptı..
Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’nda görev aldı..
Devlet Operasında çalıştı..
Yıl 1951..
Devlet, türkülerinden rahatsız oldu..
Komünist diye içeri attılar..
Sansaryan Han’ın en alt katındaki hücrelerde ağır işkence gördü..
Tabutluğa kondu..
Beş yıl hapis yattı…
Ama yılmadı..
“Mahsus mahal derler kaldım zindanda
Kalırım kalırım dostlar yandadır..
Dirliğim düzenim dermanım canım
Solum sol tarafım imanım dinim.” dedi.
Yıl 1957
Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara Radyosunda iş buldu..
İşi kısa sürdü..
Kovdular..
Kovulma nedeni şu türküydü..
“Serdari halimiz böyle n’olacak..
Kısa çöp uzundan hakkın alacak..
Mamurlar yıkılıp viran olacak..
Akıbet dağılır elimiz bizim.”
Türküleri ünlendikçe, milyonlara ulaştı..
Düşmanı da çoğaldı..
Devlet ve egemen sistem onu hiç rahat bırakmadı..
Uzun süre işsiz kaldı..
27 Mayıs darbesi kulüplerde yabancı şarkıların sahne almasını yasaklayınca, gece kulüplerinde türkü söyledi..
Yıl 1962..
Yapı Kredi Yayınları için 5 yıllık bir çalışmayı tamamlayıp, taslağı banka yetkililerine teslim etti..
Banka kitabı bastı ama kitabı hazırlayan ve yazan Sadi Yaver olarak görünüyordu..
İsyan etti..
Emeği sömürülmüştü..
Mahkemeye gitti
Kazandı..
Ama Yapı Kredi Bankası kitabın 2’nci baskısını yapmadı..
Yılmadı..
Türküleri sevdanın ve kavganın sesiydi..
Toplumsal olaylara duyarsız kalmadı..
Yıl 1969..
Kanlı Pazar..
16 Şubat’ta İstanbul Taksim Meydanı’nda ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün toplandığı sırada devlet tarafından öldürülen gençlere türkü yaktı..
“Bu Meydan Kanlı Meydan
Ok Fırladı Çıktı Yaydan
Kalkın Ayağa, Kalkın
Biz Şehirden, Siz Köyden.”
Halkı isyana teşvikten yargılandı..
Yılmadı..
Yıl 1975..
Dostlar Korosunu kurdu..
Anadolu Halk Müziğine büyük katkılar verdi.
Çok sesli müziğin gelişmesinde önderlik yaptı..
Başta Pir Sultan ve bir çok ozanın deyişlerini türkü yaparak, alevi kültürünü milyonlara sevdirdi..
“Benim kabem insandır
Kuran da kurtaran da
İnsanoğlu insandır.” dedi..
Yılmadı..
Yıl 1977..
1 Mayıs katliamına haykırdı.
“Şişli Meydanında üç kız
Biri Çiğdem biri Nergis
Vuruldular güpegündüz
Sorarlar bir gün sorarlar.”
Yılmadı..
Kahramanlık türküleri çaldı..
Estergon Kalesi, Çanakkale içinde Aynalı Çarşı..
Ankara’nın taşına bak, Kuvai Milli destanı..
Ezilen Anadolu halkının sesi oldu..
“Dostlarım, kardeşlerim, canlarım
Kaldırın başlarınızı..
Suçlular gibi yüzümüz yerde
Özümüz darda durup dururuz
Kaldırın başlarınızı yukarı.”
Yıl 1980..
Türkiye’de 12 Eylül darbesi oldu..
Ruhi Su kemik kanserine yakalandı..
Tedavi için yurtdışına gitmesi gerekiyordu..
Pasaport vermediler..
Askerler yurtdışına çıkmasını engellediler..
“Ölsün” dediler..
1985 yılında öldü..
“Ağaç demiş ki baltaya,
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden.”
Geride 16 adet 45’lik plak ve 11 adet uzunçalar, yüzlerce talebe, milyonlarca hayran bıraktı..
Cenaze töreni 12 Eylül’den sonra ilk toplumsal protestoya dönüştü..
Güvenlik güçlerinin tüm engellemelerine rağmen onbinler Şişli Camisi’ne aktı..
Medyanın cenaze törenini görüntülemesi engellendi..
Cenazesi Şişli’den Zincirlikuyu’ya giderken, onbinler haykırdı..
“Ruhi Su’lar ölmez”
Ön sıralarda haykıranlar göz altına alındı..
Tam 163 kişi hakkında soruşturma başlatıldı..
Devlet memuru olanlar işinden atıldı..
Yıl 1990..
Zincirlikuyu’daki mezarı kimliği belirsiz kişiler tarafından saldırıya uğradı..
Saldırganlar mezar taşını kırmaya çalıştı..
Başarılı olamayınca kurşunladılar..
Saldırganlar hakkında soruşturma bile açılmadı..
Dosya kapatıldı..
Yıl 2010..
Hülya Avşar kendi televizyon programında Cem Karaca’nın eşi İlkim Karaca’yı konuk ediyordu..
İlkim Karaca, adının konservatuvarda Ruhi Su tarafından konulduğunu söyledi.
Bunun üzerine Hülya Avşar, “Ona da buradan selam yollayalım” dedi.
Karaca’nın “Ruhi Su öldü, hem de 25 yıl önce” sözleri üzerine şaşkına dönen Avşar, “Aaaa öyle mi.. Nur içinde yatsın o zaman” diye konuştu..
Nazım Hikmet’in sözüdür..
“İnsanların türküleri kendilerinden güzel, kendilerinden umutlu, kendilerinden kederli, daha uzun ömürlü kendilerinden.”
Ruhi Su’nun türküleri ölümsüzdür..
Çünkü Ruhi Su, dev bir çınardır; kökü Anatolia topraklarındadır..
Çünkü Ruhi Su, ulu bir dağdır; Ağrıdır, Munzurdur..Hasan Dağı gibi dimdik ve Anatolia’nın ortasında her an patlamaya hazır bir volkandır..
Çünkü Ruhi Su, sudur; Kızılırmaktır, Yeşilırmaktır, Sakaryadır.. Dicledir, Fırattır, Çoruhtur.. Anatolia’nın her yerinde gürül gürül akmaktadır…
Çünkü Ruhi Su, çeliktir..
..Ve çelik aldığı suyu unutmaz..
Birgün mutlak hesap sorar..
“Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar
Biter bu dertler, acılar
Sararlar bir gün, sararlar..!"
(AYLAKLIĞA ÖVGÜ – 18.2.2018)