1. YAZARLAR

  2. Hasan Yıkıcı

  3. Merhaba prekarya!
Hasan Yıkıcı

Hasan Yıkıcı

Merhaba prekarya!

A+A-

Prekarya kavramı, Kıbrıslı okur için yabancı bir kavram olabilir. Fakat özellikle yeni sınıfsal ilişkileri tanımlamak için dünyada kullanılan güncel bir kavram.

Peki prekarya nedir ve durduk yere bu sayfadan böyle bir yazı yazma ihtiyacı nereden hasıl oldu?

Prekarya, İngilizce bir kelime olan precarious’dan türeme bir kavramdır. Precarious kısaca, istikrarsız, güvencesiz, belirsiz ve riskli gibi anlamlar taşımakta.

Prekarya ise sürekli olarak belirsiz yaşamlar yaşayan, çalışma hayatı güvencesizliklerle ve risklerle şekillenen, geleceği olmayan bir sosyal sınıfı tanımlar. Geleneksel işçi sınıfı yani proletaryadan ve orta sınıftan en temel ve belirleyici farkı ise yaşamlarının kırılganlığı ve belirsizliğidir. Çünkü herhangi bir iş güvencesinden, aynı zamanda da gelecek garantisinden yoksundurlar. Fakat öte yandan hem geleneksel işçi sınıfının, hem de orta sınıf kesimlerinin de dahil olduğu, bu sınıflar arasında geçişkenliği de içeren bir kesimden bahsediyoruz.  Neoliberal düzen, piyasanın emrettiği acımasız rekabet şartlarını dayatırken böyle bir sınıfın oluşmasına da katkı koymuştur.

İlki 2011 yılında yayınlnan “Prekarya – Yeni tehlikeli sınıf” ve ardından çıkan “Prekarya Bildirgesi” ile Guy Standing prekarya ve prekarlaşma süreçlerine dair ufuk açıcı çalışmalar ortaya serdi.

Standing'e göre freelance çalışanlar, özel sektör çalışanları, yarı-zamanlı işçiler, stajyerler, akademideki asistanlar, sözleşmesiz ve sigortasız çalışanlar, çağrı merkezleri, kargo firmaları, hizmet sektörü gibi alanlarda çalışanlar prekaryaya dahildir. Bu kesime “beyaz yakalılar” da denmektedir.

Prekaryalaşmayı, güvencesiz bir varoluş içinde yaşamaya neden olan baskılara maruz kalmak ve bu deneyimlerin içinden geçmek olarak tanımlayan Standing, bunun sonucunda da güvenli bir kimlik hissinin gelişmediğinin de altını çizer.

Kısaca aslında artık pek çoğumuzun da parçası olduğu prekarya sınıfı ile ilgili belli başlı özelliklerin altını çizelim:

 

  • İş güvencesi yoktur. Dolayısıyla gelir güvencesi de yoktur.
  • Part-time veya tam zamanlı ama sözleşmesiz işlerde çalışır. Aynı anda birden fazla işte çalışabileceği gibi, kısa sürede iş de değişebilir. Çoğunlukla 8 saatten fazla çalışıp düşük ücret alır.
  • İstikrarlı bir statüsü yoktur. Parçalı bir statüye sahiptir.
  • Maaş ve maddi garantisi yoktur. Geleneksel işçi sınıfı ve orta sınıfın kazanılmış haklarına rağmen, prekaryanın emeğinin karşılığında verilen maddi hakları yoktur. Bir bakıma toplumsal genel gelirin dışında bırakılmıştır. Bunun ötesinde düşük maaşlıdır. Dolayısıyla sermaye ve devlet ilişkileri asgari düzeydir.
  • Güvencesizlik, geçicilik, parçalı statüler ve toplumsal genel gelirin dışında bırakılmışlığından dolayı prekarya iş temelli bir kimlik sahibi de olamaz.
  • Aynı zamanda geleneksel sendika ve örgüt modellerine kendilerini ait hissetmezler. Kendilerini emek camiasının bir parçası olarak görmezler. 
  • Borçla yaşarlar. Sadece araba veya ev almak için girilen borçlarla değil; aynı zamanda hayatın geçimini sağlayabilmek için ihtiyaç duyulanları alabilmek için sürekli olarak ertelenen ve çoğalan kredi kartı borçlarıyla yaşarlar. Geleceksizliklerini cüzdanlarındaki plastik kartta muhafaza ederler.

 

Bu yazılanlar pek çoğumuz için yabancı değil. Hayatlarımızın belirleyen unsurları aslında. Prekaryalaşma, (yani güvencesizleşme, kırılganlaşma ve yaşamlarımızın istikrarsızlaşması) sadece dünya genelinde değil, Kıbrıs'ın kuzeyi özelinde de son 15 yıldır belirgin bir şekilde yaşadığımız bir olgu. Açıkçası bunu geleneksel orta sınıf, iş garantisine ve iyi bir gelire sahip; üstüne üstlük Kıbrıs'ın kuzeyindeki ganimet rejiminden kaynaklı statü ve suni zenginliklere sahip kesimlerin anlayabilmesi zor olabilir. Fakat bir gerçek de var ki, sadece geleceği çalınmış genç kuşaklar değil, yeni orta sınıf kesimler de gittikçe hızlı bir şekilde prekaryalaşmaktadır.  Şimdilik prekaryanın önemli bir kısmı ebeveynlerinin maddi desteği ile ayakta durmaktadır. Fakat günümüz koşullarında önceki nesillerin maddi kazanımları da hızla tükenmektedir.

Prekarya, aslında neoliberal düzenin çalışanları ve emeklerini maksimum oranda değersizleştirdiği bir aşamayı da ifade eder. Yerlerini her an başkalarının alabileceği ve bu yüzden de çalışanların ve bu sınıfın kendini sürekli olarak yetersiz gördüğü bir bağlamda, yaşam boyu eğitim gibi unsurlar üzerinden kendini devamlı geliştirmek zorunda kalır. Güvencesizlik durumu sürekli olarak beslenen bir yetersizlik psikolojisiyle perçinlenir.  

 

 

Corona sonrası yeni prekaryalaşma dalgası

Ne yazık ki corona sonrası günlerde prekaryalaşma süreci normal zamanlardan daha da hızlı bir şekilde yaşanacağa benziyor. Daha şimdiden salgın karşısında duyduğumuz kaygı ve korku, yerini hızlıca iş, maaş ve geçim derdi karşısındaki kaygı ve kırılganlığa bıraktı. Zaten hali hazırda prekarya için kaygı ve endişe normal hayatının bir parçasıdır. İş bulup bulamama, iş bulunca ödenip ödenemeyeceği, maaşının yaşamını sürdürmesi için yetip yetmeyeceği, yetmediği noktada kredi kartı ile gelecekten harcaması, işinden olup olmayacağı, geleceğe dair net planlar kuramaması vs... Prekaryaya bunların hepsi birer kaygı ve endişe olarak geri döner. 

Kıbrıs'ın kuzeyinde iş ve maaş garantisi olan kesimler, kesintili de olsa maaşlarını alabilse de, özel sektör çalışanları için senaryo ya işinden olmak ya da düşük maaşla çalışmaya devam etmek oldu. İlk dalgadan sonra, muhtemeldir ki, geleneksel orta sınıftan farklı olarak güvencesiz kesimler için daha da ağır bir senaryo hayata geçecek. Çünkü maddi hayatın akışı içerisinde, borç, tüketim ve sektörlerin daralma basıncı beraberinde yeni bir güvencesizlik ve kırılganlık dalgasını getirecek. Hali hazırda yaşamaya başladığımız da bu zaten. Bu süreçten doğrudan etkilenecek olanlar ise güvencesiz ve garantisiz  çalışanlar olacak, oluyor... Öyle ki yeni prekaryalaşma süreci orta sınıfının alışkanlıklarına da darbe indirecektir. Hali hazırda indiriyor zaten. Fakat çoğunluğunu geleneksel memur kesimin oluşturduğu orta sınıfın garantileri ve güvenceleri bu süreçte güçlü bir kalkan işlevi görecekken, güvencesiz ve garantisiz kesimler pandemi sonrası ekonomik felaket karşısında tamamen çıplak ve savunmasız olacaklar. Bunu zaten hep birlikte yaşayarak deneyimliyoruz.

Prekarya ve prekaryalaşma süreçleri sadece iş veya çalışma koşullarıyla ilgili değil. Aynı zamanda davranışlar, tercihler, düşünceler, bilinç ve tavırlarla da ilgili. Bugün siyasetten tutun da toplumsal huzursuzluklara kadar pek çok noktada prekaryalaşmanın yansımalarını görebiliriz. Bunlar da başka yazıların konusu olsun. Fakat bir şeyin altını çizmek lazım, özellikle sol ve demokratik kesimlerin bu dönüşüme dair kafa yorup talepler ve mücadele ağları oluşturma çabasına girmesinin vakti geldi de geçiyor. Artık kültür, kimlik veya ırk üzerinden yapılagelen politikaların çıkmazından uzaklaşarak, sınıfsal politikaları yeni sınıf okumalarına göre yükseltmenin tam da zamanı.


prekerya02.jpgprekarya01.jpg

Bu yazı toplam 6174 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar