1. YAZARLAR

  2. Konuk Yazar

  3. Mertkan Hamit: Mecburi Bir Kıbrıs Sorunu Tartışması
Konuk Yazar

Konuk Yazar

YENİDÜZEN

Mertkan Hamit: Mecburi Bir Kıbrıs Sorunu Tartışması

A+A-

mertkan-hamit-001.jpg

Mertkan Hamit

Eski meclis başkanı, Sibel Siber’in Kıbrıs konusunda yaptığı açıklama bir kenara not edilmelidir. “Daha zayıf bağlarla bir model düşünelim” başlığıyla yayınlanan haber, aslında adını koymadan konfederasyon üzerine bir tartışmaya çağrı yapmaktadır. Kısa süre önce gerçekleşen liderlerin akşam yemeği, akabinde Mevlüt Çavuşoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirilen saray toplantısı ve bu açıklama doğal olarak Kıbrıs konusunda etraflı bir değerlendirmenin gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.

“Vatandaş Sibel Siber” ne anlatmak istiyor?

Dilek Kırıcının programına katılan Sibel Siber, eski meclis başkanı sıfatı ile bazı açıklamalarda bulundu. Şu an herhangi bir siyasi görevi olmayan Siber’in, Kıbrıs Sorunu ile ilgili son derece detay noktalara değinen açıklamalarından konfederasyona yol çizmesi, bu konunun tartışılmasına dönük bir hazırlık çalışmasına işaret ettiği kuvvetle muhtemeldir. “Vatandaş” Sibel Siber, müzakerelere dair belgelere erişmesi teknik olarak mümkün değildir. Hal böyleyse, açıklamanın zamanı, Siber’in belli konularda bilgilendirildiği ihtimalini arttırmaktadır. Bu durumda da müzakerelerle ilgili detay konularda, seçilmiş hassasiyetlerin yansıtılması önemli bir algı operasyonun olduğuna işaret etmektedir. Doğal olarak, “bayram değil seyran değil, vatandaş Sibel Siber, neden konfederasyondan bahsetmektedir?” sorusunu sormak önemlidir.  

Konfederasyon Konulu Bir Tartışmaya İhtiyaç Var mı? 

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın birçok talihsiz açıklaması olduğu gerçektir. AKP seçim kampanyasına malzeme edilen ve “su merkezli” hassasiyetleri fasulyenin daha kolay pişeceği “müjdesi” olarak anlatan, Türkiyeyi sığınılacak liman olarak tanımlayan açıklamalar bir yana muhtemelen en karamsar olan Crans Montana ardından yaptığı “çözümü genç kuşaklara havale ediyoruz” biçimindeki demeciydi. Bu açıklama sadece talihsiz değil aynı zamanda da politik sorumluluklar da doğuran bir açıklama olarak görülmüştü.

Basında gördüğümüz kadarıyla, soğuk yemek yemeği seven Türkiye hariciyesi de Mustafa Akıncı’nın Crans Montana sonrası öfkesinin sonuçlarını masaya getirdi. Akıncı ile birlikte, Kıbrıslı Türk siyasi partilerinin de, “yol ayrımına dair” nabzı ölçüldü. Bu görüşmede, Başbakan ve CTP Başkanı Tufan Erhürman’ın “konfederasyonu tartışabiliriz” biçimindeki ifadesinin olduğu iddası da basına yansımıştı. Bu tartışmaların gündeme getirilmesi tabi ki federalistlere önemli sorumluluklar yüklemektedir. Çünkü, “birileri bizi konfederasyon konuşmaya mı hazırlıyor?” sorusunu sormak durumunda kalıyoruz. Ancak, belki de ondan önce sorulması gereken, gerçekten “konfederasyon” tartışması yapmanın bir anlamı olup olmadığına yöneliktir.

Liderler Çözüm Modeli Konusunda Değişikliğe Gidiyor mu?

İster akademik ve teorik bir çalışma olarak konfederasyonu, isterseniz pratik karşılaştırmalı analiz olarak Cebelitarık, Monaco, Kosova, Tayvan, Hatay gibi modelleri düşünün; bunun tartışılmasının uluslararası siyasette anlamlı olması için böyle bir siyasi zeminin olması gerekir. Şu an federasyon dışı çözüm yöntemlerine dönük Kıbrıslı Türk toplumunun bir kesimi dışında başka bir grubun eğilimi var mı? Doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bile bu konuda resmi bir eğilimi olduğunu söyleyemeyiz.

Hatırlayalım; Crans Montana da çöken sürecin ardından ilk kez bir araya gelen liderlerin görüşmesinden önce Akıncı “Anastasidis’in ne düşündüğünü anlamaya çalışacağız” demişti. Bu görüşmenin ardından Birleşmiş Milletler tarafından kısa bir açıklama yapıldı. Açıklamanın herhangi bir güçlü tarafı olduğunu söylemek oldukça zor olsa da görüşme sonrasında Anastasiadis’in kapıların açılış tarihine yönelik bir referans vermesi aynı zamanda yeni ve geçici bir süre için “Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Temsilcisi’nin” atanabilme ihtimali dile getirildi. Yani aslında liderler geçen zamanın ardından, sürecin başında alınan kararların uygulanarak, sürecin kontrollü olarak devam etmesine yeşil ışık yakmışlardı.

Başka bir deyişle, liderlerin en azından 11 Şubat deklerasyonu çerçevesinde konuyu görüştüğünü ve federal çözüme bağlı hareket ettikleri sonucunu çıkarmak mümkündür. Sonuç alıcı bir iradeye yönelik derin kuşkularım olsa da, taraflardan herhangi birinin federasyonu reddettiğini söylemek mümkün değildir. BM Parametreleri de hala aynıdır. Hal böyleyse, konfederal çözüm masada yoktur. Buna yönelik tartışma zemini yaratma hamlesi ise ortadadır. Esas olan ise bunu yapmanın herhangi bir sonuç getirme olasılığı üzerinedir. Vatandaş Sibel Siber ile Başbakan Tufan Erhürman’ın siyasi olarak fikirlerinde farklılıkların/benzerliklerin ne olduğunu bilmiyor olmama rağmen, “konfederasyon” tartıştırma eğilimi, tesadüfi ya da bilinçli bir siyasi paslaşma ihtimalinde değerlendirilmelidir. Uluslararası hukukun çizdiği çerçevenin dışında hareket edecek olan, yeni “Mr No” veya “Ms No” yaratmaya gerek yoktur. Zaman, fantastik arzuları deneme vakti değildir.

Güven Sorununu Konfederasyon Çözer Mi?

Kıbrıs sorununun temeli tarafların birbirine olan güven problemi ile ilgilidir. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlara yeteri kadar güvenmediği için garantörlük ve ittifak antlaşmasına yönelik katı bir tutum sergilemektedir. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklere yeteri kadar güvenmediği için etkin katılım ilkesine dair soru işaretleri ortaya koymaktadır.

Siber’in açıklamalarında da belli başlı noktalardaki anlaşmazlıklar ön plana çıkarılıyor. Bunların arasında “etkin katılım” konusunda vurgu yapıp, etkin katılım mümkün olmayacaksa, çözüm “zayıf bağları olan bir model” üzerinden kurgulanıyor.

Önceki demeçte siyasi bir dengesizlik olduğu açıktır. Etkin katılım ilkesi, devletteki kurumların işleyişinin yönetimi ile ilgilidir. Federal bir devlette birçok devlet biriminin oluşacaktır. Bu birim, kurum ve dairelerde ise toplumların hassasiyetlerine yönelik daha öncelikli kurumların olacağı aşikardır. Tabi ki, bu tarz birimlerde iki toplumun da etkin katılımının olması, böylelikle alınan kararlarda her iki toplumun da rızasının alınması önemlidir. Aksi takdirde hassas konulara dair, demokratik açık oluşmasının önünü alabilmek mümkün olmayacaktır.

Ancak, siyasi öneme sahip olmayan kurumların da olduğunu biliyoruz. Bu kurumlarda etkin katılım ilkesi kullanılarak, kurumun siyasi önemi olmamasına rağmen, işlevsiz kılınıp bir kaşık suda fırtına koparacak kişilerin olacağını, bundan faydalanmak için ellerini ovuşturanların olduğunu da biliyoruz. Hal böyle olduğunda, etkin katılım ilkesinin bir tür veto organına dönüşmesinden Kıbrıslı Rumlar çekindiği sonucu çıkmaktadır. Aslında burada sorun, bir önceki paragrafta değindiğim toplumlararası güvenin tesis edilmemiş olması ile ilgilidir. Çözümü ise bu güven eksikliğini sağlayacak mekanizmaların yaratılmasından geçmektedir. Mevcut mekanizmaları ve uzlaşıları bir kenara atacak, çalışamaz yapılar yaratmaktan geçmemektedir. 

Öyleyse, esas olan siyasi olarak öneme sahip organlarda etkin katılımın sağlanması, siyasi olarak öneme sahip olmayan organlarda ise, Kıbrıslı Türklerin çıkarına zarar verecek kararların üretilmesi durumunda oluşturulacak “bağlayıcı ad-hoc sorun çözüm mekanizmaları” yaratmak orta yolu oluşturacağını söyleyebiliriz. Sibel Siber’in sözcülüğünü yaptığı anlayış ise farklı bir yönelime işaret ediyor “biz de konfederasyona eğiliriz” denilerek aba altından sopa gösteriliyor.

Açıkça ortaya koymakta yarar var. Sibel Siber’in açıklaması açık bir biçimde güven sorununa işaret ediyorken, federalist iddiasında olan bir partinin önemli görevlere getirilmesiyle bilinen bir isminin, ayrılıkçı bir açılımı ortaya çıkarması son derece sorunludur. Federalistler olarak bu noktada müdahil olmak son derece gereklidir. Üstelik görüşmelerin başladığı güne kıyasla bugün, federalistlerin elinde “Gueterres Çerçevesi” gibi önemli bir araç da mevcuttur.

Korku Edebiyatı ile Nereye Gidebiliriz?

 Siber’in basına yansıyan sözlerinde, Kıbrıs Rum tarafını yönelik Enosisçi olduklarına yönelik kapalı bir itham da yapılmıştır. Açıklamada, Akritas planı kapsamında Makarios’un Anayasa’nın 13 maddesini değiştirme girişimi hatırlatılmaktadır. Siber, “13 madde zihniyeti devam ediyor” derken, sadece anlaşmazlık kapsamının temel noktalarda olmadığını Kıbrıslı Rumların “Enosis” milliyetçisi olduğunu belirterek, aşırı uç bir noktaya gelmektedir. Zihniyet değişikliği talebi koyarken, 1963’ün korkularını hortlatarak aynı zihniyeti topluma sunmaktadır.

Hatırlayalım, Enosis plebisitinin okullarda anılmasına yönelik alınan karar sonrasında, Kıbrıslı Rumların durumu düzeltme süreci aynı zamanda Enosis konusunda bir iradenin veya niyetin olmadığını kanıtlamak için önemli bir sınav olmuştu. Öyle ya da böyle, Kıbrıslı Rumların genelinde Yunanistan’a bağlanmaya yönelik bir arzu olmadığı açıktır. Hatta, bu arzunun değişimi bugün değil onlarca yıl önce Makarios tarafından “Özlenen ve Mümkün olan” paradigması değişikliği ile ortaya koyulduğunu biliyoruz.

Tüm bu söylemlere baktığımızda, Siber’in ve konfederasyonu topluma tartıştırma hevesinde olan odakların oldukça çaresiz ve ezber bir noktadan konuşmalar yaptığını görüyoruz. Tarih kitaplarından sloganvari ifadelerin çekilip, tehdit algısı yaratılması yapıcı bir politik müdahale değildir. Gerekli olan yapıcı ve adil bir tartışma ile sonuç odaklı bir sürecin yaratılmasıdır.

Crans Montana zirvesinin tüm umutsuzluğa rağmen, Gueterres Çerçevesi önemli bir mihenk taşıdır. Adı geçen çerçeve, etrafında çözüm bulmak ve Kıbrıs adasında yaşayanların normal bir hayat sürmesinin mümkün olduğu bir gerçektir. Bu noktada, korku edebiyatına sarılan ve korkuyla vatan kurtarmaya çalışanların manüpilatif oyunlarını deşifre etmek gereklidir. Kıbrıs’ın geleceği için bir konu konuşulacaksa, bunun zemini vardır adı Gueterres Çerçevesidir. Bu çerçeve etrafında uzun bir maraton değil, hızlı ve sonuç alıcı bir yüz metre yarışı denenmelidir.

 

Bu yazı toplam 4680 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar