Mesele ırkçılıksa, buyurun sahne sizin…
Yoksulluk, sosyal devletin sorumlulukları ve eşitsizlik, bizlerin ele alması ve insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin çözüm üretmesi gereken konulardır. Yakın zamanda bu noktalarda gerekenler yapılmazsa, boş bırakılan alanlar faşistler tarafından doldurulacaktır.
Küresel salgın dünyada ikinci, ülkemizde ise gerçek anlamda 1. dalgasını yaşıyor. Her geçen gün ortaya çıkan yerel vakalar, virüsün yayılma hızının ne boyutta olduğunu kanıtlıyor. Sürecin başında izlediğim bilgilendirici videolardan hatırladığım kadarıyla, 1 kişi yaklaşık 10 kişiye bulaştırabiliyor ve bu oranda da alan genişliyor. Kısacası yerinde durmayan, haylaz bir çocukla baş etmeye çalışıyoruz.
Gerek hastalığın seyri gerekse ortadan kaldırılmasına ilişkin bir çözüm bulunamamasından ötürü kaygı ve stres seviyemiz gittikçe artıyor. Bizi yatıştırabilen tek unsur, sahada emek sarf eden doktorlar ve diğer sağlık çalışanlarına duyduğumuz güven. Genel sağlık sistemi, idarecilerin beceriksizliği ve bilimsel söze kulak asmayan tavırları nedeniyle çökmüş olsa da, hastalıkla birlikte mücadele eden kişiler, yokluk içinde varlık yaratmaya çalışıyorlar. Hâliyle yorulup, isyan etme noktasına geliyorlar. Çünkü işin ucunda insan sağlığı, insan hayatı var.
Sistemin durduğu, hastaların yerleştirileceği yatakların kalmadığı, personelin pencereden atlayarak binaya girebildiği, temaslı takibinin yapılamaz boyuta ulaştığı bir noktada, iktidar edenler kulaklarını daha da tıkamaya başladı. Mart başında ilk vakanın adaya gelmesinin ardından alınan önlemlerde, sağlıkçıların uyarıları dikkate alınırken, şimdi seslerinin çıkmasına izin verilmez noktaya gelindi. Hatta hor görülüyor, aşağılanıyorlar.
Uzun süreli kapanmanın(sokağa çıkma yasağı – hayatı durdurma), ekonomik anlamda mümkün olmadığı herkesin malûmu. Keza sağlık örgütlerinin de bu yönde bir talebi yok. Ama bulaşıcı hastalıklar yasasına göre tek yetkili organ “üst komite”nin kararları incelendiğinde, kısmi ve süreli kapanışın, dip noktaya varan sağlık sistemini biraz da olsa ayağa kaldırmaya yardımcı olabileceği anlaşılıyor. Kim dinliyor, kimse!
Bir tarafta hükümetin ayrılsak da beraberiz ilişkisi, ortalık yangın yeri iken tüm sorunları halı altına süpürünce ortadan kalkacaklarını zanneden başbakan, ne yaptığının farkında olmayan sağlık bakanı ve toplumun kaygılarını dile getirince aklanacağını sanan başbakan yardımcı dururken diğer tarafta da birbirinden farklı çözüm önerileri sunan muhalefet partileri var. Sanırım önümüzde bir seçim olması da bunun en büyük nedeni. Bu iki grubun dışında bir kesim var ki, onlar hadlerini iyiden aştılar.
Milletvekili seçildiğinden beri ismi sansasyonel açıklamalar ile anılan ve toplum için hiçbir katkı yapmadan sadece entrikalar üzerinden varlık gösteren Bertan Zaroğlu’nun, covid-19 virüsü ile tanıştığını öğrendik. Öncelikle gerek kendi gerekse hasta olan diğer parti üyelerine geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim. Herkesin büyük bir endişe ve korku ile uzak durmaya çalıştığı bu hastalığı kendi bedeninde deneyimlemenin oldukça zor olduğunu tahmin ederim. Umarım en kısa zamanda sağlıklı bir şekilde hayatlarına devam ederler.
Mesele insan sağlığı olduğu için ilk başta çok fazla yorum yapmak istemedim. Ama ardından yaşanan gelişmeler, konuyu farklı bir boyuta taşıdı. Doktorlar, Zaroğlu’na milli kimliğinden dolayı hizmet vermeyen Nazi subayı, Hitlerden öte bir ırkçı suçlaması ile karşı karşıya kaldılar. Hem de bunu yapan kişi, Erhan Arıklı. Geçmişte insanları hedef haline getirdiği şiddet içeren yazıların yazarı, sarf ettiği aşırı milliyetçi ve ayrıştırıcı sözlerin sahibi, etnik köken ve doğum yeri üzerinden politika yapıp örgütlenme sağlamaya çalışan bir siyasetçi Erhan Arıklı. Çizilen portre kimin ne olduğunu ortaya koyuyor. Daha fazla söz söylemeye gerek yok.
Son olarak, annesi Türkiye - babası Kıbrıs kökenli çoğul kimlikli bir kadın olarak, solda örgütlü kesimlere bir çağrım olacak. Mevcut durumu tersine çevirmenin ve sonu tehlikeli bir noktaya varacak örgütlenme modelini dağıtmanın bir yolu var. Yoksulluk, sosyal devletin sorumlulukları ve eşitsizlik, bizlerin ele alması ve insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin çözüm üretmesi gereken konulardır. Yakın zamanda bu noktalarda gerekenler yapılmazsa, boş bırakılan alanlar faşistler tarafından doldurulacaktır. İşte o zaman atı alan Üsküdar’ı geçecek, biz de nerede hata yaptığımızı fark edip arkasından el sallayacağız. Varın gerisini siz düşünün.