1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Metehan’da şark kurnazlığı
Metehan’da şark kurnazlığı

Metehan’da şark kurnazlığı

Gelin toplanalım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti pasaportuyla Suudi Arabistan sınırına dayanalım. ‘Hayırdır?’ diye soran muhaceret polisine, ‘kutsal topraklarda ibadete geldik’ diyelim. Bir bakalım, acaba o pasaportla bizi içeri s

A+A-

 

 

Gelin toplanalım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti pasaportuyla Suudi Arabistan sınırına dayanalım.

‘Hayırdır?’ diye soran muhaceret polisine, ‘kutsal topraklarda ibadete geldik’ diyelim.

Bir bakalım, acaba o pasaportla bizi içeri sokarlar mı?

Hayır, sokmazlar.

Değil şeytan taşlama, Mekke’ye melek indirecek olsanız bile sizi KKTC pasaportuyla Suudi Arabistan’a sokmazlar.

‘Neden?’ sorusunun yanıtını tartışmak, bu noktada anlamlı mı peki?

Bunun yanıtı da ortada; pek tabii ki hayır!

Doğrudur ya da yanlıştır, bu bir şeyi değiştirmez.

KKTC hukukidir ya da değildir, fark etmez.

De facto durum KKTC’yi meşru kılar ya da kılmaz, bu da sonuca etki yapmaz.

KKTC pasaportu, Suudi Arabistan sınırında geçmez.

Bu lacivert deftercik Suudi polisi için hiçbir anlam ifade etmez.

Çünkü dünya KKTC’yi ‘yasal bir devlet’ olarak tanımaz.

Ve nasıl ki KKTC pasaportuyla Suudi Arabistan’a girmemiz mümkün değildir, Türkiye kökenlilerin de Güney Kıbrıs’a geçmeleri mümkün değildir.

Hristofyas yönetiminin (ve tabii ki ondan öncekilerin) bu uygulamasını ayrıca, başka bir platformda tartışabiliriz.

1974 sonrasında Türkiye’den gelip adaya yerleşenlerin KKTC sınırından Güney Kıbrıs’a geçememelerinin hukuka uygun ya da aykırı olup olmadığını değerlendirebiliriz.

Doğruluğunu ve yanlışlığını, meşruluğunu ya da gayrı meşruluğunu gündeme getirip yorumlayabilir, yorumlatabiliriz.

Ancak bu da tıpkı pasaport meselesinde olduğu gibi sonuca bir etki yapmaz.

Rum hükümetlerinin Türkiye kökenlilerle ilgili politikası, (beğeniriz ya da beğenmeyiz) budur.

Ve kimse kusura bakmasın ama eğer siz bunu bile bile onca insanı bu sıcakta otobüslere doldurup sınıra yığarsanız, uzlaşmazlık politikalarına hizmet eden esas siz olursunuz.

Rumlara kızan Din İşleri Başkanı Atalay, ‘siyaset bizim işimiz değil’ diyor.

Ama tam da tersini yapıyor, yani siyaset yapıyor.

Rum polisi, tıpkı yıllardır yaptığı gibi bu yıl da Kadir Gecesi öncesinde açıklama yaparak, Türkiye kökenlilerin geçişine izin verilmeyeceğini net bir şekilde duyurdu.

Geçmiş yıllardaki tecrübeler de ortada.

Tıpkı bu yıl olduğu gibi geçtiğimiz yıl da, ondan önceki yıl da uygulama aynı oldu.

Rum polisi yine Türkiye kökenlileri sınırdan geçirmedi.

Hâl böyleyken, ‘şansımızı denedik’ diyen Atalay’ın bu yaptığı, siyaset değil de nedir?

Ya da örneğin, ‘biz onların ibadethanelerine gitmeleri için her türlü kolaylığı sağlıyoruz’ diyen bakanların yaptığı hedef şaşırtma, siyasi maksatlı değil midir?

Siz dini ibadet için KKTC’ye geçen Rumlara kolaylık sağlayabilirsiniz.

Ama sizin, bazı Rum vatandaşlarının KKTC’ye geçmesine engel olan birtakım uygulamalarınız yok.

Dolayısıyla da siz, ibadet için gelen Rumların KKTC’ye geçişine izin vererek, kendi kurallarınızı çiğnemiyorsunuz.

Ama doğru ama yanlış, sizin de bu tür tasarruflarınız olsaydı, siz de normal zamanda örneğin Yunan kökenli Rum vatandaşlarının geçişine izin vermiyor olup, ibadet için gelenleri geçiriyor olsaydınız, bu siteminizde haklılık payı olurdu.

Ama şimdi kalkıp da softa şaşırtmasına girişmeyin, şark kurnazlığı yapmaya kalkışmayın.

Yapılan bal gibi de provokasyondur, yüzlerce vatandaşınızı, siyasi emellerinize alet etmektir.

Eğer niyetiniz bu insanların Hala Sultan’a gitmesini sağlamaksa, bunun yolu oturduğunuz yerden ‘uzlaşmaz Rum’ diye bağırmak değildir.

Bu sıkıntı sadece ve sadece diplomatik yollarla çözülebilir. Diplomasiyle çözemediğiniz bu sorunu, insanları otobüslerle sınıra yığarak çözebileceğinizi zannetmeniz de pek akıl işi olamayacağına göre amacınız maalesef başkadır.

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1975 defa okunmuştur