Mevzu: Bahisler
Mevzu: Bahisler
Rıdvan Arifoğlu
[email protected]
Motorda giderken beynimdeki radyoyu kurcalayıp çıkan spikersiz kanalda Beatles'ın Across the Universe şarkısını dinliyorum. Üçü-dördü dışında Beatles şarkılarını artık pek dinlemiyorum. Göçmenköy ışıklarına gelirken araç sırasının en arkasında durdum. Genellikle motor veya bisiklet kullananlar herkes sırada beklerken doğal olarak en öne geçip ışıklarda konvoy başı olurlar. Bu defa geniş kamyonlar ve düzensiz duran arabalar beni engelledi. İleriye dağlara doğru bakarken ansızın çok güzel bir duyguya kapıldım. Işıma diyebileceğimiz bir şey bu.. Şiirlerde, romanlarda, şarkılarda dağların yürüdüğünden bahsedilir. Uzun süre bakarsanız ve etrafta kıyaslayacak bir insan yapısı yoksa dağlar üstünüze gelir gibi olur. Ben bu duyguyu ilk Davlos'ta yaşamıştım. Beşparmak Dağları'nın meğer ayakları da varmış. Güzel duygu, ama burada bir tuhaflık var. Şimdi ışıklarda beklerken ağaçların arasından gördüğüm dağlar bu hissi vermiyor. Peki nedir gerçekte gördüğüm? Bir an projektörler yandı ve dans başladı.
Benim gördüğüm şey bir hasretin yalın haliydi. Stadın lambalarını ve direğini sıranın gerisinde durduğum için daha iyi görüyordum. Stadın ışıkları yanmasa da benim radyo istasyonu ışıltılar içindeydi. Sanki tam bir memleketin tam bir şehrinde yaşıyordum. Herşey tamamdı. O yollar, o evler, o arabalar bana bu hissi vermezken stad lambalarına bakarak bu bütünlüğü duyabiliyordum. Mırıldandığım şarkının etkisi de olabilir mi? Belki de şarkı sonradan başladı, bunu kestirmem zor.
Altımdaki, şu adı Atgitsin'e çıkmış motor-at zangırdayadursun. Okullar açıldığında mülayim motor sürücüleri için yoldaki tehdit artar. Her gördüğü kızı motor zanneden (ismi lazım değil) bazı genç akrobatlar bu kızlara selam çakmaya çalışır gibi önlerini dikerek giderler (motorlarının). Sabah sabah üstüme üstüme gelen kalkık motoru görünce tırsmadım değil. Belki de o korkuyla sıranın sonunda durdum, belki de bu çocuk sayesinde kısa süreliğine bütünlendim, bütün bir insan oldum.
Okulların açıldığı zaman sezonlar da açılıyor, maçlar da başlıyor. Geçenlerde biri bana bahis oynayıp-oynamadığımı sorduğunda kafama dank etti. Galiba benim her gün bahis oynadığımı, ya da kumar masalarından kalkmadığımı sanıyor. Bilakis (tam tersi).
Her sezon toplam 2 veya (bilemedin) 3 bahis oynarım. Zevkine üç-dört maçlık kupona dört-beş lira atarım gitsin. Ne var yani, herkes atıp-tutuyor, benim neyim eksik!? Geçen hafta Şampiyonlar Ligi'nde Küçük Kaymaklı-Liverpool maçı vardı mesela. İşim vardı, gidemedim, oynamadım da. Bilgisayar oyunlarında zevkli olmuyor. Sadece Küçük Kaymaklı'nın değil, hepimizin bir Reŋga United takımı olmalı. Hakemlere ve tüm bu durumu yaratanlara (öyle bir tane de değil) kasa kasa reŋga!
Bahis tutkunu değil, tüyo tutkunuyum ben. Aldın mı tüyoyu? (Aldım dediğini duyar gibiyim.)
Bilakis, bu işlerden para kazanacağını zanneden gençleri hemen uyarırım. Onlara bahis oranlarındaki sayıların nasıl hesaplandığını, herhangi bir dükkân gibi bahis dükkânlarının da kimseye para kazandırmayacağını anlatmaya çalışırım. İnternette son on yılın bütün rakamları, istatistikleri var; diyelim bu on yılda kuponda tekli oynanabilen bütün maçlara aynı parayı yatırıp oynasanız ve çok fazla şanslıysanız 0 (sıfır) lira kazanıyorsunuz. 3'lü ve üzeri oynadığınızda da hiçbir şey değişmez. O yüzden sadece zevkine oynamak gerek. Sağda-solda ‘koğuşlanmış’ umut pazarlamacıları niye size para versin?
Bu gençleri ikna etmek için bir de bazı filmlerden sahneler anlatırım. Mesela Gene Hackman'ın oynadığı bir film. Tabii bahis tam olarak kumar değil ama bu işlerin abartılmış şeklini düşünelim: Japon bir kumarcı bir gecede birkaç milyon dolar kazandıktan sonra ülkesine dönmek ister. Havaalanında kumarhanenin iki adamı patronun kendisini bir gece daha misafir etmek istediğini söylerler. Japon kumarcı teşekkür edip gitmek istediğini söyler. Adamlar iç ceplerindeki silahları gösterdikten sonra Japon orada bir gece daha kalıp bütün parasını kaybeder, daha doğrusu ona kaybettirirler. Genellikle küçük paralarla oynandığı için ve gençler bu Japon gibi iradeli olamayacağı için bahis devam eder. Kazandıkça kazanacağını sanıyorsan (ki işin psikolojisi bu!) zaten kazanmazsın, çünkü oynuyorsun. Acep öğretmenlerimiz çocuklara böyle şeyler öğretiyorlar mı? Bunları anlatınca 15-20 yaşlarındaki gençler anlıyor gibi oluyorlar. Bunu da anlamıyorlarsa bizim Mobilet'i gösteriyorum; değil bahislerden, hayattan soğuyorlar.
Mevzu(U)bahis mobil-at benim alapırılı dertlerime ortak olur. Bahis mevzusu edilmeyen şeylerden konuşur. Tanıdık bir polis memuru vardı, bahislerde kazanacağını zannettiği için işini bıraktı ve battı. Kumara da başlamıştı. Bizim motora sorarsanız bu gençleri ikna etmenin zor olmadığını söyleyecektir. Zor olan olur-olmaz yerde motor diken gençlermiş. Hem çok korkuyormuş onlardan, ama milletvekillerinin ve diğer yüksek maaşlıların aldığı 500 liralık artışa daha fazla taktı. "Benim neredeyse bir yıllık benzin param!" diyor. Benzini kesmen lazım, demedim. Üzülme, deyip yelelerini okşadım, üzülme, bu günler geçecek. Konuşma balonunu söndürüp dinlensin diye onu ayaklarının üstüne aldım.