…mi?
Kime sordun?
Kimden izin aldın?
Yetkiyi kim verdi?
Çözümün iki devletlilikle olacağını nasıl anladın?!
Bu politikanı onaya sundun mu?
Ondan önce bu, senin politikan mı?
Kıbrıslı Türkler, böyle bir politika değişikliği yapalım dediler mi?
Bir tartışma açıldı mı?
Bir fikir jimnastiği yapıldı mı?
Yapıldıysa kim, kimler, nerede yaptılar?
O saraya oturana kadar Kıbrıs sorunu konusunda hiçbir fikri olmayan, tek bir söz söyleyemeyen biri Kıbrıslı Türklerin kaderi konusunda geri vites atacak bir fikri ortaya atabilir mi?
Sarayda oturanın bu politika değişikliğini savunması için fikri ortaya atanların düşünceleri nelerdir?
Bu değişiklik yapılırken amaçlanan ne idi?
Kıbrıs sorunundaki keskin politika güdülürken, dünyanın reddedeceği ve asla kabul etmeyeceği bir tavır değişikliği ortaya atılırken ne murat edilmiştir?
Beklenti nedir ‘iki devletlilik’ fikri ortaya atılırken?
Bu ‘iki devletlilik’ bir fikir olabilir mi?
Kabul edilebilir, tartışılabilir, tutarlı bir tarafı var mı?
Birilerine bu fikrin bir tarafı tutturulabilecek mi yoksa zaten kimse tutamasın diye mi ortaya atılmıştır?
Türkiye kendi talepleri için biraz daha Kıbrıs sorunu üzerinden talep götürdüğü yerleri zorlamak, taviz koparmak için mi yaptırıyor bunları?
Saraya da, hükümete de eleman atarken sorgusuz/sualsiz istenilenler yapılsın düşüncesinde olduğu için midir bütün bu gelişmeler?
Atananlar hayatlarından memnun mudurlar?
Atayanın yanında memuru gibi poz vermek atananların hayatlarına büyük bir anlam mı katıyor?
Bu mudur o atananların hayat standartları?
İnsan olmaktan anladıkları bu mudur?
Halkına hizmet etmek denen şeyin atayanların karşısında elleri bağlı durmak, boynunu eğmek, emirleri uygulamak, sus pus durmak, “evet efendim” demek olduğunu mu zannediyorlar?
Vizyonları bu mudur?
Bu kadar kısır, vizyonsuz, sıradan insanların temsiliyeti Kıbrıslı Türklerin gelecek planlarında bir boşluk, hatta geriye dönüş değil midir?
Bu garip iki devletlilik politikasıyla şimdiye kadar kazanılan her şeyi bir anda kaybetmek değil midir?
Yoksa amaç zaten bu muydu?
İlhaka giden yolu biraz daha aralamak olabilir mi bu gidişat?
Kabul görmeyecek bir şeyi ortaya atıp, “işte bakın biz çözüm önerisi yaptık, siz kabul etmediniz, bize de tek bir yol kalıyor, o da ilhak” diyebilmek için olabilir mi bütün bu gariplikler?
Peki ya atanmış da olsalar, şimdi koltuklarda oturanlar, kendi insanının başka bir yere ilhakına yardımcı olabilir mi?
Böyle bir oyunu oynar mı?
Kendi vicdanında kabul görür mü?
Vicdanı kabul ediyorsa, aynanın karşısına geçebilir mi?
Yüzüne bakabilir mi?
…mi, …mi, mi…
Sorular, sorular…
Benim kafamda, senin kafanda…
Peki ya onun kafasında!
Bir …mi var mı?