1. YAZARLAR

  2. Mehmet Ekin Vaiz

  3. Midesi Bulanmak Ya Da Bulanmamak
Mehmet Ekin Vaiz

Mehmet Ekin Vaiz

Midesi Bulanmak Ya Da Bulanmamak

A+A-

Kusmaktan nefret ederim. Gerçekten. “Kusmaktan hoşlanan kimse var mı?” diye soracaksınız belki, hoşlanmasa bile “kusma” fiilini olağanlaştırmış, hatta kusmayı gittiği barın ya da katıldığı bir partinin genelde sabaha yakın gerçekleşen sıradan bir aşaması olarak gören insanlar biliyorum. Ya da ayak üstü sohbet ederken, aniden tuvalete gidip kusup gelip de hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam edebilen insanlar. Oysa ki benim midem bulanırsa, Amerikan Başkanı ve Pentagon dahil herkes alarma geçmeli. Peki; ben ki kusmaktan bu kadar nefret ediyorum, herhangi bir mide bulantısını faydalı olarak görmem mümkün mü? “İyi ki var” diyebileceğimiz mide bulantısı olabilir mi? Buyurun...
“Nurteeeeeennn.... Gülüm Napannn...”

Mide bulantısının “aşerme” ile birlikte hamilelik belirtisi sayıldığı senaryoyu bir defa baştan eleyelim. Buradaki bulantının, bulanan şahs-ı muhterem tarafından olumlu mu yoksa olumsuz mu karşılanacağı, tamamen 5 yıllık kalkınma planında çocuk yapmayı öngörüp öngörmemesiyle ilgili. “Sarhoştum hatırlamıyorum” ile başlayıp “Tek celsede bitirelim şu işi” ile bitebilecek bu senaryoyu en baştan bir kenara koyalım çünkü mevzu bu değil. Gelin başka mide bulantılarını eşeleyelim. Mesela iki bayan arkadaş yolda karşılaşıyor. Siz de tesadüfen bunlardan bir tanesine eşlik etme şerefine erişmişsiniz, her şeye şahit oluyorsunuz mesela. Bir karşıla(ş)ma, bir tezahürat, bir sinerji patlaması ki sormayın gitsin: “Nurteeeeeennn.... Gülüm napannng?? Nerelerdesin??”, “Ayşeciğim nasılsınn?? Saçın çok güzel olmuş vallahi hazır tanımayım seni... Hahahah”, “Sen da çok zayıflamışsın yahu... Ne diyetidir bu söyle da biz da yapalım... Hahahaha” Buraları zaten biliyorsunuz. Bu diyaloğa şahit oldunuz, hanım arkadaşlar, yaklaşık 5 dakika sarılıp kucaklaştıktan sonra birbirlerinden 5 metre uzaklaştıklarında şu oluyorsa eğer: “Gerizekalı bu da...”, “Aman nerden gördüm bunu da hayır etmeycem artık bugün...” Gelin boşverelim bu hanımları şimdi... Olaya şahit olan şahsa, gözlere, yüreklere dönelim. Bu durumda mideniz bulanır mıydı? Hade bir köşe daha dönelim ve bu sefer de iki beyefendiye şahitlik yapalım: “Vay vay vay... Gardaççım nerdesing yau!?”, “Ooooooo ma ne hayırsızsın be Hüseyin! Ne aran ne soran vallahi!”, “Hade yau sen da en son ben aradım da görüştüydük! Sizinkiler nasıl?!” diye devam eden diyaloğun arkasından “Şerefsiz köpek!”, “Terbiyesiz... Bunun yediği paraları kimse yemedi...” vs geliyorsa eğer... Sorumu sormakta ısrarcıyım: Mideniz bulanır mı?

“Niye sattın vücudunu?”

Açık söyleyeyim bu sorulara cevabınız “Hayır midem bulanmaz” ise, korkarım ki etrafınızdaki pisliğe, çürümüşlüğe alışmakla, bu durumu kanıksamakla yüz yüzesiniz ki bu aşamada, tıpkı ileri safhadaki ağır hastalıklar gibi (vicdan) ağrılarınız azalsa ve hatta yok olsa bile, bedenen değil ama ruhen bir mefta olma yolunda ilerliyorsunuz demektir. Teoman’ın “Fahişe” şarkısında geçen diyalogda olduğu gibi fahişeye sorulan soru: “Niye sattın vücudunu?”, fahişenin verdiği cevap: “Daha mı kötü satmaktan ruhumu?” Ruhu satılmış, ruhu uyuşmuş ve iğrençliğe aşina olmuş bir rutini mi tercih edersiniz? Yoksa biraz ahlaklı tarafından mide bulantısını mı?  Bir insanı midesi bulanmıyor diye kınayabilir misiniz? Bu durumda bence kınarsınız ve kınamalısınız. Hem de kınım kınım!

Anlayacağınız midesi bulanmak... Ya da bulanmamak... İşte bütün mesele bu... Dikkat ederseniz sadece sosyal alanda gerçekleşen iki örnek diyalog kullandım, mide bulandıran mevzuların siyaset versiyonlarına hiç girmedim bile. Neden mi girmedim? Çünkü kusmaktan nefret ederim. O kadarını midem kaldırmayabilir.

Bu yazı toplam 2887 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar