“Mihalis Koççinovukkos, ilerici bir gençti… Civar köylerden gençleri de eğitiyordu…” 2
Kondea’dan “kayıp” Mihalis Koççinovukkos’un en yakın arkadaşı Yorgos Yenağridis anlatıyor…
Kendisi de Kondealı olan Yorgos Yenağridis, “kayıp” arkadaşı Mihalis Koççinovukkos’u anlatıyor bana ve Kondea’da 1974 öncesi hayatı…
Yorgos Yenağridis’le röportajımızın devamı şöyle:
LİSİ’DE BİR KUYUDA ÜÇ KIBRISLITÜRK…
SORU: Evet, çok değerli bir Kıbrıslırum okurumuzun yardımlarıyla bulduk onların gömü yerini… Lisi’de Ksenobullo’nun kuyusunda gömülü idiler.
Kondea’dayken Kondea muhtarının karısı çok ağlamış, çok yalvarmış serbest bıraksınlar onları diye… Ama bu kadını dinleyen olmamış… 11 Mayıs 1964’te Mağusa surlariçine giren Lefkoşa Kıbrıslırum Polis komutanının oğlu ve yanındaki iki Yunanlı subayın öldürülmesi üzerine, “intikam” olarak kaçırılmıştı bu Kıbrıslıtürkler ve sadece onlar değil, başka başka yerlerden, özellikle Mağusa bölgesinden başka Kıbrıslıtürkler de…
Bu üç Kıbrıslıtürk’ü Kondea’dan alıp Lisi’ye götürmüşler ertesi günü, gece Kondea’da tuttuktan sonra. Lisi’deki bir komutan öldürülmelerini söylemiş. Ama oradaki hiçbir Kıbrıslırum buna yanaşmamış.
Ancak bir kişi “Ben gönüllüyüm, yaparım” demiş. Onları öldürüp kuyuya atmış bu Kıbrıslırum. Kuyunun içine tavuk artıkları atmışlardı, kokuyu örtsünler diye, Lisi’deki bir tavuk fabrikasından getirdikleri artıkları…
Seneler sonra bir Kıbrıslırum okurumuz yardım etti bize, bu kuyunun yerini bulduk… Kayıplar Komitesi’ne gösterdik, kazdılar ve bu üç kişiden geride kalanları buldular. Şifa Mehmet Ali, Hasan Taşer ve Bayar İbrahim idi bunlar… 11 Mayıs 1964’te Kondea kavşağından alınmışlar, bir gece Kondea’da tutulmuşlar, sonra Lisi’ye götürülmüşler, orada öldürülmüşlerdi.
İşin tuhafı bu üç masum Kıbrıslıtürk’ü öldüren adamın ilerleyen yıllarda 1974’te kendi akrabalarından birisi de aynı kavşakta bazı Kıbrıslıtürkler tarafından alınıp öldürülecekti ve bu adam, kendi ailesinde, o Kıbrıslıtürk “kayıp” ailelerinin yaşamış oldukları acıları yaşayacaktı senelerce… Böylece bu acının ne demek olduğunu çok yakından görecekti…
Onun “kayıp” akrabasını da bulduk… Ancak benimle hiçbir zaman görüşmek istemediler… Çünkü böyle bir geçmişleri var yani…
Koççinovukkos’a dönecek olursak, Koççinovukkos’un dedesi Konstantinos Koççinovukkos’un gömüldüğü kuyunun bulunduğu, Kondea-Kukla arası yol üzerinde, soldaki tarlada bir motor evciği gibi küçük bir evcik vardı…
YORGOS YENAĞRİDİS: Sanırım bu “Mavris’in kuyusu” olarak bildiğimiz kuyudur…
Biliyor musunuz? Mihalis aynı zamanda şiirler de yazıyordu… Okul dergisinde bazı şiirleri yayımlanmıştı… Aynı zamanda köydeki kültürel etkinliklere de katılıyordu…
“KONDEA SON DERECE BARIŞÇIL BİR KÖYDÜ…”
SORU: Kondea nasıl bir köydü?
YORGOS YENAĞRİDİS: Kondea, son derece barışçıl bir köydü, köyde fanatik birileri yoktu…
SORU: 1964’te bazı Kıbrıslıtürkler’in “kayıp” edilmesine karışan bir öğretmen vardı Kondea’da…
YORGOS YENAĞRİDİS: Ama o Kondealı değildi, Kondea’da öğretmenlik yapan birisiydi… Bu tür olaylara karışmış olanların çoğu da Kondea’ya evlenmişlerdi ama Kondealı değillerdi…
Öte yandan 1955-1959 döneminde, yani ilk EOKA döneminde, Kondealılar Kıbrıslıtürkler’i korumuştu, kimse onlara dokanmamıştı…
“KONDEALILAR, KIBRISLITÜRKLER’İ KORUMUŞTU…”
SORU: Yani o dönem Kondea’da yaşayan Kıbrıslıtürkler mi vardı?
YORGOS YENAĞRİDİS: Evet… 2-3 aile yaşıyordu Kondea’da… 1955’te EOKA başladığı zaman ve örneğin Aşşa, Lisi gibi yerlerde bazı Kıbrıslıtürkler’i öldürmeye başladıklarında, başka köylerden insanları öldürmeye giriştiklerinde, Kondealılar, Kondea’da yaşayan Kıbrıslıtürkler’i korumuşlardı ve Pergama’ya gitmeleri için onlara yardım etmişlerdi… Can güvenlikleri için… Sanırım bunları hatırlayan ve hayatta olan bazı Kıbrıslıtürkler vardır hala… Şimdi Pergama’da yaşıyorlar… Pek çok Kondealı gidip onlarla görüşmüştü sonraları…
“ÜZÜMLER FRANSA’YA İHRAÇ EDİLİRDİ…”
SORU: Bir eczacı arkadaşımızın eşi Kondealı’dır ve bize, Kondea’da Fransızlar’ın bağları ektiklerini ve bu bağlardan üzümleri, Fransız şarabı olmak üzere Fransa’ya ihraç ettiklerini anlattıydı, eski zamanlarda yani…
YORGOS YENAĞRİDİS: Evet, Fransızların çiftliği vardı Kondea’da, kendi kiliseleri vardı, kilisenin yanındaydı çiftlik zaten… Lapierre ailesiydi bu çiftliğin sahibi… Daha sonra, Kukla’da da çiftlikleri vardı Lapierreler’in…
SORU: Kukla’da Lapierreler’in çiftlikleri olduğunu bilmiyordum… Kukla’daki çiftliklerin Yahudi çiftlikleri olduğunu sanıyordum, öyle biliyordum…
YORGOS YENAĞRİDİS: Ben bunu bilmiyorum…
Lapierreler, Kondea’dan işgalden çok yıllar önce ayrılmışlardı. Bizdeki çiftlik, kilisenin yanındaydı.
Mihalis Koççinovukkos’un babası Kiriakos Koççinovukkos da ayrılmamıştı köyden, çiftliğinden ötürü…
“DARBECİLER SOLCULARI VE MAKARİOSÇULARI TUTUKLAMIŞLARDI…”
SORU: Darbe olduğu zaman, köyde bir şey olmuş muydu?
YORGOS YENAĞRİDİS: Bakınız, darbe olduğunda ben Mağusa’daydım (Maraş’ta) ve köye dönmüştük o zaman. Solcu pek çok insanı almışlardı, tutuklamışlardı… Makarios taraftarı insanları da tutuklamışlardı. Sağcılar bu tutuklamaları yapmışlardı ve sağcılara ait bir binaya koymuşlardı tutukladıkları solcuları ve Makariosçuları… Bazılarını da galiba Lisi’ye götürmüşlerdi. Lisi’de solcuları ve Makariosçuları tuttukları daha büyük bir yer vardı…
SORU: Lisi’de bu solcuları ve Makariosçuları bekleyen “hapishane görevlisi” kimdi biliyor musunuz?
YORGOS YENAĞRİDİS: A. adlı bir öğretmen vardı, Lefkoşa’da yaşıyordu, hem Kondea, hem de çevre köylerden bu tutuklamaların sorumlusuydu… H. de bu işlere katılmıştı… Duyduklarım bunlardı…
SORU: Bu tutukluları Lisi’de bekleyen ve onları sürekli öldürmekle tehdit eden şahıs, büyük bir süpermarket zincirinin müdürlüğünü yapıyordu son zamanlara kadar Pervolya bölgesinde – hala o görevde mi bilmiyorum… Kendini “kahraman” olarak görüyor ve silahını kuruyor ve “Sizi öldürecem!” diye tutukluları tehdit ediyordu, solcuları ve Makariosçuları tehdit ediyordu
YORGOS YENAĞRİDİS: Bunu bilmiyordum…
“KİMSE KENDİLERİNE DOKANMIYOR…”
SORU: Şimdi neler hissediyorsunuz? Her iki toplum da birbirinin aynası gibidir, herşey kabaca aynıdır, aynı süreçler, aynı maskaralıklar, aynı pislikler, aynı insaniyeti de her iki toplumda birebir bulabilirsiniz… İnsanları öldürenler, tecavüz edenler, taciz edenler, birebir aynı – bir ayna gibi tıpkı, birbirinin yansıması bunlar…
Mesela çok çarpıcı bir örnek benim kendi hayatımdan – babamı hapse attılar çünkü TMT’ye girmeyi reddetmişti, “Ben kimseyi öldüremem” demişti, ilk “vicdani red”çilerdendi babam bu anlamda… O dönem için ilk ve son vicdani redçiydi babacığım… “Teşkilat”a “öldürmeyi reddederek” girmeyen başka herhangi birisini duymadım çünkü Kıbrıslıtürkler arasında – belki vardır da ben bilmiyorumdur…
İki taraf da hiçbir zaman kendi “suçluları”nı yargılamadı, onlardan hesap sormadı yaptıkları pislikler nedeniyle, cinayetler nedeniyle, tecavüzler nedeniyle… Hiçbir zaman buna yanaşmadı iki taraf da, kendi katillerini, kendi tecavüzcülerini, kendi tacizcilerini, kendi suçlularını sağlam bir koruma altına aldılar ve hatta kendilerini taltif ederek ödüllendirdiler de, “kahraman” da ilan ettiler.
Acı gerçek bu her iki tarafta da… Hiçbir şekilde geçmişle yüzleşmediler, herşeyi gizlemeye çalışıyorlar… Halının altına süpürmeye çalışıyorlar tüm bu pislikleri. Ve bu da bütün sistemi zehirliyor… Hepimizi zehirliyor çünkü bu zehirle birlikte yaşamak zorunda bırakılıyoruz…
YORGOS YENAĞRİDİS: Bu, bugün hala geçerlidir. Kimse kendilerine dokanamıyor… Herkes başka tarafa bakıyor…
Biliyor musun benim Kıbrıslıtürkler arasında arkadaşlarım vardır. Mesela Enerji Ateşin… Benimle birlikte Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde öğrenciydi o da… Üç de Kıbrıslıtürk kız öğrenci vardı, bunlardan birinin adı Sonay Ayşe idi… Mağusa’dandı bu kız… Zehra Mine Mehmet vardı, Lefkoşalı’ydı o… Bir kız daha vardı… Ve Enerji Ateşin… Bu dört Kıbrıslıtürk, benim sınıfımdaydı. 1974 sonrası görmedim kendilerini…
Enerji Ateşin’in kardeşlerinden birisi, Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde öğretmendi… Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde öğretmenlerin yüzde 30’u, Kıbrıslıtürkler’den oluşmaktaydı. Öğretmenlerin yüzde 70’i ise Kıbrıslırumlar’dan oluşuyordu.
SORU: Bu hangi yıldı?
YORGOS YENAĞRİDİS: 1972-73 yıllarıydı… 1969 yılında başlamışlardı, 1974’e kadar… Ben Haziran 1973’den Haziran 1974’e kadar oradaydım… Yaz gelmişti… Sonra da görmedik birbirimizi…
Mihalis Koççinovukkos’tan şiirler…
BAHÇEM...
Bahçemde
Ne istersen vardır...
Zambak var mı diyorsun, işte buradalar!
Çiçek açmışlar...
Mis gibi kokuları
Her yere yayılmış...
Laleler var...
Zamanları geçmiş,
Neredeyse kurumuşlar.
Ama yine çiçek açacaklar...
Bahçenin mücevheri olacaklar...
Güller, karanfiller
Bahçemde herşey var...
Dünyada ender olan ne varsa
Kesinlikle bu bahçede var...
Mihalis Koççinovukkos
(Rumca’dan İngilizce’ye çeviren: Pavlos Patça... İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
UNUTULMAK...
Şöyle diyorum, bir ağaç eksem,
Fidancık köklenecektir...
Yüzyıllar boyunca yeryüzünde kalacak...
Ve kurtçuklar beni yok ettiğinde,
Benden sonrakilere beni hatırlatacak
Bir şey kalacak geriye...
Sürekli düşünüyorum bunu,
Ağaç büyüyecek, kökleşecek...
Ne zamana kadar.
O da bir gün ölecek
Ve ekildiği toprakta kalacak
Ve o zaman da yeryüzüne kerestesini sunacak...
Ve yine merak ederim:
Ağaç küle dönüştüğünde – olması gerektiği gibi,
Bu küller benden neyi hatırlatacak ki...
O zamana kadar ben tümüyle unutulmuş olacağım...
Ve şöyle diyorum: öyle bir gün gelecek ki
Herkes tarafından unutulmuş olacağım,
Hayatta çok önemli bir rol oynamış olsam bile...
Mihalis Koççinovukkos
(Rumca’dan İngilizce’ye çeviren: Pavlos Patça... İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
HASAT
Hasat zamanı geldi... Çiftçilerimizin verdikleri emek ve döktükleri terin karşılığını almalarının zamanı geldi...
Eğer meyvaları depoya taşımazlarsa, iyi bir verimlilik aldıklarını söyleyemezler...
Tohumları ekmelerinden başlayarak ürünlerini biçinceye, toplayıncaya kadar binlerce soru olur kafalarında... Bu yıl yağmur yağacak mı acaba, toprak verimli olacak mı, emeğimizin karşılığını alabilecek miyiz... Zavallı çiftçilerimizi tohumu atmalarından hasada kadar geçinceye kadar ne çok şey kafalarına takılır...
Ve hasat zamanı yaklaşır... Bu sene tarlaların verimli olduğunu görseler dahi, yine de huzur içerisinde olamayacaklar çünkü hiçbir zaman aniden vurabilecek bir felaketi dışlamıyorlar... Aniden bir fırtına çıkabilir veya tam da ilkbaharda dolu yağabilir ve bu da ürünlerini ve düşlerini mahvedebilir...
Modern yöntemlerle ekip biçmek artık bir oyun gibi... Tarlalar kombaynlarla dolu, bunlar orakların ve diğer ilkel hasat yöntemlerinin yerini almış durumda...
Meyvalar da otomatik olarak sağlarından ayıklanıyor ve diziliyor...
Çiftçinin yüreği yatışıyor... Bu senenin ürünlerine baktığında, bütün bir sene boyunca emek verdiği bu ürünlerin karşılığını alabildiği için Allahına şükrediyor...
Daha önce kafasına takılmış olan tüm sorular uçup gidiyor, ürünleri depoladığı zaman... Ve çiftçi artık yeni yıl için de iyimserdir...
Mihalis Koççinovukkos
(Rumca’dan İngilizce’ye çeviren: Pavlos Patça... İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
“Mihalis Koççinovukkos, ilerici bir gençti… Civar köylerden gençleri de eğitiyordu…” (1)