Milliyetçi İşbirliği ve Kıbrıs Sorunu
Geçtiğimiz günlerde UBP Genel Sekreteri Sayın Sunat Atun bir demeç verdi. Sayın Atun, "Kıbrıs sorununda meydana gelen gelişmeler nedeni ile UBP ve DP'nin işbirliği kaçınılmazdır" dedi.
28 Temmuz seçimleri öncesi birbirlerine açımasızca eleştiren ve seçimlerin ikisi arasında bir kayıkçı dövüşüne, şahıslar bazlı geçmesine yol açan bu kavgacı kardeşler, şimdi ballı börekli olmanın yarışına girdiler.
Gerekçe ne? Kıbrıs sorunundaki gelişmeler.
Yani cepheleşmeyi bu temel sorun konusunda ele almak istiyorlar. Hani Kıbrıs sorununda özellikle Cumhurbaşkanlığından yapılan toplumsal birlik çağrıları nerede?
Aksine, Kıbrıs sorunun da görüşmelerin başlaması ile şimdi sağın birliğini, toplumsal demokratik birliğin, yerine geçirmeye çalışmaktadırlar.
Yani farklılıkların ortak toplumsal hedef doğrultusunda demokratik birliği yerine, önemli bir ayrışmaya yol açaçak bu adımın peşine düştüler. Bunun odağında kim ne isterse söylesin Cumhurbaşkanı Sayın Dr Derviş Eroğlu vardır.
BUNU YARATAN NEDİR?
Üstelik her iki parti, 28 Temmuz seçimi sonrası, CTP-BG ile hükümet kurmak içinde yarışa girmişlerdi. UBP açık çek vermiş, DP ise bugün ayak sürçtüğü, pek çok konuda, iki parti arasında yapılan protokol görüşmelerinde yapıcı olmuş ve bunları kabul etmişti. Ancak aradan zaman geçti. O zamanda öyle çok değil. Altı ay.
Ama Kıbrıs'ta 6 ay çok uzun bir zamandır.
Bu yaşanan sürecin içinde en nihayetinde olumsuz ve ümitsiz gelişmelerden sonra,"Nur topu " gibi Ortak Belge ortaya çıktı.
Böylece UBP ve DPUG'nin yıllardır üzerinde gerçek dışı yorum yaptıkları, tek egemenlik, tek vatandaşlık, uluslararası tek temsiliyet ve benzeri unsurların yer aldığı Ortak Belge oluştu. Hemde ne zamanda?
DP-UG'nin Hükümette, Sayın Eroğlunun Cumhurbaşkanlığında görevde olduğu ve Ana Muhalefet Partisi UBP' nin de onayladığı bir çerçevede bu imzalandı.
Bu zeminde görüşmeler başladı. Bunu engellemek için bu ikili ve CB'lığı çok gayret sarf etti. Ama başaramadılar.
KALEMLERDEN KAN, AĞIZLARDAN ATEŞ...
Bu Ortak Belge oluşma sürecinde UBP ve DP' nin milletvekillerinin bazıları Meclis'te ortalığı toza dumana katmışlardı. Kalemlerinden kan dalmıyor, sözlerinden ateşler savruluyordu.
Tek egemenlik ,tek vatandaşlık asla olamazdı onlara göre. Sonra Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu adaya geldi. O gelmeden,kalemlerinden kan damlayanların ve sözleri ile ateş saçanların demeçleri arşa çıkmıştı.
Tek sesli olmaktan söz edenler, o günlerde çok sesli "cesurlar " korosuna dönmüşlerdi.
Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, TC Lefkoşa Büyükelçiliğinde BM Temsilcisi Downer ile görüştü. Buna dönük Güneyden yükselen saldırılara karşı ise, bu cesurlar korosu hiç karşı ses vermediler.
Aksine o günlerde, basından gizlenen, ABD Büyükelçisi ile yapılan görüşmeyi ise bu milliyetçiler açıklamış ve deşifre etmişlerdi. Milli sırlar sözcüleri, milli deşifreci oldular.
Neden? Çünkü sürecin gelişmesini arzu etmiyorlardı. Sonuçta bunu engelleyemediler. Bu yüzden sonucu zoraki olarak kabul etmek zorunda kaldılar. Sonra neler oldu?
Bakın önce Dışişleri Bakanı Özdil Nami hakkında ortak karşı ve kara propaganda yaptılar. Cumhurbaşkanlığı, DP - UBP sözcüleri, akıl ve ahlak dışı saldırılar yaptılar. Şimdi sağda birlik.....
TÜRKİYE'deki GELİŞMELER...
Bu arada yeni bir başka gelişme yaşandı. Bu da Türkiye'deki gelişmelerdir.
AK Parti ile Gülen Cemaati arasında başlayan ve günümüzde, yerel seçim öncesi ciddi bir siyasi hengameye dönen ortam, bunlar için fırsatın kendisi oldu.
AK Partinin ve Başbakan Sayın Erdoğan'ın sıkıntıya girmesi üzerine bunlar, bir cesarete sahip oldular. Ortak Belgenin gelişmesinde olumlu rolü olan Türkiye Hükümetinin bu zor döneminde şimdi, Kıbrıs'ta sağın birliği adı altında çözüm sürecine engel olmak için bu adımı atmak istemektedirler.
Ayni filmi 2007 seçimlerinde de görmüştüm. AK Partinin seçimi kaybedeceği ve CHP MHP hükümeti kurulacağı umutları üzerine bunlar, Lefkoşa'da Sarayönünde hopararlörler kurmuş, kürsü düzenlemişlerdi. Çünkü kutlama yapacaklardı.
İşte bu nedenle, şimdi Ortak Belgeyi ve görüşmelerin başlamasını engelleyememeleri üzerine, Türkiye'deki bu gelişmeler nedeni ile süreci yolda durdurma çabalarını yoğunlaştırma arayışlarına girdiler. Bu ittifak arayışının temeli budur. Sayın Atun'un UBP- DPUG ittifakın gereği için söylediği budur.
Onun,çok önemli gelişmeler dediği nokta, görüşmecilerin Atina ve Ankara'yı karşılıklı ziyaretleri ve Dini liderlerin buluşması ile insanlarda çözüme dair umudun ve beklentinin bir "bundo " daha yükselmesidir.
GÖREVLENDİRENİN, GÖREV SIRASINDA YAPTIĞI…
Görüşmecinin Atina'ya ziyareti sırasında Sayın Kudret Özersayı görüşmeci olarak görevlendiren, CB Sayın Eroğlu, hemen, DP-UG Mesarya örgütlerinin temsilcilerini kabul etti. Bunun "organize işler" olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Bu görüşmede Sayın Eroğlu onlara, UBP ile DP-UG'nin kendisini desteklediğini söyledi.
Ama CTP-BG, TDP, BKP, YKP' nin toplamını da "diğerleri" diye tanımlayıp, hepsini aşağılamaya, yok saymaya, değersizleştirmeye dönük ifade kullandı. Hem bakın ne dedi?
"Onlar da çözüm istiyor ama hemen şimdi" dedi.
Sanki kendisi değildi, Mart 2014'te Referandum talebi yapan. Ama bunu ifade ettikten sonrada, görüşmeci daha Atina'dan ayrılmadan, bu toplantıda, daha görüşülmeyen, toprak, GARANTÖRLÜK ve benzeri konularda eski söylemlerini tekrarlayan açıklamalar yapı verdi.
Yani Atina ve Ankara'da oluşan olumlu ortamı gölgelemeye çalıştı. Ne ile ? Kuşku tohumları serperek. Yani, UBP-DPUG ittifakını, bu gelişmeler üzerine kurmak için ortam oluşturmaya başladı.
DÜN VE BUGÜN
Üstelik bu konuda yani, "Kıbrıs sorunu konusundaki gelişmeler nedeni ile UBP- DP koalisyonu kurulmalıdır" diye demeç veren Sayın Atundur.
Dün iktidarda ve AK Partinin gücünün doruğunda olduğu dönemde, Bakan olan ve UBP Kurultayında dahi ,AK Partinin tavrı ile yön değişikliği yapan Sayın Atun, bugün, sezer sezmez "hırıltıyı", Türkiye ' nin desteklediği çözüm sürecinin özüne dönük, karşı manevralar yapmaya başladı.
Zaten bu siyasi geleneğin dününde de bu vardır. Dün bunlar rahmetli Adnan Menderes'in, Celal Bayar'ın isimlerini okullara vermişler, rahmetli Fatin Rüştü Zorluyu yere göğe sırdıramıyorlardı.
Sonra 27 Mayıs darbesi oldu. Onlar tu kaka oldu. Ne isimleri kaldı, ne resimleri. Sonra, "Yaşasın Cemal Gürsel Paşa" dediler.
Aynisini İsmet İnönüye yaptılar."Yaşa Paşam,yaşa" dediler. Ama ne zaman Rahmetli İsmet İnönü bunlara,1964' te mektup yolladı ve Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyetine sahip çıksın, memurlar,polisler, milletvekilleri, bakanlar işlerine geri dönsün dedi. Onun ne sağırlığını, ne körlüğünü, ne ABD'ciliğini bıraktılar.
Ayni şeyleri rahmetli Özal'a, Necmettin Erbakan'a, Erdal İnönü'ye, Bülent Ecevit'e hatta Demirel'e yaptılar.
Annan Planı döneminde yere göğe sığdıramadıkları, göklere çıkartıp Kıbrıs'ta kusadıkları tüm generaller, sivil siyasetçiler, Doğu Perincekten tutun, Türk Metalin Başkanına, Ankara Ticaret Odası eski başkanına, gazeteci ve basın mensuplarına kadar, tümüne dönük, ne zaman Balyoz, Ergenekon davalarından ötürü bunlar tutuklandılar ve içeri girdiler, tümünün ne ismini andılar, ne de onları hatırladılar.
Aksine AK Parti yetkililerine yağ çekerek, o zamanlar ne zorluklar yaşadıkları hikayelerini, faturayı rahmetli Denktaş'a keserek anlatıp durdular. Yeni gücün etrafında pervane oldular.
Statükonun Etrafına Koza Örmek....
Şimdi Türkiyede belli bir sıkıntı doğdu ya, bunlar statükonun sarsılmaması için, şimdi başladılar statükonun etrafına koza örsünler...
Bu sağ ittifak, sözde milliyetçi birlik, mevcut statükonun sarsılmaması için etrafına örmeye çalıştıkları kozadır.
Ne acıdır ki kendini en keskin solcu, çözümcü sayanlarda, buna, hırsları ve CTP' ye dönük politik düşmanlıklarından ötürü yardımcı oluyorlar.
Gece gündüz Kuzeyde siyasi mücadele yapmayı, iç demokratik ve ekonomik sorunların çözümü için uğraşmayı, abesle uğraşmak sayıp, bunu, boş dava, hatta statükonun desteklenmesi diye tanımlayan ve "sorunlarımız ancak, Kıbrıs sorunun çözümü ile sonlanır " diye ahkam eksenler, günümüzde çözüm sürecinin başlamasına denk düşen bir zamanda, yılların ürettiği bu sorunlardan hareketle, CTPBG' ye saldırmaya başladılar. Kendi doğru saydıkları mantığa ters davranmaya başladılar. Sanki bu sorunların yaratıcısı CTPBG imiş gibi.
Bakın, geçen gün, elbette ki haksız bir yasadır, kamuda işe yeni girenlerin, düşük maaşlar ile işe başlaması .Buna dönük eylemler yaptı öğretmen örgütleri.
Hakları değil mi? Evet.
Ama bunu yaparken ne yaptılar, Özkan Yorgancıoğlunun, Serdar Denktaş'ın ve benim kuklalarımızı yaptılar. Yapmalarına mı kızdım? Hayır,.
Herkes bilir ki hoşgörünün bizzat kendisine sahibim.
Ama dikkatimi çekti ve sorgularım, bu da benim hakkım.
Kuklası olmayan kim? Derviş Eroğlu.
Söz konusu yasayı zamanında AK Partiye kabul ettiğini söyleyip desteğini alan, bu yasayı ve paketi kabul etmeyip, erken seçime giden bizi ise, "korktular ve kaçtılar "diye eleştiren kim? Sayın Eroğlu...
Ama 2009' da Seçildikten sonra ise, seçim öncesi sendikalarla imzaladığı protokolları yırtıp atan ve Türkiye ile protokolü imzalayıp, söz konusu bu yasayı da hemen Meclisten çıkartan, dönemin Başbakanı Eroğluna dönük ne bir söz, ne bir eleştiri, ne bir kukla....
Ama bu yasayı kabul etmeyen ve eleştiren CTP-BG'ye ve o zaman yazalım, bunun çıkmasında hiç payı olmayan Serdar Denktaş'a eleştiri.
Peki çıkartana, bunu yapana, Eroğluna, tek kelam yok. Oldu mu? Bunu sorgulama hakkım yok mu?
Evet, günümüzde sağ birlik çabalarının özünü, Kıbrıs sorununun çözümüne dönük engeller oluşturmak amacı oluşturmaktadır. Üstelik bunlar, şimdi atılan bu adımları, AK Partinin içte karşılaştığı sorunlar nedeni ile onu , Batının desteğini almak için "Kıbrıs'ta taviz vermek" suçlaması eşliğinde bunu yaptıklarını da biliyoruz.
Ne isterlerse yapsınlar, dünya , Türkiye ve Kıbrıs gerçeği buna uymaz. Hele bu sağ birliği yapsınlar ve süreci tıkayacaklarını zan etsinler. Bilir misiniz süreç içinde Kıbrıs Türk halkının demokratik tepkisi, 2002- 2003 döneminden daha fazla olacaktır.