“Milliyetçiliğe kapılmadan, bu hikayeleri yazmamız lazım…”
Dr. Derviş Özer’in “kayıplar”la ilgili “Ona Selam Söyle” başlıklı öykü kitabı, KHORA’da tanıtıldı. 28 Kasım 2013 Perşembe akşamı gerçekleştirilen tanıtım gecesinde konuşan kitabın yazarı Dr. Derviş Özer, “Milliyetçilik duygularına kapılmadan bu hikayeleri yazmamız lazım. Hepimiz bazı hikayeler biliyoruz ama hiç kimse, hiç kimseye bir şey anlatmadan yaşamaya devam ediyor… Herkes bir şey biliyor, artık susma zamanı geçti diye düşünüyorum… Bir şeyler söylenmeli, bir şeyler yazılmalı… Doğru olanı bizim yazmamız gerektiğini düşünüyorum… Bu kitap öyle ortaya çıktı” dedi. Dr. Derviş Özer, konuşmasında özetle şöyle dedi:
“Kitabın nasıl ortaya çıktığını da söyleyeyim. Sevgül Uludağ’ın YENİDÜZEN’de yayımlanan “kayıplar”la ilgili röportajlarını devamlı takip ediyordum, o çok güzel hikayeler yazıyordu, röportajlar yapıyordu. Özellikle bizim köy bölgesinden yazdığı hikayeleri okuduğum zaman, benim de bir şeyler söylemem gerektiğine karar verdim. Onunla buluştum. Ona bir şeyler anlattım. Bir gün bana dedi ki “Yaz bunları…” Ve ilk yazımı yazıp gönderdiğim zaman, ertesi günü gazetede gördüm, çok mutlu oldum… Arkasından bir sürü yazı geldi ve hepsi hemen hemen yayımlandı. Onun teşvikiyle bu hikayeler yazıldı, hemen hemen hepsi tamamıyla gerçek hikayeler ama öyküleştirilmiş hikayelerdir. Bazan da benim oğlum veya kızım “kayıp” olsaydı ben ne düşünürdüm, kendimi yaşlı bir anne yerine koyup, bekleyen bir anne yerine koyup yazdım… Bazan yaşlı bir babanın yerine koyup yazmaya çalıştım. Hep öyle çıktı hikayeler. Zamanı gelince “Artık bunlar bir kitap olmalı” deyince, çok büyük bir yük geldi, bunlar nasıl kitap olacak diye. O zaman da Sevgül Hanım gene bastırdı,
“Hazırlayacaksın” dedi ve hazırlandı. Sevgili Gürgenç Korkmazel bu konuda bizi tamamen yönlendirdi, editörlüğünü üstlendi kitabın. Ben bir edebiyatçı değildim ama Gürgenç’in söylediği bir şey vardı: ‘Yazılar çiğ ama samimi…’ Çok güzel bir sözdü benim için, samimiydim evet, onu beğenerek editörlüğünü kabul etti, kitabı bugüne getirdi. Arkasından Mine Balman devreye girdi ve Sevgül Hanım, Mine Hanım ve Gürgenç Bey üçlüsü, kitabın ortaya çıkmasına sebep oldu. Ayrıca Eda Gökçe hanımın desteği oldu, çizmiş olduğu resim, kitabın kapağı oldu. Barışa katkıda bulunacak bir kitap diye düşünüyorum…”
Gecede biz de söz alarak şöyle dedik:
“Özellikle Abohor, Mesarya, Palekitre’den anlatılmamış öyküleri yazdığım zaman, çok etkilenmişti Dr. Derviş Özer çünkü küçük bir çocuk olarak bunların kimilerinin bizzat görgü tanığıydı, kimilerini büyüklerinden dinlemişti, kimilerini köyündeki yaşlılardan dinlemişti, elinde çok ayrıntılar vardı… Onun yardımlarıyla bazı “kayıplar”ı da aramaya çalıştık, izlerini sürmeye çalıştık. Ailesiyle tanıştım, harika bir ailesi var, bu akşam ailesi de burada, onlara da teşekkür ediyoruz geldikleri için.
Dr. Derviş Özer’in öykülerini okuduğum zaman tüylerim diken diken oluyordu, gerçekten içten ve ilk defa Kıbrıs’ta “kayıplar” konusunda genç bir edebiyatçı diyeyim, bu kadar insani biçimde ele aldığına tanık oldum. Herkes kendi tarafında, kendi “kaybı” için ağlayabilir, kendini “kurban” görebilir ama hayır, Derviş Özer öyle değildir, Derviş Özer bunların bir adım ötesine geçmeyi başarabilmiştir – ister Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum, kim isterse olsun, bunun insani bir acı olduğunu hissetmiştir içinde ve on yaşındaki bir çocuğun travmalarını yazıyordu aslında… Çünkü ben inanıyorum ki hayatımızda kimi zaman çok dramatik anlar olur, babamızı kaybederiz veya annemizi kaybederiz veya bir yakınımızı kaybederiz veya bir trafik kazasına karışırız, bir şey olur, hatta küçükken bir köpek ısırır bizi, bu bile yani… Herhangi bir travma yaşadığımız zaman, bu içimizde çok derin izler bırakır ve Derviş’te de 74’teki savaş çok büyük bir travmaydı…