Milliyetçiliğin yarattığı pek çok kurbanı unutmamalıyız…”
“Kayıp” yakını Dimitris Hacıdimitriu, Aysozomeno (Arpalık) hakkındaki düşüncelerini yazdı:
“Geçmişte Kıbrıs’a acı çektiren ve hala acı çektirmeye devam eden milliyetçiliğin yarattığı pek çok kurbanı unutmamalıyız…”
“Elbette 1963-64 çarpışmalarını duymuştum, nasıl duyamazdım ki… Larnaka’da Ayios Yuannis mahallesinde yaşıyorduk, bu da bir Kıbrıslıtürk mahallenin yanındaydı.
1964 yılına kadar Kıbrıslıtürk komşularımızla oynardık, her birimizin kendi futbol takımı vardı ve birbirimize karşı yarışırdık. Ancak çatışma günlerinde evimiz bir aktivite merkezine dönüşmüştü, yetişkinler buraya silahlarını getiriyor, birkaç metre ilerleyerek henüz birkaç gün önce komşularımız olan insanlara karşı nöbete giriyorlardı.
O günlerde henüz sekiz yaşlarındaydım ancak o günlerden canlı hatıralarım var, kum torbaları üst üste yığılıyordu, aralarda boşluklar bırakılıyordu ki bu deliklerden askerler ileriye bakıp ateş edebilsinler… Evimizin duvarındaki kurşun delikleri ancak geçen yıl tamir edilip kapatıldılar, bunlar o karanlık günlerin sessiz hatıralarıydı… Ben neler olup bittiğini tam olarak anlayabilecek, bunlara katılabilecek veya bunlar hakkında herhangi bir şey yapabilecek yaşta değildim ancak hatırlayabilecek bir yaştaydım…
Kıbrıs’ın başka yerlerinde neler olup bittiği hakkında hiçbir fikrim yoktu, özellikle de kırsal alanda. Haberler özellikle Lefkoşa’daki olayları anlatıyordu ancak bir çocuk olarak haberlerde bahsedilenler hakkında çok belirsiz bir fikrim vardı ve mahallemiz Ayios Yuannis’in dışında 1964’te Kıbrıs’ın her tarafında gündelik olarak yaşanmakta olan trajediler hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
Bir şehirde büyümek bana köyler ve köylerdeki hayat hakkında pek az anlayış geliştirme olanağı vermekteydi, köylerde çobanların olduğunu biliyordum ancak ne kadar çok olduklarının farkında değildim. Büyükannelerim ve büyükbabalarım Kıbrıs’ın kuzeyindeki köylerdendi ancak onlar çiftçiydi ve ben Larnaka’da büyüdüğüm için kırsal alanda ve ovalarda ne tür bir yaşam olduğu hakkında herhangi bir fikre sahip değildim…
1964, 1967 ve 1974’ün kanlı olayları pek çok kurban yarattı… Siyasileşen ve Kıbrıs olaylarıyla ilgili geniş biçimde okumalar yapan bizler, çobanlardan çok söz edildiğini biliyoruz. Bugün Sevgül Uludağ tarafından kaleme alınmış ve 73 yaşındaki çoban Yusuf Emir Hasan ile 44 yaşındaki yeğeni Şevket Salih Sakallı hakkındaki makaleyi okudum. Şubat 1964’te ovalarda davarlarını otlatmaktaydılar ki bir cenazeden dönmekte olan bazı Kıbrıslırumlar’la karşılaştılar, bu Kıbrıslırumlar onları öldürdü. Her iki çoban da hala “kayıp”tır…
Cinayetlere yol açan bu olaylar, o günlerde meydana gelen tipik olaylardı… Bazı Kıbrıslıtürk milliyetçiler tarafından Aysozomeno’da başlatılan olaylar tırmanmış ve her iki toplumdan insanların ölümüne neden olmuştu. Burada öldürülen bir Kıbrıslırum’un cenaze töreninden sonra bu cenaze törenine katılan bazı Kıbrıslırum iki çobanla karşılaşmış ve akılsız bir intikam eylemiyle onları öldürmüşlerdi.
Geçtiğimiz Kasım ayında bir arkadaşımız, grup olarak bizi Aysozomeno’ya götürünceye kadar bu köy hakkında bilgim yoktu. Coğrafik olarak Kıbrıs’ın tam ortasına çok yakın bir noktada hayalet bir köyü izlemek çok tuhaftı. Böylesi küçük bir adanın tam da kalbinde böylesine korkunç bir yaranın bulunması belki de çok semboliktir. Daha sonra köyün öyküsünü araştırırken, bazı detayları öğrendim. Panikos Hrisantu, 1987’de bu köy hakkında şahane bir film yapmıştı ve bugün de bu iki çobanın öldürülmesi hakkında Sevgül’ün makalesini okudum… Bu öyküler anlatılmalı ve tekrar tekrar, yeniden anlatılmalıdır ki unutmayalım. Geçmişte Kıbrıs’a acı çektiren ve hala acı çektirmeye devam eden milliyetçiliğin yarattığı pek çok kurbanı unutmamalıyız…”
(DİMİTRİS HACIDİMİTRİU – Aralık 2017 – Türkçesi: Sevgül Uludağ.)