1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Miranda Lisandru: “Yarım bırakılmış bir hayattan resimler…” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Miranda Lisandru: “Yarım bırakılmış bir hayattan resimler…” 2

A+A-

Aya Triada köyünden Savva Liasi vefat edince, evinde yıllardır saklamış olduğu fotoğrafları bulan kızı Tulla Liasi, bunları sahiplerine iade ediyor…

 

s1-159.jpg

İLK ARAYIŞ…

Barikatlar açıldığı zaman, ailemize ait fotoğraf albümünü aramaya başlamıştım… Apostolos Andreas’a ziyaretimizden dönüşün evimizden geçmiştik… O güni, orada yaşayan Kıbrıslıtürk kadın – sanırım 60’lı yaşlarındaydı – bizi avluya bile sokmamıştı… Onunla ancak da iletişim kurabilmiştik ve “fotoğraf yok” sözcüklerini anlamıştım…

İkinci ziyaretimiz birkaç yıl önce olmuştu. Evimizde yaşayan kadının adı Sevil idi ve bu kez bize daha açık davranmıştı. Bize kahve yapmıştı ve ön balkonda oturmuştuk. Ortak bir dilimiz olmadığı için fazla bir şey konuşamamıştık. Ancak anladığım kadarıyla onda bize ait herhangi bir fotoğraf yoktu…

Böylece hayatımın o ilk aylarından fotoğrafların varlığını unutmaya karar vermiştim. Etkili biçimde bir bebek olduğumu da unutmaya karar vermiştim… Ancak yıllar sonra Facebook’taki fotoğraftaydım işte, annem ve teyzem beni tutuyordu… Sanki de kendi suretim bana el sallıyor ve “Sürpriz!” diyordu…

Bu hazinenin iadesi için değildi gözyaşlarım, annemle babama geri verilen o güzel hatıralar için de değildi… Kaybetmiş olduğumuz her şey için ağlıyordum, tanıyamadığım şeyler için, yaşayamadığım o hayat için, tanıyamadığım o insanlar için ağlıyordum, eğer savaş bizi evimizi terk etmeye zorlamamış olsaydı, nasıl bir insan olmuş olabileceğim için ağlıyordum… Paralel bir dünyada bir yaşam...

Küçük bir çocukken, bu hayatın bir kabus olup olmadığını sorgulardım ve belki bir gün Maraş’ta küçük çocuk yatağımda ansızın uyanacaktım, annemin hep bana sözünü ettiği o büyük oyuncak bebeğin yanında yatıyorken bulacaktım kendimi, Skembetzis adlı biri armağan etmişti bu bebeği… Uyanacaktım ve kötü hiçbir şeyin olmayacağını anlayacaktım. Hayatımız Maraş’ta devam edecekti ve ben herhalde Maraş’tan POLİTİS gazetesinin muhabiri olarak çalışmamı sürdürecektim…

Yani iyilikleri ve kötülükleriyle yaşanmış olan hayatımız için ağlamıyordum… Bizden alıkonmuş bir hayat için gözyaşı döküyordum…

s2-136.jpg

1975-76 YILLARI…

Ancak geriye dönüş yapalım ve neler olduğuna bakalım… İşgalden birkaç yıl sonra Maraş’ta babamın çalıştığı bir kola şirketi, kendisine iş teklif etmişti. Bu iş, Larnaka’daydı ve deneyimli çalışanlara çok büyük ihtiyaç vardı… Herşeyimizi arabaya yüklediğimizi hatırlıyorum, bunlar arasında kare şeklinde beyaz bir masa da vardı ve gidip Larnaka’nın Ayyanni bölgesinde yaşayacak bir yer bulmuştuk. Meropi ve Dinos’un evinde kalıyorduk, uzun bir hurma ağacının bulunduğu bir evdi bu. Arkadaşım Mihalis’le birlikte bir oyun oynuyorduk; landroverleri içinde gelip geçen BM askerlerine kim ilk “merhaba”yı söyleyecek ve onlar da ilk hangimize el sallayacaktı, böyle bir oyun oynardık.

Dinos İngiliz Üsleri’nde çalışmaktaydı. Bir gün babama birlikte çalışmakta olduğu bir Kıbrıslıtürk’ten söz etmişti. Bu adam Larnakalı’ydı ve bir zamanlar Piyale Paşa Sokağı’nda yaşamaktaydı… Maraş’ta kendisine verilen evde fotoğraflar bulduğunu, bir fotoğrafta da bıyıklı genç bir adamın bir Coca Cola aracı önünde durduğunu anlatmıştı.

Biz bu fotoğrafların bize ait olduğundan neredeyse emindik. Bu Kıbrıslıtürk, Larnaka’daki evinin anahtarını bize vereceğini, böylece orada kalabileceğimizi söylemişti Dinos’a. Onunla babam iki kez İngiliz Üsleri’nde tarafsız bir noktada buluşacaktı ancak sözkonusu Kıbrıslıtürk gelmemişti… O günler farklı bir dönemdi, herkes için korku dönemiydi… O nedenle Sevil’in babası Hazım’ın neden buluşmaya gelmediğini anlayabiliyorduk…

O günlerde Savvas Liasi de işgal makamlarından Karpaz’da enklavlarda kalanları hastaneye veya istedikleri veya ihtiyaç duydukları yere götürmek üzere bir taksi izni almıştı. O günlerde 1978’de vefat etmiş olan babasının evinden herhalde geçmiş olabileceğini tahmin ediyoruz. 19 Hesiodos Sokağı’ndaki bu evde, Hazım ona bu evde ve komşu evlerde bulmuş olduğu fotoğrafları vermiş ve bunları sahiplerine vermesini istemişti… Savvas Liasi’nin kızı Tulla, ancak babası öldükten sonra bu isteği yerine getirmekteydi…

Tüm bunların nasıl meydana gelmiş olduğunu öğrenmek üzere Mağusa’da Hazım’ı aradığım zaman, 30 yıl kadar önce vefat ettiğini öğrendim. Onu bir tek evimizin duvarında asılı bir fotoğrafta görmüştüm, o da yarı aralık bir kapıdan… Yumuşak ruhlu bir insanın fotoğrafıydı bu…

s3-070.jpg

FOTOĞRAFLARIN İADESİ…

 

Lefkoşa’da buluştuğumuz zaman Tulla Liasi de son derece duygusaldı ve bize fotoğraflarımızı iade etti. Bunun sevindirici bir olay olduğunu düşünerek ağlamaktan utanç duymuştum, özellikle de birkaç yıl önce “kayıp” kardeşinden geride kalanları teslim almak durumunda kalmış Tulla gibi bir kadının yanında…

Fotoğrafları toparladık, sanki de paramparça olmuş hayatlarımızı toparlıyorduk… Bu fotoğraflara dokandığım zaman bu genç insanların hayatlarının eğer Maraş’ta yaşıyor olsalardı nasıl olacağını, eğer savaş onların gençliğine ve masumiyetine gölge düşürmemiş olsaydı, ve eğer göçmenlik ve acı biçimde geri dönüş duyguları içinde işkence çeken bu insanların ne kadar farklı bir hayat yaşamış olabileceğini düşünüyorum… Ben ne kadar da farklı bir insan olacaktım eğer yabancı bir mahallede, yabancı bir okulda herkesin titip kaktığı küçük bir çocuk olmasaydım…

Yerimizden sökülüp atıldığımız için akıyordu gözyaşlarım, ondan sonra izleyen olaylar ve bizleri sertleştiren şeyler yüzünden ağlıyordum… Tüm geçiğ giden yıllara rağmen geri dönememiş olmamıza ağlıyordum, dönme umudunu taşıyarak ölüp giden insanlarımız için ağlıyorum… Bizden alıkonan umut için ağlıyordum…

Not: Tulla Liasi, bize vermiş olduğun bu eşsiz armağan için sana teşekkür ediyorum… Onca yıl boyunca bu fotoğrafları korumuş olan babacığın da huzur içinde yatsın…

Yazının Rumcası için: https://politis.com.cy/politis-news/kypros/klik-mias-zois-poy-emeine-meteori/

(İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 19.3.2020)

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1348 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar