1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. -mış gibi yaparak çok zaman kaybettik
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

-mış gibi yaparak çok zaman kaybettik

A+A-

TC - KKTC hükümetleri arasında imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması, Kıbrıslı Türkleri ekonomik ve sosyal açıdan kalkındırmaya dönük bir vizyona sahip değildir. Malumdur, bu anlaşmanın amacı 2020 yılı içerisindeki cari açığın yani kamu finansmanının sağlanmasıdır.

Dünden bugüne Türkiye ile yapılan ekonomik paketler/protokoller/anlaşmalar, Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durmasını, daha çok üretmesini, kurumsal yapısını güçlendirmesini, gelişmesini sağlamadı. Bunun çok değişik nedenleri ve sorumluları var elbette. Ancak her iki tarafın hakim anlayışlarından kaynaklanan nedenlerle protokoller üzerinden şekillenen ilişki, ekonomik bağlamın ötesinde sürekli bir siyasi enstrümana dönüştü. Siyasi ve ekonomik enstrüman.

Yapılan muhalif eleştiriler karşısında “protokolü savunan uzmanlar” belli bir süre önceye dek, sorunun protokollerde değil, Kıbrıslı Türklerde olduğunu, Kıbrıslı Türklerin protokollerin hazırlanmasına dahil olmadığı, katkı sunmadığını dolayısıyla işin Türkiye tarafında kalarak onlar tarafından hazırlandığını o yüzden “tamam” olmadığını anlattılar, durdular. Hatta dediler ki, eğer biz görevimizi tam yapmazsak, birileri gelir ve sizin görevinizi yapar… Mantıklıydı söylenen; ancak doğru muydu ?

Ardından TC bizim IMF’mizdir ekibi peyda oldu bu diyarlarda. O zamanlar durumu, IMF nasıl ki dünya ülkeleri ile protokoller imzalar biz de TC ile bunu yapacağız başka çıkar yolu yok diye  anlattılar. 

Türkiye, 1960 yılından beri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Garantörü olarak Adada; KKTC Anayasası bağlamında iç güvenlik kendisine bağlı; GKK da kendisine bağlı, İtfaiye de Polis de;  “Yardım heyeti” organizasyon gücü ortada, … 

Kurumsal yapıların dengesizliği karşısında TC, KKTC’nin IMF’si mi olur, diye insan düşünmeden edemiyordu. Bu gerçeği görmeyenlerin, bunlarla tek tek yüzleşmeyenlerin var olan durumun değişmesine ve toplumsal dönüşüme mi yoksa kozmetik hamlelere dönük bir talep için mi, bu söylemleri ürettiğini düşünmek gerekir. 

Gerek Kıbrıs’ta gerekse Türkiye’de Kıbrıs işlerini yönetenlerin gerek Kıbrıslı Türk bürokratlar gerekse siyasiler ve toplum ile çeşitli dönemlerde oluşan sıkıntılarının kaynağı tam da bu durum, bu mekanizma ve yarattığı zihniyettir diye düşünürken…karşımıza ARMA çıktı. 

ARMA, TC’nin sağladığı Alt Yapı ve Reel Sektör için Mali İşbirliği Aracı. ARMA’nın Usul ve Esasları metnini okuduğunuzda, Türkiye’nin 2021 yılından itibaren KKTC’ye yapacağı hibelerin tümünü, kendisinin yöneteceğini görürsünüz. Altını çizelim kendisi yönetecek. Bu durum dünün kötü bir tekrarından başka bir şey değildir.

Bakınız Sayın Tatar ne diyor... tarihe not düşelim.

“Parayı TC veriyor. TC bu parayı harcarken onlar da sorumludur. Bunun yerinde harcanması ve KKTC’ye faydalı olması onların sorumluluğunda olduğu için bu şekilde bir düzenlemeye gitmiştir Fuat Oktay bey. Bizim için hiç sorun yoktur. Onların sorumluluğunda olduğu için o şekilde bir düzen uygun görüldü. Bunun pek de mahsuru olan bir yöntem olduğunu düşünmüyorum.” (https://www.yeniduzen.com/tatar-fuat-oktay-bey-bu-sekilde-bir-duzenlemeye-gitti-127758h.htm)

Sayın Tatar bu talihsiz açıklama ile düzenlemeden bir haber oluğunu ve günü kurtarmak adına önlerine konan her bir belgeyi imzaladığını, UBP zihniyetinin en sarih örneği olarak anlatıyor.

Klasik UBP zihniyeti ile her hükümet dönemlerinde imzaladıkları protokoller ile, Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak yapısal düzenlemelerden giderek uzaklaşıyoruz. Bu toplumsal varlığımız, kurumsal gelişimimiz ve hayatın günlük yönetimi ile toplumun refah ve mutluluğunun sürekliliği ile doğrudan bağlantılı bir konudur. Üstelik bu anlaşmayı muhalefetten ve Meclisten uzak tutması toplumla paylaşmaması başlı başına büyük bir sorundur. 

Kendisinin 3 gün sonra hükümette olup olmayacağını bile bilmeyen bir siyasetçinin, geleceğe ipotek koyması kadar akıl tutulması KKTC’den başka nerede görülür. Bu denli demokrasi yoksunluğu ve halkın iradesine saygısızlık. 

Kıbrıs Türk toplumunun toplumsal varlığı, kimliği ve ekonomik gelişmesi için, Türkiye ile bugün ve yarın için gerçekten karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki modeli kurulmalıdır. 

Bugün henüz gelişmemiş bir kurumsal yapıya sahip olduğumuz ve bu yönde Türkiye Devletinin, kendi beklentilerimiz, isteklerimiz, halkın demokratik iradesi çerçevesinde belirlenecek teknik desteğin önemli olduğunu açıkça not etmemiz gerekir. Ancak ihtiyaç olan şey karşılıklı güvenin sağlanması ve Kıbrıslı Türklerin kendi yönetimlerini geliştirmesi için katkı sunulmasını sağlayacak yeni bir zihniyettir. Burada iradeye saygı duyularak hareket edilmesi gerekir. Bugün var olan mekanizmanın ve zihniyetin, işlerde görev ve yetki paylaşımının her iki taraf için de verimli olmadığını artık konuşmamız lazım. Bunun için samimiyet, açıklık ve gerçekler üzerinden siyasi değerlendirmeler her şeyin başında gelir. 

Mış gibi yaparak çok zaman kaybettik. 

Kıbrıslı Türklerin demokratik iradesine saygı duymak ve hükümet programı üzerinden kendini gerçekleştirmek, topluma hizmet etmek en doğal, en temel hakkıdır. Bu hak, protokoller bağlamında önlenmemeli, önüne geçilmemelidir. 

Bu tür yeni ilişki arayışları, değerlendirmeleri Anadolu insanının vergilerinden kesinti ile yapılan desteğin önemini ve değerini yok saymamızı asla getirmez. Yanlış ilişkiler, yanlış mekanizmalar, zihniyetler ve düzenlemelere karşı görüşlerimizi ve eleştirilerimizi en açık şekilde ifade etmeliyiz. 

Bu tür yapıcı eleştiri ve yaklaşımlar ile halkların dostluğu ve kardeşliğini istismar edenler arasında dağ gibi fark olduğunu da açıkça ortaya koymak artık kaçınılmazdır. 

 

Bu yazı toplam 3055 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar