1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Modernleşmeye Giden Uzun Yol
Modernleşmeye Giden Uzun Yol

Modernleşmeye Giden Uzun Yol

Modernleşmeye Giden Uzun Yol

A+A-

Nesrin Değirmencioğlu
[email protected]


Gelenekten modernleşmeye eski bir kamyonla yapılmış bir serüvenin ӧyküsüydü, Uzun Yol... Bir tarafta tüm ailesini, geleneklerini, tӧre cinayetlerini hiçe sayıp tutkusunun peşinden koşan bir kadın... Diğer yandan modern yaşam şeklinin insanı bireyselleştiren, kalabalıklar içinde yalnızlaştıran, günübirlik ilişkilerin ve geçici mutlulukların balçığında çırpınan, çırpındıkça da derinlere saplanan bir adamın, Fariz’in, kendini içinde bulduğu ‘eş’ ve ‘baba’ rolleriyle kendi içinde çatışma ve toplum içinde çırpınma hikayesiydi... Nihat Seven’in yӧnettiği, Nil Günal (Gülten) ve Hakan Yufkacığil’in (Fariz) başrollerini paylaştığı ve ‘Yabancı Dildeki En İyi Film’ alanında 2015 Oscar Ӧdüllerine aday gӧsterilen film, hiç kuşkusuz birincisi düzenlenen Altın Ada Uluslararası Film Festivali’nin de en çarpıcı filmlerinden biriydi.

Tıpkı binip de kaçtıkları, tamir tutmayan eski kamyon gibi; bir yandan geleneğin sarsılışını, diğer yandan modernleşmeye giden engebeli yolu sezinlendiren bir sahne ile başladı film... Modernleşmenin gelenekten bir ‘kopuş’ olarak nitelendirildiği bir dӧnemde, modernleşmenin gelenek ile olan çetrefilli ilişkisini, evlilik kavramını hor gӧrmeye çalışıp sosyal normlar gereği evlilikten kaçmayı düşünemeyen kamyon şoförleri, ataerkil bir toplumdan anaerkil bir topluma geçiş sürecini gӧrmezden gelen, kadının toplumdaki yerinin yadsındığı ve erkek egemen bir toplumda kadının neredeyse tamamen etkisizleştirilmeye çalışıldığı, tüm bunlara karşı da direnmeye çalışan bir kadın portesi ile (Gülten)  toplumun modernleşme yolunda yaşadığı ikilemleri ve sancılı değişim süreçlerini başarılı bir şekilde yansıtıyor film.

Bir kamyon şoförünün sınıf atlamanın ve para kazanmanın yolunun, kamyon şoförlüğünden elde edilebilecek paralarla sağlanamayacağını, tıpkı içinde yaşadıkları sosyo-ekonomik değişimin ortaya çıkardığı bir geçicilik, süreklilik arzeden ilişkilerin ve işlerin ortadan kalkıp, yerine uyuşturucu, alkol gibi kısa süreli mutlulukların aldığı bir dӧnemde, sınıf atlamanın ve para kazanmanın kumar ile bir anda elde edilebilecek bir oyun olduğunu sanan Fariz’in, maddi değerleri kazanmak uğruna, manevi değerlerini de elden yitirmesi üzerinden toplumsal değişimi ve değişen değer yargılarını izleyiciye düşündürten bir olay ӧrgüsüyle güçleniyor film. Gelenekten modernleşmeye uzanan yolda, değişen toplumsal çevre ile maddi ve manevi değerlerimiz arasındaki hassas denge nedir? Kadının başlık parası karşılığında ‘verilmesi’ ile kadının kumar borcu için bir geceliğine ‘satılması’ arasında bir fark var mıdır?

Erkek egemen toplumun kadını bir yandan metalaştırdığını, onu alınıp satılabilecek bir objeye dӧnüştürdüğünü; diğer yandan da, ataerkil toplum yapısının, kadının bedeni ve toplumsal varlığı üzerinde kurduğu hegemonyaya karşı yapılması gereken başkaldırıyı, kendini satılmaktan kurtaran, yani sınıflar arası geçişlerin hayli zorlaştığı bir dӧnemde kumar masalarında dӧnen sistemin çarklarına kendini kaptıran kocanın etkilerinden kendini kurtaran Gülten’in, kurtuluşa attığı adımda tӧre cinayetine kurban edilişi, modernleşme ile geleneğin arasında can vermiş binlerce kadının sesi oluyor.
Birisi (koca) kadının üzerinde mutlak otoriteyi sağladığını sandığı anda, diğeri (aile) o otoriteyi yitirdiği anda ‘namusunu’ kaybediyor. Kadının bedeni üzerinden yapılan tüm bu pazarlıklar sonucunda yokoluşundan kaçan Gülten’in tӧre cinayetine kurban gitmesi, geleneğin getirdiği dayatmaların ve erkeğin kadın üzerindeki mutlak gücünün kentleşmiş mekanlarda farklı formlarda yeniden şekillendiği bir anda kadınların eşit koşullarda yaşayabilmesi için verilmesi gereken mücadelenin ӧnemini gӧzler ӧnüne seriyor.

Mafya babasının, kendini sahte bir polis kimliğiyle tanıtıp, kadının evine yaptığı tehditkar ziyarette ‘kurumların’ veya ‘yasadışı ӧrgütlerin’ birey üzerinde oluşturduğu gücün bireyi acizleştirmesi aracılığıyla da toplumdaki dengesiz güç dağılımını bir kez daha sorgulatıyor. İstanbul’daki Gezi olaylarında devletin binlerce vatandaşını tazyikli su, biber gazı ve plastik kurşunla yaralaması ve onlarca kişinin ӧlüme yol açmasının ve Lefkoşa Polis Müdürlüğü’nde yaşanan şüpheli ӧlümün yankıları hala sürerken, Uzun Yol devlet-birey ilişkisi üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor. Tıpkı o tamir tutmayan kamyonun, bir başka değişle geleneğin, yenilikçi nesilleri taşırken kaza yapması gibi, yola yeniliği benimsemiş yeni bir araçla çıkma gerekliliğinin altını çiziyor.

Bu haber toplam 1599 defa okunmuştur
Gaile 296. Sayısı

Gaile 296. Sayısı