Mora’da bazı “kayıplar”dan geride kalanlara ulaşıldı…
KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…
Kayıplar Komitesi kazı ekipleri, Mora’da (Meriç) sekiz yıl önce bir okurumuzla birlikte Kayıplar Komitesi araştırma görevlilerine, beş yıl önce de Kayıplar Komitesi yetkililerine ikinci kez göstermiş olduğumuz bir tarlada bazı “kayıplar”dan geride kalanlara ulaştılar. Bu konuda bize yardımcı olan ve bildiklerini sekiz yıl önce de, beş yıl önce de Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmış olan çok değerli okurumuza sonsuz teşekkürler diyoruz.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden edindiğimiz bilgiye göre, bu gömü yerindeki kazıda bulunan kalıntılar çıkarıldıkça, bu noktaya kaç “kayıp” şahsın gömülmüş olduğu anlaşılacak.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden aldığımız bilgiye göre Ayyorgi’de (Karaoğlanoğlu) askeri bölgede yürütülen kazı devam ederken, Arçoz’da da (Yiğitler) yeni bir kazı başlatıldı.
Omorfo’da bir kilisenin mezarlığında yürütülen kazılarda 24 şahıstan geride kalanlara ulaşıldı ancak bunların kaçının “kayıp”, kaçının normal bir gömü olduğu ancak laboratuar analizlerinde anlaşılacak.
Haspolat’ta (Mia Milya) yeni bir kazıya başlandı ve Galatya gölündeki kazı da sürdürülüyor.
Girne Boğazı’nda askeri bölgedeki kazı da devam ediyor. Bir okurumuz bu alanda olası bir gömü yeri göstermiş ve bildiklerini Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmıştı.
Kutrafa’da yeni bir kazı başlatılırken, Tseri’de de bir dere yatağında yeni bir kazıya başlandı.
Kayıplar Komitesi kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.
--------------------------------------
VOICE OF THE ISLAND
Omorfolu kasap Andrea’ya:
“Yaşanan acılar senin neslin ile bitsin… Şimdi barış için ter akıtma zamanı…”
Reşat KANSOY
Savaşın bedelini, muazzam ağır ödeyen her iki toplum. Barışın faturasını da yine kendisi ödemeyi istemelidir.
Dün, işlerin en yoğun olduğu saate, matbaa makinesinin kucağında zevk alıyorken, bir erkek sesi: “Giriyos Rishat”.
Zevke ara verip cevap verdim: “Nai, Ela, gatse” dedikten sonra sohbetimiz sömürge yönetiminin diliyle devam etti…
Ziyaretime gelen, şimdi yaşadığım ev sahibinin oğlu – torunları ve kızıydı. Kapılar ilk açıldığı dönemlerde, Babaları ve anneleri, evlerini görmek için ziyaret etmişlerdi (2004 yılındaki ziyaretleri, savaşın saçma kibiriyle yüzleşmemi sağlamıştı). Evlerinde yaşarken kullandıkları, perdeye benzeyen bir aksesuarı depodan çıkartıp vermiş ve sonra da “gocagarının” sel olan gözyaşlarına tanıklık etmiştim. Zor! Milan Kundera’nın dediği gibi “Göç etmek onur kırıcıdır, Göç eden insanlar hiç geleceklerini düşünemezler/planlayamazlar. Hep geçmişle didişirler”
Ev sahibi, Bandabuliya’da kasaplık edermiş 74’e kadar! Oğlu (dün ziyarete gelen) 7 yaşındaymış evinden ayırlmak zorunda bırakıldığında, kızları ise 15’inde. Micheal hal hatır sorduktan sonra söze devam etti, yorgun sesi matbaa gürültüsüyle karışık daha anlaşılmaz oluyordu: “Babamı dün kaybettik” dedi. “Yaşadığınız evi fotoğraf çekip, biraz toprak alabilir miyiz, müsadeniz var mı?” diye ekledi. Ahhh be Micheal kim isterdi ki böyle olsun! Kim isterdi DNA’sına bu kadar net çizgilerle Savaş Travması kazınsın! Ah be EOKA’cı Kasap dede, son nefesini göçmen olduğun çorak, gürültülü “Lefkosia” yerine, tırnaklarınla, terinle tuğlalarını tek tek ördüğün yem yeşilin bağrında Omorfo’daki evinde vermeyi istemez miydin? İçimden geçenler devam ediyordu: ne yiğitler ne analar gömdük biz de kuzeyde! Onların da son sözleri “Ahhh Leymosun”, “Vahhh İskelem”, “Evdim…” özleye özleye yummuşşlardı gözlerini. Kimdi bu özleme neşter vurup ta yarayı açık bırakan soysuz cerrah?
Tabii ki olur dedim, huzur içinde uyusun… Üzgün olduğumu belirttim. Yolları hatırlıyorlar, benim yardımım olmadan evlerini buldular, onlar fotoğraf çekerken ben de ölen adamın muhtemelen 74’ten hemen önce ektiği turunç ağacını, babam ile limona aşılamıştık. İşte o limonlardan dedim, “Lütfen kabul edin…” Ölen adamın kızı, elleri titrek ağlayarak teşekkür etti. Giderayak, ayak üstü sohbete başladı Michael: Babamı sordu, Limasollu olduğunu biliyordu önceki ziyaretinde sormuştu…. Sonra, babasının cenaze törenine davet etti, “Morphoulu İhtiyar Kasap” Strovolos’ta bir kilisede uğurlanacak… Ve ekledi, “bizi ve en sevdiği kenti, en güzel yerden seyrediyor şimdi!”
“Hazır mısınız?” dedim. “Bir daha bunların yaşanmamasına, yaşatılmamasına hazır mısınız?” Donuk nemli gözlerle baktı iki kardeş ve derin bir ahhh çektiler anlaşmış gibi aynı anda!
Barışın faturasını ödemeye hazır değilsek. Ve Savaş gibi birileri bizlere “Barışı” dikte ederse! Beleş sirke baldan tatlıdır diye, sirke niyetine “Barışı” içeriz. Liderler, sosyolojik olarak toplumlarını hazırlamalı, mülk ve mal mübadeleleri ile ilgili somut adımların yanında, tarafların yüzleşmelerini sağlamalıdırlar! Daha çok kitaplar yazılmalı, belgeseller çekilmeli, çekilen acılar tüm çıplaklığıyla anlatılmalıdır. Filmlere konu olmalıdır, bir avuç topraklarda yaşanan dünya kadar ızdıraplar…. Zamanı geldi, yüzleşmenin. Acıtacak amma, istenç varsa federatifin sağlam temellerini oluşturacaktır. Savaşın faturasını ödedik, ödüyoruz! Şimdi Barış için ter akıtma zamanı.
Yaşanan acılar senin nesilin ile bitsin ve,
Toprağın bol olsun Kıbrıslı Rum, Omorfolu İhtiyar Kasap Andreas.
Saygılarımla,
Resat Kansoy.”
(VOICE OF CYPRUS – Reşat Kansoy – 9.11.2016)