1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Morris/Şinasi’nin inanılmaz öyküsü…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Morris/Şinasi’nin inanılmaz öyküsü…”

A+A-

BASINDAN GÜNCEL…

 

jj-015.jpg

 

“Yıl 1855...

Manisa’da Sefarat Yahudilerinden fakir bir ailenin bir erkek çocuğu olur.

İsmini Morris koyarlar.

Morris dokuz yaşında kuşpalazı hastalığına yakalanınca ölümle burun buruna gelir.

Şinasi isimli bir Müslüman doktorun tedavisi neticesinde iyileşince, ailesi ona Şinasi ismini de verir.

Bu bir vefa borcudur.

Bu vefa anlayışı Morris’in ruhuna da işleyecektir.

Derken, Morris on beş yaşına gelince fakir olan ailesine yardım etmek için Yahudi mezarlığında bekçi olarak işe girer.

Okuma yazması olmadığından işten atılır.

Sebebi ise, dışarıdan bir Yahudi ailesi gelir ve mezarlıktaki yakınlarının mezarını görmek ister fakat mezarın yerini bilmiyorlar.

Morris ise okuma bilmediğinden mezarın yerini gösteremez.

Bu aile, karşılaştığı durumu bölgenin Yahudilerine bildirerek Morris’i işten attırır.

İş arayan Şinasi, 1870 yılında henüz 15 yaşlarında iken yine Yahudi olan Garofolo isimli bir tütün tüccarının yanında işe girer.

Kısa zamanda patronunun gözüne giren Morris, gösterdiği başarıdan dolayı patronu tarafından Mısır’a götürülür. Orada da gösterdiği başarılardan dolayı artık patronuyla dost olmuştur.

Morris 1890 yılında Amerika’ya gitmeye karar verir. Patronundan aldığı 25 bin dolarla yeni dünyaya geçer. Orada, Şikago Beynelmilel Fuarında bir sigara yapıştırma makinesi sergiler.

Bu makine oldukça ilgi görür. Buradan kazandığı para ile hem Garofolo'ya olan borcunu öder, hem de bir iş kurma imkânı bulur.

Yıl 1903’e geldiğinde ABD devleti Akdeniz’de ticaret yapabilmek ve gemilerini geçirebilmek için Sultan Abdülhamit’e başvurur. Sultan bu teklifi ABD’nin Osmanlıya HARAÇ vermesi karşılığı kabul eder.

Yalnız bir şart daha koşar ve “Bizden tütün de satın alacaksınız” der.

Amerika bunu da kabul eder ve tarihinde ilk ve tek olarak Osmanlıya HARAÇ verir.

İşte bu tütün anlaşması Morris’in yolunu açar.

Ege tütününü iyi tanır ve bağlantıları da vardır.

Bu bağlantı avantajını iyi kullanır.

Kısa sürede önünde geniş ufuklar açılan Morris, erkek kardeşi Solomon’u da Manisa’dan getirterek, iş alanını iyice geliştirir.

New York’ta Brodway 120, Sokakta SCHINASI BROTHERS COMPANY isimli bir sigara fabrikası kurar.

Bu bina hala ayakta kalmayı başarmıştır.

Kurduğu bu fabrikada Türkiye’den götürdüğü tütünleri kullanan Morris, kısa zamanda Türk tipi sigaralarla üne kavuşur.

Türkiye’den özellikle Manisa ve Akhisar civarından aldığı tütünleri yine bu bölgeden götürdüğü usta ve kalifiye işçilerle yüksek kalite mamuller elde etmeyi başarır.

1903 yılında Selanik’te iş arkadaşı olan Jozef Ben Rubi’nin kızı Laurette ile tanışıp evlenir.

Victoria, Juliette ve Altina isimli üç kızı ile Leon isimli bir erkek çocuğu olur.

Artık!

Morris çok zengindir.

Hatta Yunan Yahudisi eşi için o döneme göre oldukça gösterişli bir malikane yaptırır. Malikanenin 52 odalı olduğu rivayet edilir.

Bu günlerden diğer bir rivayette şudur:

Morris Yunanistan’da bir basın toplantısı yapar.

Bir gazeteci, bir kağıda bir soru yazar ve Morris’e verir.

Morris kağıdı yanındakine verir ve “ben okuma bilmem sen oku”. der.

Ardından başka bir gazeteci:

-okuma- yazma bilmeden bu kadar zengin oldunuz, bir de tahsilli olsanız kim bilir ne olurdunuz?

Morris şu cevabı verir:

– İyi bir mezar bekçisi olurdum!

1916 yılında şirketinin tüm haklarını Amerikan Tabacco Company’e satar ve iş hayatından çekilir.

Peki, halen Manisa'da hizmet veren Şinasi Morris Hastanesi’nin hikayesi nedir?

Morris memleketi olan ve doğup büyüdüğü yer olan Manisa’yı hiç unutmaz.

O kadar ki yaptırdığı evi Osmanlı tarzı yaptırır ve içini de yine şark tarzı ile döşer.

Çocukluğunda çektiği hastalığı ve gördüğü vefayı da unutmaz.

Bu amaçla bir milyon dolarlık bir bütçe ayırır.

Bu hastane çocuk hastanesidir. Bu hastanenin çok geniş arazisi vardır ve burada inek, koyun, keçi, tavuk gibi hayvanlar beslenir ve sebze meyve yetiştirilir ki çocukları taze besinlerle beslesinler.

Yine bu hastanenin faytondan ambulansı ve başhekimin faytondan makam aracı vardır. Bütün bu ayrıntılar bizzat Morris tarafından düşünülmüştür. Geriye kalan parayla da devlet tahvili alarak; bu tahvillerin getirisi olan 33 bin dolar her yıl iki taksit halinde Morris Şinasi Çocuk Hastanesine gönderilir.

(15 Ağustos 1933 tarihinde ise düzenlenen bir törenle hastane açılışı yapıldı. Kendisinin yakılan bedenine ait külleri ise hastane duvarındaki "Moris Şinasi’nin doğduğu şehre hediyesidir" ibaresinin bulunduğu anı plakasının arkasına gömüldü. Günümüzde ABD borsasındaki gelirin bir kısmı her yıl düzenli olarak hastaneye bağışlanmaktadır. Hastane, Manisa Merkez Efendi Devlet Hastanesi bünyesinde "Morris Şinasi Çocuk Kliniği ve Hizmet Binası" adı altında halen daha hizmet vermektedir…)

Morris Şinasi kurduğu bir vakıfla hastanenin geleceğini de düşünmüştür; Chemical Bank Of New York’u da mutemet tayin etmişti.

Üç yılda bir kurduğu vakfın mütevelli heyeti Türkiye’ye giderek, Manisa’da hastaneyi ziyaret etmekte ve yapılan işleri yerinde denetlemekteydiler...”

(YÜZLEŞME ATÖLYESİ – 28.1.2019)

 


 

“Holokostu anma günü: Ödün verilemez…”

 

DW Baş Editörü Ines Pohl, Yahudi soykırımı kurbanlarını anma günü vesilesiyle kaleme aldığı yorumunda, Almanya’da yaşayan herkesi Nazi dehşetinin sorumluluğuna ortak olmaya çağırıyor:

“Almanya'nın göç ülkesi olduğunu kabul etmesi epey uzun sürdü. Dünyanın dört bir köşesinden gelip Almanya'da yaşayan ve çalışan insanların ülkeye sadece kültürel zenginlik kazandırmadığını idrak edemeyenler ya da etmek istemeyenler hala var. Avrupa'nın en güçlü ekonomisini kuran Almanya nüfus yapısının değişmesi nedeniyle yabancı ülkelerden gelenlerin işgücü ve becerisi olmadan bugünkü hayat standardını koruyamaz.

Geçmişin dehşeti bizi yıldırmasın

İmha kampı Auschwitz'in müttefikler tarafından kurtarılmasının 74. yıldönümü Almanya'ya göç etmenin, bu ülkede yaşamanın ve Alman uyruğuna geçme arayışının ne anlama geldiğini düşünme vesilesi olmalıdır. Göç ülkesi olma kararlılığının değişmez kuralları olduğunu hatırlamak için de bu yıldönümü en uygun tarihtir. Almanların özlerini kavrayış tarzlarının tartışılamayacağının ve bundan taviz verilemeyeceğinin de bilinmesi gerekir.

Almanya 6 milyondan fazla Yahudi'nin katledilmesinin sorumluluğunu taşıyor. Almanya, Avrupa'da ve dünyanın diğer yerlerinde milyonlarca insanın öldürülmesinden ve acı çekmesinden de sorumludur. Almanya'nın geçmişi hiçbir zaman tarihin karanlığında kaybolmayacak, unutulmayacak ve 27 Ocak Yahudi soykırımı kurbanlarını anma günü gibi tarihler vesilesiyle daima hatırlanacaktır. Ancak hatırlarken geçmişin dehşetine saplanıp kalmak da olamaz. Aksine daima geleceğe bakmak ve bu sorumluluğun üstesinden gelebilmek için ne yapmak gerektiğini sormak zorundayız.

Soykırımda sağ kalanların ve onları öldürenlerin nesli tükenmeye yüz tuttuğundan, gençlere, geleceğin seçmenlerine ve ilerde siyasete yön verecek olanlara bu sorumluluğu unutturmamak için ne yapmak gerektiğini düşünmeliyiz. Nazizm tarihinden uzaklaştıkça o dönemin günümüz açısından taşıdığı önemi yaşatmak doğal olarak zorlaşıyor.

Parti farkı gözetmeksizin

Bu nedenle okullarda öğretmek, imha kamplarına sınıf gezileri düzenlemek ama aynı zamanda Verdun'un savaş meydanlarını ziyaret etmek son derece doğru ve önemlidir. Parti farkı gözetmeksizin bütün siyasi güçlerin Yahudi düşmanlığı ve antisemitizm ile mücadelede el ele vermeleri de en az o kadar önemlidir.

Aynı zamanda Alman tarihinin en karanlık dönemlerinde atalarının bu ülkede yaşamadığı insanlarla bu ülkeye sonradan göç edenlere, Almanya'da yaşayan herkesin bu sorumluluğa ortak olmasının gerektiği de anlatılmalıdır. Çünkü bu sorumluluk bireysel olmayıp, Almanya Federal Cumhuriyeti'ne aidiyetten kaynaklanmaktadır. Yahudi soykırımı kurbanlarını anma gününde bu hususu da müdrik olunmalıdır.

(Deutsche Welle Türkçe - Ines Pohl – 28.1.2019)

 


 

“Kayıplar” konusundaki yavaş ilerleme, Fotiu’yu endişelendiriyor…

 

Lefkoşa, 28 Ocak 2019 (T.A.K): Kıbrıslırum Başkanlık Komiseri Fotis Fotiu, Kıbrıs’ın kuzeyinde kayıp kalıntılarının tespit edilmesi konusundaki sürecin çok yavaş ilerlediğini belirterek, endişelerini dile getirdi.

Fileleftheros ve diğer gazeteler, Başkanlık Komiseri Fotis Fotiu’nun dün yaptığı açıklamada, kayıp sayısının 830’dan fazla olmasına karşın 2018’de sadece 10 kayıp kalıntısına ulaşılmasından duyduğu endişeyi dile getirdiğini yazdılar.

Habere göre, Fotiu dün bir etkinlikte yaptığı konuşmada, Kıbrıs’ın kuzeyinde kayıp kalıntılarına ulaşılması çalışmalarında yaşanan durağanlığın kritik düzeye ulaştığını iddia ederek, 2018 yılında sadece 10 kayıp kalıntısına ulaşılmasının endişe verici olduğunu söyledi.

Fotiu, konu halkında ilerleme sağlanabilmesi için Türkiye’nin bu konudaki tutumunun değişmesi gerektiğini de belirtti.

(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 28.1.2019)

 

Bu yazı toplam 2376 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar