Moskova ne demek istiyor?
Moskova’da gerçekleşen Rusya-Kıbrıs Cumhuriyeti dışişleri bakanları görüşmesinden öncesi Rusya standart ötesi bir açıklama yaptı.
Bu görüşmenin Rusya dışişleri bakanlığının resmi daveti üzerine yapılmasının özel bir öneme sahip olduğu yapılan açıklamanın içeriğinden anlaşılmaktadır.
Yapılan açıklama, büyük oranda, Rusya’nın geleneksel Kıbrıs siyasetine uyumlu olmakla birlikte, bunun ötesinde başka unsurları da içermektedir.
Yapılan açıklamaya göre Rusya:
‘Kıbrıs sorununun, uluslararası hukuk kurallarına ve BM kararlarında tanımlandığı şekliyle tek egemenliğe, tek uluslararası kişiliğe ve tek vatandaşlığa dayalı, iki toplumlu, iki bölgeli federasyon temelinde bir çözümünü desteklemeye devam etmektedir’.
Yukarıda belirtilen ‘çözüm modelinde herhangi bir revizyon yapılmasına veya müzakere zeminin değiştirilmesine destek vermemektedir’.
‘İki toplumlu diyaloğun yeniden başlatılması için BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonu çerçevesinde sürdürdüğü çabalara destek vermektedir.’
‘Yabancı askerlerin çekilmesi ve mevcut garanti sisteminin tasfiye edilmesini, adada uzun vadeli istikrarin sağlanması için gerekli görmektedir.’
Yapılan açıklamanın, yukarıda belirtilen son cümlesinin son kısmında, Rusya öteden beri gizlemekten kaçınmadığı bir tutumu yeniden açığa vurmuştur.
Buna göre, Kıbrıs adasında ‘istikrarın belirli koşulları vardır.’
Her ne kadar da istikrarı bozan unsurların ‘yabancı askeri birliklerin varlığı ve mevcut garanti sistemi’ olduğu ifade edilse de Rusya’nın Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmelerden rahatsızlık duyduğu bilinmektedir.
Rusya’yı rahatsız eden konu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ABD ile olan yakınlaşmasında sağlanan başdöndürücü gelişmelerdi.
Rusya 2018 yılında bu gelişmeye çok sert bir tepki göstermişti:
"Ada'nın daha fazla askerileştirilmesi ve ABD ile NATO’nun dahil olduğu planlar Kıbrıs’ın kendisi için kaçınılmaz bir şekilde tehlike ve istikrarsızlığa yol açacaktır. Moskova’nın bu Rusya karşıtı planları göz önünde bulundurmaktan başka seçeneği yoktur"
Anastasiadis yönetimi bu sert tepki karşısında, her nedense ‘Kıbrıs’ın bir AB üyesi olduğu gerçeği’ni hatırlatma gereği hissetmişti.
Bunun dışında, Kıbrıs Cumhuriyeti adına Rusya’ya, onu teskin etmek amacıyla herhangi bir güvence verilip verilmediği henüz bilinmemektedir.
Rusya ise, dışişleri bakanlığının açıklamasının Kıbrıs Cumhuriyeti’ni hedef almadığını vurgulayarak gelen tepkileri yumuşatmaya çalışmıştı.
Aslında 2018 yılından bu yana yaşanan gelişmeler Rusya’nın dikkatini çekmekte ve endişelendirmektedir.
Bilindiği gibi, Kıbrıslı Rumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye arasında Münhasır Ekonomik bölge sınırları ve doğal kaynakların sahiplenilmesi konusunda süren çelişkiler, Türkiye'nin askeri güç kullanma tehdidi nedeniyle tehlikeli bir tırmanış göstermektedir.
Türkiye’nin iki devletli çözüm öodelinde direterek attığı adımlar durumu daha da tehlikeli kılmaktadır.
Türkiye’ye karşı kendi başına bir denge oluşturması veya Türkiyeyi durdurması mümkün olmayan Kıbrıs Cumhuriyeti ise ABD ve İsrail’e yaklaşmak ve Mısır ve Yunanistan’ın da içinde yer alacağı bölgesel bir ittifakın parçası olmak gibi seçeneklere yönelmiştir.
Türkiye’nin askeri gücünü kullanabileceğine dair gönderdiği güçlü mesajlar devam ettikçe Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ABD’ye yaklaşması ve ABD’nin destek ve teşvikiyle bölgesel bir ittifakın oluşturulması düşüncesi derinleşerek devam edecektir.
Aslında bu yönelim, Kıbrıslı Rumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti için tehlikeli bir ikilem yaratmaktadır.
Bir yanda Türkiye’yi dengelemeye çalışarak ABD’ye yaklaşırken, öte yandan Rusya’nın tepkisini daha da derinleştirmektedir.
Bu durumun Türkiye’ye ayrıca bir ‘Rus Kartı’nı kullanma seçeneği de yaratabileceği söylenebilir.
Ama, Rusya’nın, Doğu Akdenizde’ki bu yeni ittifak arayışının kendine karşıt bir sonuç doğurmayacağına ikna edilmesi durumunda, Türkiye’nin daha da yalnızlaşması ciddi bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiye’yi yönetenlerin bu güç kullanma tehdidinin ne işe yarayacağını ciddi şekilde düşünmesi gerekmektedir.