Mübah yollar...
Yaşam içerisinde “mübah” kelimesiyle karşılaştığımız çok olmuştur. “amaca giden her yol mübahtır” mesela... islâm dininde yapılması veya yapılmamasında fark olmayan durum anlamına gelip Arapça kökenldir. Hani batı tarzında ve alayışında bunu pek aramayın diyeceğim ama; Amerika gibi bir dünya gücü için ekonomik ve milli çıkarlarını kullanmak adına yapılacak, izlenecek her yolun “mübah” olduğunu; en son Irak ve Suriye’deki rollerinde de görmüş olduk.
Neyse biraz daha açmak gerekirse şu “mübah” işini kelime anlamının Türkçe meailini (açıklamasını) vererek:
“...Bir şeyin mübah olması, yapılabilir olduğu anlamına geldiği için, eyleme cevaz verilmiştir; yani eylem caizdir. Bu sebeple mübah yerine câiz sözcüğünün de kullanıldığı olur. Seyahate çıkmak veya yemek yemek gibi fiiller örnek olarak verilebilir. Bununla birlikte bir şeyin mübah oluşunun sınırları vardır; bir seyahatte ölüm riski varsa ve seyahati gerektirici herhangi bir sebep yoksa bu belirli seyahatin mübah olup olmadığı tartışılabilir. Aynı şekilde kişinin yemek yemesi mübah ise de, sağlığını bozacak şekilde aşırı yemesi veya haram şeylerden (İslam dininde yemesi yasaklanan şeylerden, domuz eti gibi) yemesi mübah değildir...İslâma göre mübah olarak sınflandırılmış eylemler, iyi niyetle yapılırsa tâat (Allah’ın beğendiği şey) olur. Kötü niyetle yapılırsa, günah olur. Önemli olan kişinin niyetidir...(wikipedia)”
Tam da bu noktada aklıma hem Türkiye’de hem de bizde (KKTC) koalisyon arayışları geldi aklıma. Mesela Türkiye’de AKP’ye karşı özellikle milliyetçi-Atatürkçü-laik çevrelerin ve partilerin en büyük karşı çıkışları neydi? “Atatürkçülük-Laiklik” karşıtı ve düzeni değiştirmek isteyen bir AKP karşıt saldırısı değil miydi? Peki AKP-MHP veya AKP-CHP bir koalisyona giderse bu “mübah” mı? Yani yemek yemek mübah ise, sağlığına dokunacak her yemeği yemek mi durumundasınız?
Bizdeki koalisyon arayışlarına dönelim...
Bugünlerde CTP-UBP koalisyon arayışları üzerine bir yandan görüşmeler başlarken diğer yandan olumlu-olumsuz yazılıp söyenenler de olmaya başladı doğal olarak. Niçin “doğal olarak” diyoruz; çünkü birini SOL, diğerini SAĞ olarak anlamlandıran ve kendilerini de yıllarca böyle bir şekilde var eden iki partinin, hiçbir özde ortak paydası olmaksızın yola birlikte çıkmayı sadece “prosedür” gereği görüşme olsa dahi her iki tarafın partilileri tarafınca hazmedilemeyecek bir davranış olmasından dolayıdır.
Biri sermayenin kurucusu ve sermaye yanlısı yaşamını sürdürürken, bir diğeri sermaye karşısında haklarını savunan “çalışan-emekçi” zümrenin temsilciliğini yapmaktadır.
Biri özelleştirmeden yana tavrını sürdürürken, bir diğeri özelleştirme karşıtı nice eylemler yapmış ve yapmaktadır.
Biri “KKTC sonsuza dek yaşayacaktır” derken, bir diğer onlarca yıldır “Federatif” bir düzenin savunucusudur.
Biri Avrupa Birliği; Hristiyan bir birliktir derken, bir diğeri Kıbrıs Türkü’nün geleceğinin Avrupa Birliği içerisinde bir dünya vatandaşlığıdır diyor.
Daha birçok zıtlıkları var şu iki partinin (CTP-UBP).
Beki sırf hükümette olmak için her yol mübah mı?
Yoksa toplumsal çıkarlar için böylesine iki uç partinin bile icraatta yer alması, sırf toplum adına olacağı için mübah mı?
Elbette böylesi bir durumda parti içlerinde yaşanacak/yaşanabilecek 2. Kırılma noktalarını da hesaba katmak gerekecek...