1. YAZARLAR

  2. Birikim Özgür

  3. Mühür mü karma mı?
Birikim Özgür

Birikim Özgür

Mühür mü karma mı?

A+A-

Borç yükümüze, dış finansman ihtiyacımızın yüksekliğine, ihtiyat sandığının birikmiş borçlarına, KİT’lerimizin batak haline, tüm bunların ekonomik büyümemizi yavaşlatmasına bağlı olarak işsizliğin sürekli artmasına, sosyal güvenlik sistemimizin hal-i pür melaline, emeklilik sistemimizin sürdürülemezliğine, sosyal alanlardaki yatırımlarımızın yetersizliğine ve benzeri normal sorunlarımıza yo-ğun-la-şa-mı-yo-ruz. Klişeler, tabular ve esnek olmayan düşünce tarzları bizi olması gerekenden çok uzak bir siyasi ve ekonomik yapılanmaya hapsetmiştir. 2009 sonrası tabloyu bu şekilde özetlemek mümkündür.

28 Temmuz’da gerçekleştireceğimiz seçim, siyasal sistemimizin, demokratik yaşamın ve ekonomimizin önünü açacak köklü reformların sağlıklı bir ortamda tartışılıp hayata geçirilmesine olanak sağlayabilmelidir.
İktidar döneminde CTP ihtiyaç duyulan reformların kimilerini hayata geçiremedi ancak toplumsal dinamiklerimizin şekillendirdiği koşulları da göz önünde bulundurarak o dönemi değerlendirmemiz gerekmiyor mu?
Uzun yıllar Kıbrıs sorunu ile şekillenen entelektüel kapasitemizin çözüm sürecine ilişkin hayal kırıklıklarının ardından dünya ile uyumlu yeni bir düzey kazanması gerekiyordu. Bu toplumsal kapasite, içinde bulunulan her koşulda iktidarın toplumsal varlığımızı sürdürebilmeye dönük hızlı kararlar üretebilmesini ve sistemimizin önünü açabilecek bir hareket tarzına yönelmesini sağlayacak biçimde yeniden dizayn edilmeliydi. Toplumumuzun köklü reformlara hazırlanması, belli konuların tartışılması şarttı. Dışarıdan birileri öyle buyurdu diye bir anda her yönüyle siyasetimizi ve entelektüel kapasitemizi dönüştürmemiz ise mümkün değildi. Demokratik süreçlere bağlı olarak halk iradesinin şekillenmesi ve diyalektiğe de uygun olarak siyasetin bu iradeyi temsil edebilmesi gerekiyordu.
Nitekim 2009’da popülizm galip gelse de bunun geçer akçe olamayacağını hep birlikte yaşayarak öğrenmiş bulunuyoruz.
Bir toplumun değişime hazır olup olmadığını o toplumun sivil alanda ürettiği dinamizme bakarak anlayabilirsiniz. Örneğin bugün sistemimizi layıkıyla sorgulayan ve değişim talebini yüksek perdeden seslendiren Toparlanıyoruz Hareketi’nin partilerin geçmiş seçim bildirgelerini incelerken 2009’a ilişkin nasıl bir tespit yapacağı merak konusudur. 2009 seçim bildirgelerini karşılaştırıp, halka, “Seçime giderken CTP bugün konuştuğumuz pek çok konuya manifestosunda yer vermişti. CTP iktidar tecrübesiyle topluma değişim vaat ediyordu. Bu temel ihtiyacı popülizme de yönelmeden bütünlüklü bir biçimde ortaya koyabilen tek partiydi” tespitini yapacaklar mı? Eğer sadece iktidar dönemlerinde partilerin yapamadıkları üzerinden onları değerlendirir ve yapılması beklenenlere ilişkin toplumsal zemini tamamen göz ardı ederek sanki de ülke diktatörlükle yönetiliyormuş, iktidarlar toplumdan kopuk bir biçimde her şeyi yapmaya muktedirmiş gibi bir hesap sorma yaklaşımına hapsolurlarsa, bu süreçte partileri toplum adına uyaran konumundan uzaklaşabilirler, sorgularken sorgulanan konumuna düşebilirler ister istemez.
2009 Seçim Bildirgesi’nde siyasi bir dille olması gerekeni CTP şöyle açıklıyordu:
“İnanıyoruz ki Kıbrıs Türk halkı güçlü yönlerini ve avantajlarını iyi değerlendirebilirse hızla değişen ve belirsizliklerle dolu olan dünyamızda başarıya ulaşma şansına sahiptir. Bu konuda kendimize güvenmek için iki önemli gerekçemiz var:
1) Değişime inanan, kökleri sağlam bir toplum oluşumuz
2) CTP-BG’nin de katkılarıyla; dinamik, ne istediğini bilen, yüzünü Avrupa Birliği’ne ve çağdaş değerlere çevirmiş bir siyasi vizyonla hareket ediyor oluşumuz!”
Dört yıllık sürede CTP’nin bu inancı pekişerek varlığını sürdürmüş, paradigmasal olarak çözümü değişimin aracı şeklinde değil toplumsal değişimi çözümün aracı şeklinde ele alan yeni bir anlayışla köklü reformları gündeme taşıyacak kolektif bir bilinç geliştirilmiştir.
Yeni döneme CTP’nin öncülüğünde girilmesi toplumsal ilerlememiz açısından kritik bir konudur. Mühür mü karma mı tartışmalarını indirgemeci bir yaklaşımla bütün partileri aynı kefeye koyarak değil verimli ve üretken bir siyaset kurumu talepleri doğrultusunda ve umutla ele almak en doğrusu olacaktır.

Bu yazı toplam 2113 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar