Mülteci akını
Dün yeni bir mülteci dramı yaşandı. Lübnan’dan Kıbrıs’a gelmeye çalışan mültecileri taşıyan tekne battı, 3 kişi yüzerek karaya çıkarken, 5 kişiye henüz ulaşılamadı.
Dila ŞİMŞEK
Kıbrıs'ın kuzeyine 2019 yılında 79 mülteci geldiği resmi verilere yansırken, ülkede bu konuda yasal düzenleme olmaması sorunu büyüyor. Mülteciler tutuklanıyor ve birçoğu sınır dışı ediliyor.
Dün yeni bir dram daha yaşandı. Lübnan’dan Kıbrıs’a gelmeye çalışan ve mültecileri taşıyan tekne battı, 3 kişi yüzerek karaya çıkarken, 5 kişiye henüz ulaşılamadı.
Geçtiğimiz Cuma günü Gayretköy’de polisin yaptığı arama sonucu tespit edilen 20 mülteci ise, dün Güzelyurt Mahkemesine çıkarıldı, 15 gün daha tutuklu kalacakları açıklandı.
Ülkeye sığınma ya da güney Kıbrıs’a geçiş amacı ile gelen mülteciler hakkında, ilgili uzmanlar resmi verilere yansıyan rakam ve ülkedeki sorunlara yönelik açıklamalarda bulundu.
2018’de Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme ekibinin müdahale ettiği sığınmacıların %52’isi gibi bir rakamın kadın ve kız çocuklarından oluştuğu kaydedildi. Mülteciler ile ilgili uzman Avukatlar ise, tespit edilen mültecilerin tutuklanarak mahkemeye çıkarıldığını, eğer ülkesinde ölüm tehdidi varsa, Türkiye’ye veya güneye gönderildiklerini ifade etti. Avukatlar, mültecilerin bu süreçte oldukça zor koşullarda barındıklarını, yeterli yiyecek ve ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını, hijyensiz ortama mahsur bırakıldıklarını anlattı. BMMYK’nın yayımladığı bir rapora göre, vatansız olarak yaşayan ve ne doğduğu ülkede ne de hasbelkader yaşadığı yerlerde hiçbir hakka sahip olmayan en az 10 milyon kişinin varlığı belirtildi. Uzmanlar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) yayınladığı rapora göre, 2018 yılında Akdeniz’i geçmeye çalışırken yaklaşık 2.275 kişi hayatını kaybettiğini veya kaybolduğunu aktardı.
SOS Çocukköyü’nde Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Koordinatörü Burcu Mahmutoğlu bu rakamın, düzensiz bir şekilde adaya giriş yaparken yakalanıp tespit edilen, polise ve medyaya yansıyan veri olduğunun altını çizdi. Mahmutoğlu, denizde kaybolan veya ölen şahıslar hakkında “Bu sayı, görünenden oldukça daha fazladır. Bu bilinen rakam, sadece şahsın kayıp olduğunun bildirilip araştırılması ile bulunan kişilerdir. Kayıp olduğu bildirilmeyen ve kimsesiz kişiler, aranmadıkları için bulunamamışlardır” dedi. Mülteci Hakları Derneği’nde Proje Koordinatörü Fezile Osum, ülkede sığınma sisteminin olmadığını, bu sebeple mülteciler ile ilgili kesin bir rakam verilemeyeceğini vurguladı. Osum, “Veriler bizde olmadığı gibi, poliste de tam kesin bir bilgi yoktur. Çünkü bir kişi, turist veya öğrenci vizesi ile adaya girebilir ancak esas amacı sığınmadır. Kişiler, sığınma prosedürü olmadığı için o yönde bir muhaceret izni alamıyorlar” şeklinde konuştu. İnsan Hakları Vakfı Başkanı Deniz Düzgün, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen adil yargılanma hakkı herkese sağlanması gerekirken yetkililer tarafından bu koşullarda gelen insanlara ne hukuki destek ne de tercüman sağlanmadığını açıkladı. “Geçtiğimiz günlerde basına da yansıyan bir diğer konu mültecilerin bekleme odası diye limanlarda bekletildiği odaların insanlık dışı bir durumda olduğudur” diyerek, mültecilerin insani koşullarda barınması gerektiğini ifade etti.
Avukat Ramadan Sanıvar ise, polis tarafından tespit edilen mültecilerin, karakolda hücrede tutulduğunu, sonrasında ise mahkemeye çıkarıldığını söyleyerek, “15 günden bir buçuk aya kadar hapis altında tutulan mülteciler, duruma bağlı olarak Türkiye veya güneye gönderilir. Aslında zulüm görme riski olan insanlar, devletin sorumluluğu altında olmalıdır ve onlara barınma hakkı verilmelidir” dedi.
“Ülkemizde sığınma yasası yok”
Gayretköy'de, Cuma günü 19:00 sıralarında, polis tarafından gerçekleştirilen arama sonucu bir narenciye bahçesi içerisinde, Suriye uyruklu 20 mülteci tespit edilmişti. Mahmutoğlu, söz konusu kişilerin dün sabah Güzelyurt’ta mahkemeye çıkarıldığını, haklarında ise 15 gün tutukluluk kararı alındığını aktardı. Osum ise, ülkede sığınma yasasının olmadığını, bu sebeple tespit edilen kişilerin ‘mülteci’ olarak tanımlandığını belirtti. Proje Koordinatörü Mahmutoğlu, Akdeniz’de ciddi bir mülteci krizinin yaşandığını ve bunun yakın zamanda bitmeyeceğini söyleyerek, toplum olarak sorumluluk almamız gerektiğine işaret etti. “Tabii ki her ülke, sınırlarını korumak ve ülkesine yasal ve yasadışı olarak giriş yapan insanları denetler, buna hakkı vardır. Ancak ülkesindeki savaştan veya kıtlıktan kaçtığı tespit edilen kişiler, geri gönderilmemeli, insanca barınma hakkı tanınmalıdır” dedi.
Mahmutoğlu, “Projemizin müdahale ettiği sığınmacı ve mültecilerle ilgili paylaşabileceğimiz bilgiler sınırlıdır, özellikle de sığınmacıların kendi güvenliği için uyruk, yaş, sayı gibi belirleyici bilgiler kontrollü olarak dağıtılmaktadır” dedi. Sözlerine ise şu şekilde devam etti: “Vatansız olarak yaşayan ve ne doğduğu ülkede ne de hasbelkader yaşadığı yerlerde hiçbir hakka sahip olmayan en azından 10 milyon kişinin varlığı BMMYK tarafından hazırlanan raporlarda belirtilmiştir.”
Lübnan’dan mültecileri Kıbrıs’a taşıyan tekne dün battı: 5 Kayıp
Lübnan'da Suriyeli mültecileri taşıyan bir teknenin batması sonucu, 3 kişi yüzerek karaya ulaşırken, 5 kişi kayboldu. Lübnan resmi haber ajansı NNA'da yer alan haberde, ülkenin kuzeyindeki Trablusşam kentinden yasa dışı yollarla Kıbrıs'a ulaşmaya çalışan düzensiz mültecileri taşıyan bir teknenin battığı belirtildi. Suriyeli 8 mülteciyi taşıyan teknenin henüz denize fazla açılmadan alabora olduğu, yüzerek kıyıya ulaşmayı başaran 3 kişinin ise Lübnan Deniz Kuvvetleri'nde gözetim altında tutulduğu kaydedildi. Haberde ayrıca teknede bulunan diğer 5 kişinin akıbetinin ise bilinmediği ifade edildi. Lübnan'ın resmi verilerine göre 2011'de patlak veren iç savaş nedeniyle yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli mülteci Lübnan'a göç etti. Birleşmiş Milletler verilerine göre ise bu sayı 1 milyonun altında.
Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Proje Koordinatörü Burcu Mahmutoğlu, 2012’de her gün denizde tekenin alabora olması ile boğularak ölen 8 ‘bilinen’ kişi olduğunu kaydetti. Sadece bilinen rakamın bile bu kadar yüksek olmasının kabul edilemez olduğunu söyleyen Mahmutoğlu, “Kıbrıs, hem savaş halindeki ülkelerin ortasında, hem de Akdeniz’in ortasında bir ülke. Kıyılarımız ise, çok denetimli olmadığı için, istesek de istemesek de mülteci krizi en çok bizim ülkemizi ilgilendiren bir konudur” şeklinde konuştu.
“Sığınmak istedikleri ülkede suçlu muamelesi görüyorlar”
SOS Çocukköyü Derneği, Kıbrıs'ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi Sorumlusu Burcu Mahmutoğlu: “KKTC'de bir sığınma yasasının olmaması nedeniyle, maalesef bu kişiler hayatlarını kurtarmak için kaçtıkları ve sığınmak istedikleri ülkede suçlu muamelesi görmektedir”
“Sığınma talep etme hakkına riayet, güvenli, onurlu ve insan haklarına uygun muamele dahil olmak üzere açık ve insancıl kabul düzenlemelerinin oluşturulmasını gerektirir”
“Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’ne göre mülteci “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi”dir. Gayretköy'de Cuma günü yakalanan 20 kişi, tanım itibariyle mülteci değil sığınmacıdır. Sığınmacı ise; yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini terk eden ve henüz sığınma talebi, kaçtığı ülkenin yetkilileri tarafından 'soruşturma' safhasında olan kişidir. Ancak KKTC'de bir sığınma yasasının olmaması nedeniyle, maalesef bu kişiler hayatlarını kurtarmak için kaçtıkları ve sığınmak istedikleri ülkede suçlu muamelesi görmektedir. Bizim de anayasal düzeyde taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar, sığınmacı ve mültecilerin bir ülkeye düzensiz yollarla girseler dahi bu sebepten cezalandırılmamaları gerektiğini emreder. Ayrıca ilgili zorluklar dikkate alınarak ve uluslararası mülteci ve insan haklarıyla uyumlu olmak üzere, sığınmacıların gözaltına alınmasından kaçınılmalı ve bu yola son çare olarak başvurulmalıdır. Sığınma talebinde bulunmak yasadışı bir eylem olmadığından, bu hakkı kullanan kişilere uygulanan özgürlük kısıtlamalarının kanunda öngörülmesi, çerçevesinin belirlenmesi ve hızlı bir incelemeye tabi tutulması gerekir. Gözaltı, ancak meşru bir amacı olduğunda ve her bir bireysel vakada hem gerekli hem de orantılı olduğunun belirlenmesi üzerine uygulanabilir. Sığınma talep etme hakkına riayet, güvenli, onurlu ve insan haklarına uygun muamele dahil olmak üzere açık ve insancıl kabul düzenlemelerinin oluşturulmasını gerektirir.”
“Ülkemizin sığınma sistemine ihtiyacı vardır”
Mülteci Hakları Derneği’nde Proje Koordinatörü Fezile Osum: “Ülkemizde sığınma prosedürü olmalıdır”
“Ülkeye cidden kaç kişi sığınma amaçlı geldiğini ancak bir sığınma sistemimiz olursa ve insanlar gelip başvuruda bulunursa, o zaman öğrenebiliriz”
“Kıbrıs’ın kuzeyindeki mülteciler ile ilgili, sayısal ve kesin bir veri verilmesi çok zor bir bilgidir. Ülkeye cidden kaç kişi sığınma amaçlı geldiğini ancak bir sığınma sistemimiz olursa ve insanlar gelip başvuruda bulunursa, o zaman öğrenebiliriz. Kıbrıs’ın güneyinde böyle bir sistem vardır. Veriler bizde olmadığı gibi, poliste de tam kesin bir bilgi yoktur. Çünkü bir kişi, turist veya öğrenci vizesi ile adaya girebilir ancak esas amacı sığınmadır. Kişiler, sığınma prosedürü olmadığı için o yönde bir muhaceret izni alamıyorlar. Ancak yine de bir şekilde aslında sığınmacıdır, savaştan ya da zulümden kaçmıştır. Yani ülkeye sığınmak isteyen kişiler illa yasadışı giriş yapmıyor. Bu amaçla yapılan yasal girişler de vardır. Ülkemizin sığınma sistemine ihtiyacı vardır. Bu sayede ancak kişiler gerçekten sığınma haklarını kullanabilirler ve bizlerin ülke olarak tam rakamlara ulaşmamız mümkün olabilir.”
“İnsanlık dışı bir durum”
İnsan Hakları Vakfı Başkanı Deniz Düzgün: “İç hukukumuzun parçası haline gelmiş olan sözleşmeleri göz önünde bulundurarak önlem almalıyız”
“Ülkemizde etkili bir sığınma sistemin olmayışından ötürün Kuzey’e gelen veya Güney’e geçmeye çalışan mülteciler geri gönderiliyor”
“Mülteci olmak bir tercih değildir. Öncelikle mevcut yasalarımız mültecinin ne olduğunu tanımlamadığı için Kıbrıs’ın Kuzeyine sığınmayı hedefleyerek gelen mülteciler ülkelerine geri gönderiliyorlar. Ülkemizde etkili bir sığınma sistemin olmayışından ötürün kuzeye gelen veya güneye geçmeye çalışan mülteciler geri gönderiliyor. Geri gönderilmelerine karar vermek üzere Mahkemeye çıkarılıyorlar ve geri gönderiliyorlar. Birçok Sözleşmede belirtilen en önemli husus Mülteci statüsü var olan birine ceza verilememesi gerektiğidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen adil yargılanma hakkı herkese sağlanması gerekirken yetkililer tarafından bu koşullarda gelen insanlara ne hukuki destek ne de tercüman sağlanmıyor. Geçtiğimiz günlerde basına da yansıyan bir diğer konu mültecilerin bekleme odası diye limanlarda bekletildiği odaların insanlık dışı bir durumda olduğudur. İç hukukumuzun parçası haline gelmiş olan sözleşmeleri göz önünde bulundurarak önlem almalı ve gereken özveriyi gösterip gerekli hem gerekli yasal düzenlemelerle hem de bu konuda çalışmalar başlatarak duyarlılığı artırmalıdır.”
“Zulüm görme riski olan kişiler geri gönderilmemelidir”
Avukat Ramadan Sanıvar: “Ülkesinde zulüm görme riski olan kişiler geri gönderilmemelidir”
“Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin belirlediği yasalarca, herhangi bir ülkeye, kendi ülkesindeki ölüm riski sebebiyle sığınan insanlar, suçlu bile olsalar ülkelerine geri gönderilmeleri yasaktır ve buna uymayan devletler için tazminat gibi cezai yaptırımlar vardır”
“Ülkemizde polisin tespit ettiği, buraya sığınma amaçlı gelen insanlar, mülteci olarak sıfatlandırılıyor. Ülkemizde sığınmacı kampları olmadığı için, mülteciler genelde Türkiye’ye, Kıbrıs’ın güneyine veya kendi ülkelerine sınır dışı ediliyor. Ancak, kişilerin gideceği ülkede ölme riski varsa, idam edilecekse, kendi ülkelerine göndermek yerine Türkiye’ye gönderiyorlar. Örneğin bir müvekkilim, Kongo’da savaş hali olduğu için, ülkesine gönderilemezdi. Birleşmiş Milletlerin mülteci hakları ile ilgili geliştirdiği bir proje vardır. Buna göre KKTC, mültecilerin sığınması için güneye başvuruda bulunur ve yazışmalara başlanır. Güneydeki sığınma kampında boş yer yoksa, ki çoğu zaman yoktur çünkü onlar da kapasitelerini aşmış durumdadır, şartlar mümkünse sığınmacılara ev kiralanır ve orada yaşarlar. Belli başlı bazı masrafları karşılanır. Ancak bu mümkün değilse Türkiye’ye gönderilirler. Ercan Havaalanında koğuş gibi bir odada hep birlikte 15-20 gün bekletilen mülteciler, Türkiye kabul ederse oradaki sığınma kamplarına gönderilir. Bu koğuştaki barınma koşulları da tabii ki oldukça kötüdür çünkü düzgün yemek yemezler, hijyenlerini veya ihtiyaçlarını karşılayamazlar. Bu insanlara suçlu muamelesi yapılmamalıdır ve sığınmacı olarak görülmelidir. Bir buçuk ay bu koşullarda bekletilen insanlar vardır. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin belirlediği yasalarca, herhangi bir ülkeye, kendi ülkesindeki ölüm riski sebebiyle sığınan insanlar, suçlu bile olsalar ülkelerine geri gönderilmeleri yasaktır ve buna uymayan devletler için tazminat gibi cezai yaptırımlar vardır. Ülkemiz ise buna aykırı davranmış oluyor. Evet mülteciler Türkiye’deki kamplara gönderiliyor ama oranın kapasitesi ne durumda, şartları nelerdir, ne koşullarda barınıyorlar bunu bilemiyoruz. KKTC, yasal olarak araştırma yaparken de, tanınmamış bir ülke olduğu için çok fazla engelle karşılaşıyor. Bu insanlar aslında tamamen devletin sorumluluğundadır.”