“Mülteci meselesinin temeli insaniyettir”
Bu hafta Mülteci Hakları Derneği Proje Koordinatörü Fezile Osum ile mülteci sorununu ve mültecilerin yaşadıkları zorlukları konuştuk.
Fayka Arseven KİŞİ
Mülteci Hakları Derneği Proje Koordinatörü Fezile Osum, bugün mültecilerin halen daha sınır dışı edildiğini belirterek, “kapsamlı uluslararası koruma yasamız yok” dedi.
Osum, Yabancılar ve Muhaceret Yasası’ndaki değişiklikler için yasa önerilerinin hazır olduğunu ifade ederek, “Ancak bu yasa önerisi siyasi partiler tarafından hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmadı. Meclis’te de görüşülmedi. Mevcut yasada da herhangi bir değişikliğe gidilmedi” dedi.
Sadece BM Mülteciler Yüksek Komiserliği koruma kağıdı verdiğini dile getiren Osum, “bizim devlet otoriteleri de buna saygı duyuyor. Bu durumda olan mülteci sayısı da 100’ü geçmez” şeklinde konuştu.
Bu hafta Mülteci Hakları Derneği Proje Koordinatörü Fezile Osum ile mülteci sorununu ve mültecilerin yaşadıkları zorlukları konuştuk.
“Yasa önerimiz var. Siyasilerin, partileri bunu ileri götürmesi gerekir. Çünkü birçoğunun da programında bu mesele vardı. Ama maalesef hiçbiri bu konuya eğilmedi. Mülteci meselesinin temeli insaniyettir. Özellikle bunu akıllarında tutarak bu yönde adım atmalarını bekliyoruz.”
- YENİDÜZEN: Mülteci akını yine başladı. Her gün neredeyse yeni tutuklamalar gündeme geliyor. Bu konudaki mültecileri koruyan bir yasa da yok. Bu konudaki çalışmalarınız nelerdir?
- Fezile OSUM: Geçmişte mevcut Yabancılar ve Muhaceret Yasası’ndaki değişiklikler için öneriler verdik. Temel istediğimiz kapsamlı uluslararası bir koruma yasasının olmasıdır. Bundan 1.5 yıl önce bir yasa çalışmamız oldu. Bunu da Meclis’teki tüm siyasi partiler ile paylaştık. Yasal mevzuat anlamında önerimiz, güncel ve hazırdır. Kıbrıs şartlarına da uygun yaptığımıza inanıyorum. Ancak geçen süre zarfında ne değişti, ne oldu? Aslında pek de bir şey olmadı. Çünkü bu yasa önerisi siyasi partiler tarafından hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmadı. Meclis’te de görüşülmedi. Mevcut yasada da herhangi bir değişikliğe gidilmedi.
Bunun dışında uygulamada ne gibi farklılıklar oldu? Geldiği zaman insanlar, uluslararası koruma talebi olduğunda, bu taleplerini değerlendirmeye almadan geri gönderiyoruz. Çünkü mevcut mevzuat altında bir koruma yasamız yok. Ya da mevcut yasa altında onlara sağlanmış bir ikamet biçimi yok.
Bize gelirken kullanılacak olan ikamet yolları bellidir. Ya çalışma izni ya öğrenci izni gibi… Farklı vize tanımlamaları var ama bunların hiçbirinde uluslararası koruma yok.
“Bir kişi ülkesine döndüğünde zulüm ya da yaşamını kaybetme riski varsa ve bu korkusu haklı gerekçeye dayanıyorsa, o kişiyi ülkesine gönderemezsin.”
Aslında bu geri gönderilmeme prensibi, uluslararası hukukun temel örf ve adet hukukunun bir parçası ve emredici hükmüdür. Yani bir ülkenin yasalarında tanımlayıp, tanımlamaması ya da tanınmış devlet olması önemli değil. Kendine devlet diyen her bir yapılanmanın, yapması beklenen bir kuraldır. Temelini de insani değerlerden alan bir kuraldır. Bu da aslında geri dönüp baktığımızda Mülteci Hukuku’nun da temelini oluşturan kuraldır. Bize der ki; Bir kişi ülkesine döndüğünde zulüm ya da yaşamını kaybetme riski varsa ve bu korkusu haklı gerekçeye dayanıyorsa, o kişiyi ülkesine gönderemezsin.
Mülteci Yasası’nın anayasası dediğimiz 1951’de Cenevre Sözleşmesi hazırlandı. Bu geri gönderilmeme prensibi açıkça yazıldı. Onun dışında da mültecinin tanımı yapıldı. Bu da 1’nci ve 2’nci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan zorunlu göç dalgalarından, soykırımlardan dolayı bu konu ele alındı. Hazırlanan Cenevre Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’dir ve mültecinin tanımı yapıldı. O dönem yaptıkları mülteci tanımı 5 unsura dayanır. Dini, ırkı, etnik, bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri… Bu 5 elementten herhangi birinden ötürü ülkesine döndüğünde hayatını kaybetme veya zulüm görme riski ile karşı karşıyaysa ve bu korkusu haklı bir gerekçeye dayanıyorsa kişi ülkesine gönderilmez ve koruma altına alınır.
Bu yapılırken 1951’deki fikir şuydu; 2 büyük dünya savaşı yaşandı, bundan sonra muhtemelen çatışmalar azalacak, bundan sonra bu kadar zorunlu büyük göç dalgalarıyla karşılaşmama umuduyla yapıldı. Ama tabi ki böyle olmadı. Çatışmalar halen daha devam ediyor. Hukuka bu kez ‘ayrım gözetmeyen şiddet’ de girer. Şuan örneğin Suriye’de olan çatışmalar… Dininiz, sosyal durumunuz ne olursa olsun, o kara parçasında bulunmanız sizi zulme veya hayatınızı kaybetmeye sürükleyebilir. Biz de buna ayırım gözetmeyen şiddet diyoruz. Bu da günümüz çatışmalarında maalesef sivillere yönelmiştir. Sivillerin gördüğü zulüm arttı. Eskiden askerin askere yaptığı saldırılar vardı. Ama savaşlar şimdi şehirlerdedir. Özellikle Suriye’de hava saldırıları olmaktadır. Kontrolsüz sınır tanımayan bir şiddet var. 1967’de böyle durumlarda da bir insan ülkesine gönderildiğinde eğer idam, zulüm gibi şeylerle karşılaşacaksa onu koruma altına alırım. Dolayısıyla uluslararası koruma oraya doğru genişledi.
Bizim şuan ele aldığımız coğrafyadan dolayı Suriyelileri konuşuyoruz. Suriyelilerin de yaşadığı budur. Ayrım gözetmeyen şiddet mağdurudurlar. O yüzden geri gönderilmeme ilkesinin de önemi Suriye savaşıyla birlikte daha da arttı. Ondan önce de mülteciler gelirdi, Orta Doğu’da çatışmalar vardı. Biz 2009’da kurulduk ve geri gönderilmeme ilkesini hep savunduk. Ama son dönemde bunu daha da sert biçimde dillendirmeye devam ettik.
“Sadece BM Mülteciler Yüksek Komiserliği koruma kağıdı veriyor, bizim devlet otoriteleri de buna saygı duyuyor. Bu durumda olan mülteci sayısı 100’ü geçmez. Onların bu geri gönderilmeme ilkesine saygı duyulur.”
“Biz de hiçbir koruma yoktur”
- YENİDÜZEN: Şuan ülkemizde yaşayan mülteciler ne kadardır? Bunlar nasıl koruma altına alınıyor?
- Fezile OSUM: Bizim uluslararası korumamız yok. Popüler bir destinasyon ülkesi değiliz. Lübnan’da, Türkiye’de, Avrupa’da korumalar varken, biz de hiçbir koruma yoktur.
Sadece BM Mülteciler Yüksek Komiserliği koruma kağıdı veriyor, bizim devlet otoriteleri de buna saygı duyuyor. Bu durumda olan mülteci sayısı 100’ü geçmez. Onların bu geri gönderilmeme ilkesine saygı duyulur.
Zamanla bizim de savunuculukla kazandığımız şeyler oldu. Mesela çocuklarını okula yazdırmaları, hastane hizmetlerinden nerdeyse bir vatandaş gibi yararlanmaları, çalışma izni konusunu gibi çok temel konularda ilerleme kaydettik.
“En fazla karşılaşan durumlardan biri niteliklerinin altında iş yapan mülteciler var. Kendi ülkesinde master, doktora yapmış insanlar var. Burada maalesef bu niteliklerinin çok altında işlerde çalışıyor. Bu da insanda ciddi bir demoralizeye neden olur. Diğer dil bariyeri. Uyum sağlamaya çalışıyorlar ama zor. Çocuklar da eğitim anlamında mağdur oluyor.”
- YENİDÜZEN: Ülkesinden, evinden kopmuş ailesi dağılmış, bambaşka bir hayatı yaşayan insanlar… Psikolojilerini nasıl gözlemliyorsunuz?
- Fezile OSUM: Destek mekanizmalarının çok az oluşundan dolayı birçoğunun birçok konuda umutsuzluğa sürüklendiğini söyleyebilirim. Biz yaptığımız projelerle onları desteklemeye çalışıyoruz ancak devletin belli bir sığınma desteği ve politikası olsaydı bu insanlara en azından psikolojik durumlarını daha çabuk toparlama, iş bulma ve eğitimlerine devam etme anlamında daha fazla önleri açılacaktı. Şimdi en fazla karşılaşan durumlardan biri niteliklerinin altında iş yapan mülteciler var. Kendi ülkesinde master, doktora yapmış insanlar var. Burada maalesef bu niteliklerinin çok altında işlerde çalışıyor. Bu da insanda ciddi bir demoralizeye neden olur. İkincisi en fazla gördüğümüz dil bariyeri. Uyum sağlamaya çalışıyorlar ama zor. Çocuklar da mağdur oluyor. Kendi ülkesinde başarılı bir öğrenciydi, burada ama sınıf tekrarına düşer. Çünkü dili henüz hazmetmedi. Bu defa akademik olarak başarı profili düşer. Yine devletten bir destek mekanizması olmadığı için biz bunu üstlenmeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl bulduğumuz gönüllü bağışlarla çocuklara etüt çalışması yaptık. Kıbrıs Türk Orta Eğitim Sendikası da bize yerini açtı. Bu yıl beklediğimiz sayıda bağışa ulaşamadığımız için maalesef henüz buna başlayamadık. Bir dernek bunu tek başına göğüslememeli. Bunun her yıl aslında programa alınması gerekir. Devlet bunu üstlenmeli, ya da bunu yapan dernekleri desteklemelidir. Böyle işbirlikleri de dünyada çok vardır.
Çocukların sadece şöyle bir avantajı var; okula gittikleri için sosyal bir çevreleri olur, Türkçeyi daha fazla duyarlar. Ama bu konuda en zor durumda olan annelerdir. Çünkü onlar çok fazla dışarıya çıkmaz. Kendi kültürel kodlarından da dolayı daha fazla ev içinde bir hayatı var.
“Her toplumda olduğu kadar ayrımcılık bizde de var. Ancak toplumun bir kesimi de çok duyarlıdır. O yüzden acil yemek, giysi veya maddi ihtiyaçlarına öyle veya böyle güzel destek bulduk. Ama önemli olan karar vericiler ve siyasilerin hangi noktada olduğudur. Onların da görüşleri maalesef bir şekilde oluşmadı. Ciddi çekinceleri devam eder. Bu konuya gerçekten eğilip, karar verilemedi.”
“Dönem dönem ayrımcılık vakaları oluyor”
- YENİDÜZEN: Türkiye medyasında da çok görüyoruz. Mültecilere karşı yapılan ayrımcılık ve şiddet olayları. Bizde de bu tür vakalar yaşanıyor mu?
- Fezile OSUM: Dönem dönem ayrımcılık vakaları da olur. Geçmiş dönemlerde bu tür olaylar bilgimize geldi. Türkiye’de özellikle ne zaman bir suç işlense Suriyeliler suçlanır. Oysa suç kayıtlarına baktığınızda işlenen suçların sadece yüzde 1 bile değil Suriyelilerin işlediği suçlar. O yüzden bu konuda bir kışkırtma var.
Her toplumda olduğu kadar ayrımcılık bizde de var. Ancak toplumun bir kesimi de çok duyarlıdır. O yüzden acil yemek, giysi veya maddi ihtiyaçlarına öyle veya böyle güzel destek bulduk. Bu yıl okullar açılmadan ‘okula dönüş kampanyası’ yaptık. Kısa sürede bütün mülteci çocukların ihtiyaçları karşılandı. Bu da toplumun güzel yönüdür. Ama önemli olan karar vericiler ve siyasilerin hangi noktada olduğudur. Onların da görüşleri maalesef bir şekilde oluşmadı. Ciddi çekinceleri devam eder. Bu konuya gerçekten eğilip, karar verilemedi.
“Maalesef Haziran ayında Suriyelilere vize uygulaması geldi. O yüzden Suriye’den düzenli yoldan gelişlerin bayağı önüne geçildi. Düzensiz yol dediğimiz, kaçak yolla maalesef artış mı azalma mı gösterdiğini tespit edemiyoruz. Çünkü bunlar tutulamayan verilerdir.”
- YENİDÜZEN: İstatistik verilere baktığınızda mülteci akımı ne durumda? Geçmiş yıllara göre bir artıştan bahsetmek mümkün mü?
- Fezile OSUM: Bir artış olmuştu. Maalesef Haziran ayında Suriyelilere vize uygulaması geldi. O yüzden Suriye’den düzenli yoldan gelişlerin bayağı önüne geçildi. Düzensiz yol dediğimiz, kaçak yolla maalesef artış mı azalma mı gösterdiğini tespit edemiyoruz. Çünkü bunlar tutulamayan verilerdir. Birçoğu da hatta hepsi Güney Kıbrıs’a geçmek amacıyla olur. Dolayısıyla onun da verisini tutamadığımız için veriler hakkında yorum yapamıyoruz. Vizeyi kaldırmak aslında insanların düzenli yolları kullanmalarının önünü keser. Çünkü gerçekten Suriye’den gitmek ister ama nereye gidecek? Onların sığınabilecekleri son yerlerden biri burasıydı. Maalesef o kapıları da kapandı. Bu da insanları düzensiz yoldan ülkeye gelmelerine neden oluyor.