1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Mürekkep hep mavi olacak; inek de kutsaldır!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Mürekkep hep mavi olacak; inek de kutsaldır!

A+A-

Çok değerli bir büyüğüm dün Slovenyalı filozof Prof. Slavoj Žižek’in “Kırmızı Mürekkep” 

romanıyla ilgili bir hatırlatma yaptı.

İnternetten alıntı olan hatırlatma aynen şöyle: 

“…Žižek’in romanında yazdığı  aslında eski bir Alman fıkrası olarak bilinen "Kırmızı Mürekkep" hikayesi bugünkü Türkiye'deki tek adam ve hafiyeleri, havuz medyası vaziyetlerini çok güzel anlatıyor:

“... Bir Doğu Alman işçisi Sibirya'da iş bulur. Mektupların sansürcüler tarafından okunacağını, jurnalleneceğini bildiğinden arkadaşlarına şöyle der: ‘Aramızda gizli bir haberleşme sistemi belirleyelim, benden aldığınız mektup sıradan mavi mürekkeple yazılmışsa verdiğim bilgi doğrudur, kırmızı mürekkeple yazılmışsa yanlıştır.’”

-*-*-

“... Bir ay sonra arkadaşları ilk mektubu alırlar. Mektup mavi mürekkeple yazılmıştır. ‘Burada her şey harika, dükkânlar mal dolu. Yiyecek de bol, apartman daireleri desen geniş ve güzel ısınıyor. Eğlence gırla gidiyor. Sinemalar batının filmlerini gösteriyor, her yer çok güzel! Her yer güzel kadın kızlarla dolu her şey var. Ancak burada tek bulunmayan şey ‘kırmızı mürekkep!’”

-*-*-

Sevgili büyüğüm bu hatırlatmadan sonra soruyor: “Bugünkü  durumumuz da böyle değil mi? İstenen  tüm özgürlüklere sahibiz, memleket güllük gülistanlık. Herkes gezip tozuyor. Gelecek kaygısı yok. Özetle her şey var! Tek eksiğimiz ise kırmızı mürekkep! Vicdanı olan mavi mürekkeple yazmasın artık...”

-*-*-

Muhteşem bir hikaye bence...

Bayıldım... 

Sizlerle de paylaşmak istedim...

-*-*-

Slavoj Žižek demişken, kolay anlaşılır biri değil doğrusu…

Ama bazı makalelerini, değerlendirmelerini okumaya ve anlamaya çalışıyorum…

Aklımda kalanları da zaman zaman not alıyorum…

-*-*-

Slavoj Žižek mesela Karl Marx’ın, “… Bir ülke hakkında hüküm istendiğinde sorulması gereken soruları şu şekilde sıraladığını aktarmıştı; Özgür seçimler var mı? Yargı bağımsız mı? Basın, gizli baskılara boyun eğiyor mu? İnsan haklarına saygı var mı?”

-*-*-

Aynı Žižek, kapitalizmde, “kutsal inek” konusunda da önemli benzetmeler yapmıştı…

Hindu inanışına göre, kutsal inek, evinizin hatta ağzınızın ortasına da yapsa, kimse sesini çıkaramıyor…

-*-*-

Bizde de kutsal inek kabul edilebilecek bir yığın “konu” veya “başlık” yok mu?

-*-*-

Kapitalizm değil ama bizde kuralları koyan... 

Açık faşizmdir...

“Türkiye’yi eleştirmeyeceksin” mesela...

Hindular için kutsal inek neyse, Anavatan da bizim için odur...

-*-*-

Ve asla sormayacaksın; “Seçimler özgür müydü? Yargı bağımsız mıydı? Basına gizli ya da açık baskı yapılıyor muydu?”

Hele hele “insan hakları” diye bir hakkı asla ağzına almayacaksın!

-*-*-

Mürekkep hep mavi olacak; inek de kutsaldır!

Nokta, yazı bu kadar!

 

__________________________

Elektrik kesintisi nasıl kurtarıldığımızı izlettirmedi!

Gerçekten yapacak hiç işim yoktu, oturdum, Ersin Tatar başta olmak üzere, tarihimizi en iyi bilen beş altı kişiye  “hatırlatma” maksatlı malum Kıbrıs’ta savaşanlar mıdır nedir Ankaralı kardeşimin dizisini izlemek istedim...

-*-*-

Öncesinde Kanal D’de, çok daha “mantıklı” bir film olarak kabul ettiğim “Osman Pazarlama”yı izlemiştim...

Şahan Gökbakar’ın hisbant patlaması falan!

Aynı coşkuyla devam ediyordum ki, saat 21.00 gibi elektrikler gitti!

-*-*-

Dizinin de tam en önemli sahnesindeydim.

Bir yanda, EOKA B’cilerin ve darbecilerin yaraladığı Makariosçu Rumları tedavi eden bizimkiler...

Öte yanda Ankaralı ve yine bizim bir aile, kendilerine İngilizmiş gibi davranan bir kadın ile adamın getirdiği “üzerine yanılmıyorsam ördek çizili” olan bir kağıda, bir tepsi içerisine dökülen bazı sıvılar neticesinde, çıkarmanın yapılacağı haritaya dönüştürüyorlardı!

-*-*-

Evet, sonuçta bu bir dizi film!

Evet, bir takım kurgular, değiştirilmiş senaryolar falan olacak!

Aşk olacak, belki de seks olacak, kaçamak olacak falan da işin içine “iyi bildiğime inandığım” olaylar girince, ister istemez kafayı takıyorsunuz!

Ve “çok saçma” diyorsunuz, “çok yanlış” da diyorsunuz...

-*-*-

Doğrudur, film ilgi de görmedi...

Reytingler kötü falan ama “maksat” da kötü...

Bir yanda gerçekten tarihle alakalı inanılmaz hatalı ve hatta saçma “notlar” aktaran bir cumhurbaşkanımız var... Öte yanda bu türden filmler...

Hele, Dr. Küçük ve Rauf Denktaş’ı oynayan iki arkadaş... 

Elbette onlar sanatçı ve kesinlikle saygım sonsuz... 

Ama inanın aklıma Dr. Küçük ve Denktaş’ın “gerçekleri” gelince, filmdeki iki kardeş, çok eğreti duruyor... 

-*-*-

Neyse!

İzleyenler anlatsın bizlere!

Kurtarıldık mı?

Yoksa henüz kurtarılmadık mı?

Elektrikler gitmeseydi keşke yahu!

Merak ettim vallahi!

Elektrik kesilmeseydi, nasıl kurtarıldığımızı da öğrenmiş olacaktık!

Ersin Tatar, bir sonraki Kayseri seyahatinde bu kurtarılma sahnesini de anlatsın, öğreniverelim, cahil kalmayalım... 

İyi pazarlar dilerim... 

___________________________

5c6ddb26-dfe3-44b7-b4ec-67221a1615cf.jpeg
Ersin Tatar, Kayseri temasları sırasında, kendisi ile temas eden herkese yukarıdaki fotoğrafı gösterdi... Ülkesinde özellikle yaşlı bakımı konusunda sınıfta kaldıklarını anlattı... Yaşlı bakımı bir yana, engelliler konusunda çok geri olduklarını, eğitimde “zenginsen zekisin” sisteminin geçerli olduğunu ve özel – devlet ayrımının ciddi bir insan hak ve özgürlüğü ihlali olduğunu aktardı... Tatar, narenciye, yollar, elektrik, turizm gibi başlıklarda içinden çıkılamayacak durumda olduklarını, geleceğin çok belirsiz bir durumda bulunduğunu da ekledi... “Ne acıdır, ben dahil, herkesin ya Kıbrıs Cumhuriyeti, ya İngiliz Pasaportu bulunmaktadır”  dedi... Tatar, ayakta alkışlandı...

 

Bu yazı toplam 2301 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar