MUSTAFA GÖKÇEOĞLU’NA ANISINA SAYGILARIMLA
Gökçeoğlu’nun kişiliği, ödün vermeyen kararlı duruşu, konulara bakışı, çalışma disiplini, üretkenliği ve tüm özellikleri benim için hayranlık uyandıracak düzeyde idi.
Yücel YAZGIN
Tarih 24 Şubat 2022, akşam saat 09.00. Mustafa Gökçeoğlu’nun bizleri terk ettiğini öğrendim. Hemen aileden birilerine ulaşıp cenaze günü ve saatini öğrenmeye çalıştım. Torunu Hüseyin’e ulaşabildim. O da olayın şokunu atlatamamış durumda idi. Bana cenaze ile ilgili bilgi ulaştırması için sözleştik. Sonra Gökçeoğlu ile ilk tanışmamız ve dostluğumuz bir film şeridi gibi aklımdan geçmeye başladı.
Mustafa Gökçeoğlu ile tanışmam 1984 Atatürk Kültür Merkezi sergi salonunda açtığım birinci kişisel sergimdir. Sergi açılışı annem tarafından yapılmış sergi açılışına katılanlar sergiyi gezmektedir. Ben ise sergi sahibi olarak, ara ara sergi salonu giriş kapısına gelip sergiyi izlemeye gelenleri karşılamaya çalışıyorum. Bu giriş kapısına gelişlerimin birinde yeni yeni saçına – sakalına aklar düşmeye başlamış, saçı sakalı birbirine karışmış kısa boylu, tıknaz biri koşarcasına salona dalmış.” Hoş geldiniz” dediğim anda “Yetiştim Yetiştim” kim bu yeni ressam, görmeye geldim, yetişemeyeceğim diye çok endişe ettim dedi.
“Benim” dedim. Sergiyi gezdik, sohbet ettik.
Gökçeoğlu ile ikinci kez tanışmam “Dulun Oğlu” öykü kitabı ile oldu. Kitabını okuduktan sonra düşünce tarzımız ve yaşam biçimimizde örtüşmeler olduğunu anladım. Sergiler, tiyatrolar, konferanslar, konserlerde buluşmalarımızda sohbetlerimiz oldu. Bu sohbetler bizi birbirimize daha çok yaklaştırdı.
Gökçeoğlu’nun kişiliği, ödün vermeyen kararlı duruşu, konulara bakışı, çalışma disiplini, üretkenliği ve tüm özellikleri benim için hayranlık uyandıracak düzeyde idi. Haftada en az iki kez yanına uğrar sanattan, siyasetten, eğitimden, gelecekten, akla gelecek tüm konulardan uzun uzun sohbetler yapardık.
Sohbetler sırasında tutkuyla bağlı olduğu sigarasını tüttürürken onun duygularına ortak olmak adına, sigara içme alışkanlığım olmamasına rağmen keyifle ikram ettiği sigarayı yakar Sabiha hanımın yaptığı kahveyi yudumlardım.
Bu sohbetler ilerleyip benim ilgi alanlarımı öğrendikten sonra Mustafa Gökçeoğlu bana bu konularda “kitap yazmalısın be hoca” demeye başladı. Dil ve ifade problemim var ayrıca ben hiç bu işle ilgilenmedim gibi gerekçelerimi analiz edince destek vermesi kanısına varmış olacak ki bir buluşmamızda yine konuyu açmış ve bana “sen yaz editörlük benden” dedi. Tüm direnmelerime rağmen Gökçeoğlu kararlılığını hiç bozmadan konuyu canlı tuttu ve ben “Resim İş Eğitimi Yöntemi” isimli kitabımı yazmaya başladım. Ona gidip yazmaya başladığımı söylediğim zaman “işte oldu be adam, kitabın önsözü de benden” deyiverdi. Gökçeoğlu’nun yüreklendirmesi ile kitabı yazdım. Editörlük için ona teslim ettim. Aradan birkaç gün geçmişti ki bir gece saat 23.30 civarlarında ev telefonum çaldı. Telefonu açtım, karşıdaki karakter yüklü sesi tanımamak ne mümkün “GÖKÇEOĞLU”. Efendim, hocam dedim. Veeeee “olur mu be adam altmış beş kelimelik cümle olur mu” dedi ve telefonu kapattı. İlerleyen günlerde kitabın editörlüğünü tamamladı. Basımı sırasında her fırsatta benimle matbaaya geldi. İlk kitabı imzalayıp ona verdiğim zaman onlarca kitap yazmış Gökçeoğlu’nun mutluluğunu yüzünde görmemek mümkün değildi.
Dostluğumuzun devamında çok özel sohbetlerimiz oldu. Araştırmacı, şair ve yazar Gökçeoğlu durur mu, “yazı öğretimi” konusunda da yazmalısın demeye başladı. Sonuçta da yine editörlük benden diyerek “Güzelyazı El Kitabı”nı yazmam için yüreklendirdi ve cesaret verdi.
Doktora tezimi yazarken, Kıbrıs Müzesine ziyaretlerimde yanımda bulundu. Yaş farkımıza rağmen benimle hep dost oldu. Yeni kitaplarını aile bireyleri ile birlikte benim adıma imzalamak için hep özenli davrandı.
Değerli Hocam,
İnsanlık için, ülken için bir ömür verdin.
“YILDIZLAR YOLDAŞIN OLSUN”
Yücel Yazgın