Muz Cumhuriyeti
“Muz cumhuriyeti, genellikle küçük bir güçlü birey veya şirket grubu tarafından kontrol edilen, zayıf ve istikrarsız bir hükümetle karakterize edilen bir ülkeyi tanımlamak için kullanılan bir terimdir.”
-*-*-
Muz cumhuriyeti, genellikle yolsuzluk, yoksulluk ve siyasi istikrarsızlıkla ilişkilendirilir.
Bunları ben söylemiyorum; kitaplar yazıyor…
-*-*-
Bazı kaynaklara göre "Muz Cumhuriyeti" terimi, 20. yüzyılın başlarında, 1901'de Amerikalı yazar O. Henry'nin "Lahanalar ve Krallar" adlı kitabında ortaya attığı terimle ortaya çıktı. Bu edebi eser, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki zimmete para geçirme suçlamaları nedeniyle FBI'dan saklanırken, Henry’nin altı ay yaşadığı Honduras'taki deneyimlerinden esinlenmiştir.
-*-*-
Henry, Honduras'ta bulunduğu süre boyunca ülkenin, özellikle muz endüstrisine hakim olan United Fruit Company gibi ABD şirketleri tarafından ekonomik olarak sömürülmesine tanık oldu…
-*-*-
Terim ilk olarak Henry'nin kitabındaki kurgusal Anchuria Cumhuriyeti'ni ifade ediyordu ancak daha sonra ekonomileri büyük ölçüde muz ihracatına bağımlı olan ve ABD şirketlerinin etkisi altında bulunan Orta Amerika ülkeleri için daha geniş bir metafor haline geldi.
-*-*-
Bu şirketler, avantajlı ticaret anlaşmaları ve toprak imtiyazları elde etmek için sık sık yerel yönetimlerle birlikte çalışıyorlardı; bu da servetin yönetici sınıf arasında yoğunlaşmasına ve daha geniş halk kesimleri için ekonomik büyüme eksikliğine yol açıyordu.
-*-*-
Daha sonra Chiquita Brands International adını alan United Fruit Company, Honduras ve Guatemala gibi ülkelerin ekonomilerini şekillendirmede önemli bir rol oynadı. Şirketin hakimiyeti, siyasi istikrarsızlık, tek bir ürüne ekonomik bağımlılık ve işgücünün sömürülmesiyle karakterize edilen muz cumhuriyetlerinin yaratılmasına yol açtı.
-*-*-
"Muz cumhuriyeti" terimi yozlaşmış, istikrarsız veya dış güçler tarafından yönetildiği algılanan herhangi bir ülkeyi tanımlamak için kullanılagelmiştir…
-*-*-
Son yıllarda, “Muz cumhuriyeti” terimi, siyasi söylemde hükümetlerin zayıf veya dış etkilere karşı savunmasız olarak görüldüğü durumları tanımlamak için de kullanılmaya başlandı.
-*-*-
Best Diplomats sitesindeki bir makaleye göre “Muz Cumhuriyeti'nin siyasal rolü, otoriterlik, yolsuzluk ve dış çıkarlara ekonomik bağımlılığın bir karışımı ile karakterize ediliyor.”
Muz cumhuriyetlerinde, hükümetler, vatandaşlarının ihtiyaç ve isteklerinden çok yabancı çıkarlara karşı sorumlu olmayı ve sürekli o yabancı çıkarlara yalakalık yapmayı hedefler…
-*-*-
Ve muz cumhuriyetlerinde bazı iş insanları, mafyatik tipler, politikacılar ve hatta yabancı diplomatlardan oluşan egemen sınıf, çoğu zaman kayırmacılık ve yolsuzluk sistemiyle ülke ekonomisini kontrol eder ve sömürür.
-*-*-
Muz Cumhuriyeti'nin siyasi sisteminde şeffaflık ve hesap verebilirlik yoktur…
-*-*-
En önemlisi ve en günceline bakalım…
Best Diplomats’taki makalede denir ki; “... Seçimler gerçekleşebilir ancak genellikle hilelidir veya tek bir adayla yönetilir. Hükümet ayrıca muhalefeti bastırmak için gücünü güç veya korkutma yoluyla kullanabilir. Bu, vatandaşların hükümete karşı konuşmaktan veya otoritesine meydan okumaktan çekindiği bir korku ve sessizlik kültürüne yol açabilir…”
-*-*-
Bir muz cumhuriyetinde ekonomi ayrıca yabancı yatırımlara veya ticari kuruluşlara büyük ölçüde bağımlıdır ve bu da yabancı güçlere ülkenin siyasi kararları üzerinde önemli bir etki sağlayabilir. Sonuç olarak, hükümet yabancı çıkarlara karşı daha hesap verebilirdir.
-*-*-
Günümüzde “Muz cumhuriyeti”ne bir örnek verin dense, ilk aklınıza gelen hangi “cumhuriyet” olur?
-*-*-
Peki ne yapmak lazım?
Devletin içinde olduğu yolsuzlukla mücadele edeceksiniz…
Sosyal ve ekonomik eşitsizliği yeneceksiniz…
Siyasi istikrar çok önemli…
Yabancı yatırımlar evet önemli ama çok dikkatli olacaksınız…
Ve en önemli başlık; “Şeffaflık ve Hesap Verebilirliği Teşvik Eeceksiniz…”
-*-*-
Not: Kutlu olsun tabii ki…
Zengin KKTC!
Çok sevdiğim ve görüşlerine her zaman büyük değer verdiğim bir arkadaşım var…
Çok uzun yıllar yurtdışında yaşadı…
Üstelik yaşadığı ülke, belki de Dünya’nın en mutlu insanlarının yaşam sürdüğü bir Avrupa ülkesiydi…
-*-*-
Bu arkadaşımın saptamaları arasında ilk sırada gelen; ‘Hem devletten maaş alıp, hem de başka işlerde çalışanların çokluğu’dur…
Çünkü arkadaşım der ki; ‘burada vergi kaçakçılığı had safhadadır…’
-*-*-
Yani ikinci bir iş yasak olmamalıdır ama bu ikinci işin vergisi kesinlikle yüksek olmalıdır…
-*-*-
Elbette bir ülkede ekonomi ve vergi temelinde yapılması gereken ya da yapılabilecek çok şey vardır…
KKTC’de belki de sosyal yaşamın en adaletsiz noktası vergilendirmedir…
-*-*-
Neyse, arkadaşım sık sık ‘KKTC Dünya’nın sayılı zengin ülkelerinden biridir; özellikle devlet memurlarının maaşları çok yüksektir; bazı evlere iki hatta daha fazla devlet memuru maaşı girmektedir; haliyle hane başına gelirin çok yüksek olduğu bir ülkemiz bulunmaktadır; meyhaneler - restoranlar doludur ve park yerlerindeki araçlar çok lükstür…’ der!
-*-*-
Bu saptamalar kesinlikle ‘yanlış’ değil…
Çok doğru gözlemler…
-*-*-
Her ne kadar bazı meyhane ve restoran işletmecileri ‘siz bir de bizim ne çektiğimize bakın; girdi fiyatları her gün yükseliyor ve biz bunu kendi fiyatlarımıza yansıtmakta o kadar rahat olamıyoruz’ dese de; görüntü arkadaşımın anlattığı görüntüye bayağı yakındır…
Görüntü!
Peki gerçek?
-*-*-
Konunun uzmanları ile görüştüm…
Bazı kaynaklardan bilgiler derledim…
Dediler ki; hatta bir yapay zeka sitesi de vurguladı ki; ‘… Restoranların dolu olması ve lüks otomobillerin yaygınlığı, bir ülkenin ekonomik durumuyla ilgili bazı ipuçları verebilir, ancak bu göstergeler tek başına bir ülkenin zenginliğini tam olarak yansıtmaz.’
-*-*-
Peki bir ülkenin zenginliğini nasıl anlayacağız?
Önce ‘Gelir Dağılımı’na bakmamız gerekiyor…
Lüks otomobiller ve dolu restoranlar belirli bir kesimin yüksek gelir seviyesine sahip olduğunu gösterebilir, ancak gelir dağılımındaki eşitsizlikleri göz ardı etmemek gerekir.
Haliyle KKTC’de gelir dağılımının çok eşitsiz olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz!
Ama tam doğruyu bilmek için önce “nüfus” denen “kalabalığı” saptamak lazım!
Değil mi?
-*-*-
İkincisi bizim ülkemizde ‘turizm’ çok önemlidir…
Öncül sektör falan durumları…
Ve bu ülkede ‘nüfus’la ilgili bilgiler sallama olduğu için; ciddi bir turist yoğunluğu olduğunu söyleyebiliriz…
Ülkede belki de vatandaş sayısının üç katı ‘turist’ veya ‘turist’ olarak gelip çalışan insan var!
Bunlar ‘bildiğimiz’ anlamda turist değildir ve ortada çok ciddi bir ‘istatistik hatası’ yaratılmıştır…
-*-*-
Haliyle KKTC adlı bu ülkede özellikle üniversite bulunan bölgelerde restoranların – cafelerin hatta meyhanelerin dolu olması yaygın rastlanılan bir durumdur…
-*-*-
Bu durum, turistlerin harcamalarına bağlı olarak geçici bir ekonomik canlanma göstergesi olabilir. Ama gerçek gösterge değildir…
-*-*-
Kaldı ki Kıbrıslı, meyhanesinden vazgeçmemek için direnmektedir…
Çünkü meyhane bir kültürdür…
Ve bazı kültürlerde olduğu gibi KKTC’de Kıbrıslı Türk toplumu için dışarıda yemek yemek ve lüks tüketime önem verilmesi, ekonomik durumdan bağımsız olarak sıkça görülebilen bir ‘yaşam tarzı’dır…
Başka kalemlerden keseriz ama meyhanemize gideriz!
-*-*-
Uzmanlara veya kitaplara göre, ‘… Bir ülkenin zengin olup olmadığını anlamak için kişi başına düşen milli gelir, işsizlik oranı, enflasyon oranı gibi ekonomik veriler daha güvenilir kaynaklardır…’
Ve nüfusu dahi bilinmeyen KKTC’de, çullisine dahi olsa hesaplama yaptığımız zaman; karşımıza çıkan kişi başına düşen gelir, işsizlik oranı ve enflasyon gibi değerler, ‘rezalet’ seviyesinde bir yoksulluğu işaret etmektedir…
-*-*-
Dünya dün sabahın erken saatlerinde (bizim saate göre tabii ki) Amerika’daki Mike Tyson - Jale Paul boks karşılaşmasına odaklanmıştı…
Bu karşılaşmanın biletleri, normal şartlarda 40 - 50 bin dolara satıldı ama bazı haber kanallarına göre bu maçı izlemek isteyenler arasında 2 - hatta 4 milyon dolar ödeyen de vardı!
Bunlar da Amerika’da hiç işsiz yoktur, hiç yoksul yoktur, hiç evsiz yoktur anlamına gelmez!