MÜZAKERE MASASINDA KİMLER OLACAK?
Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’in New York sonrası Kıbrıs Rum basınına verdiği demeçler ve de Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yine New York’ta yaptığı açıklamalar kafaları iyice karıştırdı.
Bugüne kadar hep ‘kapalı kapılar ardında Anastasiadis Çavuşoğlu’na ‘esnek federasyon’ önerdi’ diye biliyorduk.
Oysa Nikos Anastasiadis –ilk defa- bunun böyle olmadığını, aslında ‘iki devletli çözüm’den bahsedenin bizzat Çavuşoğlu olduğunu, kendisinin bu talepler karşısında ‘savunma amaçlı’ sözler sarf ettiğini falan söyledi.
Tuhaf…
İlginç…
İnsan ‘kime inansan acaba’ diye çelişkiye, ikileme düşüyor.
Galiba en iyisi her ikisine de inanmamak!..
**
Anastasiadis ile Çavuşoğlu arasında ‘nasıl bir muhabbet’ geçtiğini bilmiyoruz.
‘Bilmiyoruz’ derken, sadece biz sıradan insanlardan bahsetmiyorum.
Bizzat müzakere sürecinin başındaki isim, yani Cumhurbaşkanı Akıncı’nın da bildiğini zannetmiyorum.
Öyle olsaydı Akıncı farklı davranır, bu yönde ‘biliyor gibi’ yapardı.
‘Evet, Türkiye işin içindedir, zira garantördür’ diyenler olabilir.
Kimileri ‘3’lü görüşme’ için bastırırken Çavuşoğlu’nun ‘Biz 5+1 önerdik, bekliyoruz’ demesini de doğal karşılayabilir.
Hatta Crans Montana’ya ‘harita sunmaya’ gidilirken Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Biz Karpaz’ı, Maraş’ı, Mesarya’yı vermeyiz. Gelin Eski Erenköy’ü verelim’ çıkışını da normalleştirebilir bazıları…
O zaman sormak gerekir ama: Kıbrıs müzakere sürecinde başrolde Kıbrıslı Türkler mi vardır, yoksa Türkiye mi?
* * *
Nasreddin Hoca’nın hikayesini bilmeyen var mı?
Hoca çınar ağacına çıkar. Elinde balta. Dalın ortasına oturup kök tarafından kesmeye başlar. Yoldan geçen bir dostu seslenir:
- Hocam! Hocam! Bastığın dalı kesiyorsun. Düşersin şimdi.
Hoca aldırış etmez, kesmeye devam eder. Biraz sonra dal yere iner. Hoca da kendini yerde bulur. Kendine geldiğinde koşarak adama yetişir. Yakasından tutar:
- Düşeceğimi bildin, ne zaman öleceğimi de söyle bakalım...
Nasreddin Hoca hikayesi, son dönemlerde olup bitenlere çok benziyor.
Gerek Anastasiadis gerekse Çavuşoğlu hiçbir uyarıyı duymuyor, dinlemiyor, anlamıyor.
Kendi bindikleri dalı kestiklerinin ya farkında değiller, ya da niyetleri dalı kesmek.
* * *
Ankara ile Güney Lefkoşa’nın kestiği dalın adı ‘Kıbrıslı Türkler’dir.
Her iki taraf da Doğu Akdeniz’deki paylaşım kavgasından mıdır nedir, Kıbrıs adasının ortaklarından birinin –eski tabirle- ‘Müslüman Türk Cemaati’, yani Kıbrıs Türk Toplumu olduğunu es geçiyor.
Uzunca bir süredir her iki ‘taraf’ da, Kıbrıs’ta müzakereleri kendi aralarında yapıyor.
Kıbrıslı Türklerin 1959-60’tan kaynaklı, adanın tarihinden neşet etmiş varlığını ve haklarını yok farz ediyorlar.
İster 3’lü olsun, ister 5’li, hatta 12’li…
Müzakere masasında Kıbrıslı Türkleri ‘aktör’ saymayan bir anlayışla gidilecek köyün minareleri bellidir.
Her iki taraf da sadece bindikleri dalları değil, ağacı kökten kesiyor.
Bu gidişle Kıbrıs’ta herkes –ama herkes- kaybedecek!..