“Müzakere öncesi pazarlık süreci”
DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, Kıbrıs sorunuyla ilgili 2024 yılına ilişkin beklentileri YENİDÜZEN’e anlattı.
Ödül AŞIK ÜLKER
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, Kıbrıs konusunda şu anda yaşananın, müzakere öncesi pazarlık süreci olduğunu söyleyerek, “Resmi müzakereler başlayacaksa, o müzakerelere nasıl başlayacağız konusunda pazarlık yapılıyor. Bu belki haftalar sürer, belki aylar sürer, belki bu da bir yere varmaz” dedi.
Prof. Dr. Sözen, “Yıl bitmeden, kişisel veya özel bir temsilcinin atanması Kıbrıs konusunda bir kıpırdanmayı gösteriyor. Fakat, bu kıpırdanma bir yere varacak mı, varmayacak mı, uluslararası düzlemdeki gelişmelerle ilgili önümü göremiyorum ki somut bir tahminde bulunabileyim. Çünkü, uluslararası ilişkiler ve dünyadaki gelişmeler o kadar karmaşık bir döneme girdi ki, beklenmedik hikayeler çıkabilir. O yüzden, ne iyimserim, ne de kötümserim” diye konuştu.
İki tarafın güç paylaşımına ve işbirliğine dayalı bir çözümün, Kıbrıslıların ekseriyesinin lehine olduğunun çok bariz olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sözen, bölünmüşlüğün devamının, sadece “rüyalarında bile göremedikleri kadar para kazanan” çok küçük bir kesimin çıkarına olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Sözen, Kıbrıs’ta statükonun sürdürülebilir olduğuna ve uzun yıllardır devam ettiğine dikkat çekti ve statükonun statik olmadığının, değiştiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Sözen, “1974’ün Kıbrıs’ıyla 1980’lerin Kıbrıs’ı aynı değil. 90’ların Kıbrıs’ıyla, 2000’lerinki aynı değil, 2023-2024’ün Kıbrıs’ı aynı değil” dedi ve ekledi: “Kıbrıslı Rumların ‘yerleşik’ dediği, 70li, 80li yıllarda Kıbrıs’a gelen insanların birçoğu buraya çok ciddi entegre oldular. Aslında bu insanların, ileride, Birleşik Kıbrıs’ta, bütün adaya hizmet verecek, bütün adaya faydalı olacak AB vatandaşları olması lazım. Sıkıntı onlar değildir. Sıkıntı, kaynağı belli olmayan parayı buraya su gibi akıtanlardır. AB üyeliği, Kıbrıs Rum tarafının kara para konusunu büyük oranda sonlandırmıştır. Kuzey ise, uluslararası hukuk dışında olduğu için bu gibi konularda tam bir ‘cennet’. Kuzeyin de, AB mevzuatı içine girebilmesinin yegane yolu Kıbrıs meselesinin çözülmesinden geçer. Kıbrıslı Rumlar, yanlarında, kendileri gibi AB müktesebatına uygun bir yaşam süren Kıbrıs Türk tarafı mı hayal ediyor yoksa kuralsız bir bölge mi? Bu yüzden, bir anlaşmaya daha yakın olmaları lazım.”
“İki tarafta da federal bir çözüme sıcak bakan liderlik yok”
Soru: Kıbrıs konusunda çok uzun zamandır hareket yok. 2023’ün sonuna doğru temsilcinin atanmasıyla bir hareketlenme oldu. Öncelikle 2023’ü değerlendirir misiniz, 2023 nasıl geçti?
Prof. Dr. Sözen: Daha önceki röportajlarımızda, 2023’ün sonuna doğru bir kıpırdanma olabileceğini söylemiştim, “Hem Türkiye’de, hem Yunanistan’da seçimler bitecek, artık önemli aktörler seçim sath-ı mailinden çıktıktan sonra, önlerindeki konulara daha iyi odaklanabilecekler” demiştim ve bunun işaretlerini görmeye başlamıştık. Mitsotakis ve Erdoğan’ın seçilmesinden sonra ve Türkiye’nin 2022’de Doğu Akdeniz bölgesinde izole olmasını kırmak, yalnızlığın çok değerli olmadığını görmesiyle, Türkiye’nin bölgedeki bazı ülkelerle normalleşme girişimleri oldu. Örneğin Mısır, İsrail, Suudi Arabistan vs gibi ülkelerden de bu normalleşmeye olumlu cevaplar gelmesiyle, Türkiye hızla bu yöne doğru gidiyordu. Bunun bizim için de umut verici olduğunu söylüyordum. Ama iç dinamiklerle Kıbrıs’ta işlerin bir yere gideceğini düşünmediğimi de söylüyordum. Niye? Hem Kıbrıs Rum tarafında, hem Kıbrıs Türk tarafında federal bir çözüme sıcak bakan liderlik yok. O yüzden de, iç dinamiklerin bizi bir yere taşıyacağını düşünmemekle beraber, belki bu bahsettiğim dış dinamikler, Türkiye’nin ve bölgesel ülkelerin işbirliğinin tetiklemesiyle, Kıbrıs’ta da bir yere gidilebilir diye bir umudum vardı. Fakat 7 Ekim Hamas saldırısı ve sonrasında İsrail’in orantısız güç kullanarak Gazze’ye saldırmasıyla, uluslararası toplumun bütün dikkati Ukrayna’dan oraya kaydı. Kıbrıs gibi “konforlu” diyeceğimiz uzlaşmazlıklar önemini giderek kaybetti, buzluğa kondu.
Yıl bitmeden, kişisel veya özel bir temsilcinin atanması Kıbrıs konusunda bir kıpırdanmayı gösteriyor. Fakat, bu kıpırdanma bir yere varacak mı, varmayacak mı, uluslararası düzlemdeki gelişmelerle ilgili önümü göremiyorum ki somut bir tahminde bulunabileyim. Çünkü, uluslararası ilişkiler ve dünyadaki gelişmeler o kadar karmaşık bir döneme girdi ki, beklenmedik hikayeler çıkabilir. O yüzden, ne iyimserim, ne de kötümserim.
“Kıbrıs meselesinin dosyası, diplomatlar mezarlığına dönüştü”
Soru: Türkiye-Yunanistan ilişkilerini geliştirme, tekrar dostane bir zemine oturtma çabaları başladı. Kıbrıs bunun neresinde? Bu kalıcı olacak mı?
Prof. Dr. Sözen: Kıbrıs şu anda bunun bir yerinde değil. Niye değil? Çünkü hem Yunanistan, hem Türkiye gerek taktiksel olarak, gerekse stratejik olarak aralarındaki ilişkileri normalleştirmeye çalışıyor. Bunun uzun süreli ve kalıcı olup olmadığı konusunda kafamda çok ciddi soru işaretlerim var. Her an kopabilir, her an yine o “bir gece ansızın gelebiliriz” veya “one minute” teranesine dönebilir, çünkü bunları daha önce yaşadık. Bununla beraber, hem Türkiye tarafı, hem Yunanistan en azından gördüğümüz geçmiş ve gelecek dönemde, şunu benimsemiştir diye de düşünüyorum, “Kıbrıs’taki gelişmeler, artık Türk-Yunan ilişkilerinin önünde bir önkoşul değildir. Biz normalleşmemizi yapalım ve Kıbrıs’taki gelişmeler bunu zehirlemesin.” Yani iki taraf da, Kıbrıs’ı, Yunan-Türk ilişkilerinin gelişmesinden bağımsız tutuyor. Bu kadar yıl süren, kemikleşmiş Kıbrıs meselesinin dosyası, dünyanın tanıdığı çok değerli diplomatları, arabulucuları, üçüncü tarafları yuttu, adeta bir diplomatlar mezarlığına dönüştü. Bunu iki taraf da biliyor. O yüzden, bunun ne kadar zor bir konu olduğu ve bu zor konuyu çözüp, ondan sonra Türk-Yunan ilişkilerini düzeltmeye kalkacak bir plan izlerlerse, bunun hiç olmayacağını gördükleri için, “Kıbrıs’ı kenara ayıralım” dediler. Son 10 küsur yıldır, dünyada kurumsal ittifakların zayıfladığını, popülist politikaların yükseldiğini ve birçok konuda artık ülkelerin kurumsal ittifaklar ekseninde değil, konuları bölümlere yani ayrı kompartmanlara ayırarak ilerlediklerini görüyoruz. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi Türkiye- Rusya ilişkileridir. Suriye’de çatışıyorlar, Ukrayna konusunda çatışıyorlar ama örneğin savunma konusunda işbirliği yapıyorlar veya Batı veya NATO’nun Rusya’ay uyguladığı yaptırımlara Türkiye katılmayıp Rusya ile bir çok konuda işbirliğini devam ettiriyor. Birçok ülke bu modaya uymuştur. Yunanistan ve Türkiye de konuları bölümlere ayırmıştır. Örneğin Kıbrıs meselesinin bu ilişkiyi zehirlemesine izin vermiyorlar. Adaların silahlanması gibi bir konuyu masaya getirmeyeceklerdir çünkü bir taraf onu kabul etmiyor. En azından Ege’de it dalaşı yapmayacak bir güven yaratıcı önlemler silsilesinin kabul edilmesi, Türklerin adalara rahat girebilmesi için vize kolaylığı gibi konular olacaktır. Turizm konusunda iki tarafın kazançlarının olumsuz gelişmelerle etkilenmemesi için, bu konularda işbirlikleri yapacaklardır. Örneğin kıta sahanlığı veya karasuları konularında, özellikle Ege’de iki tarafın deniz yetki alanlarının belirlenmesi konularında daha düşük yoğunluklu diplomatik çevrelerde bu konular da ele alındı. Hatta çözüm senaryoları da vardır. Fakat bugüne kadar, ne Türkiye tarafında, ne de Yunanistan tarafında bunları hayata geçirmek için yeterli siyasi irade gösterildi.
“Niyet varsa her şey olabilir”
Soru: Şu anda atılan adım bir irade göstergesi olarak yorumlanabilir mi?
Prof. Dr. Sözen: Erdoğan’ın “one minute”den, Netanyahu ile New York’ta görüşmesine, sonra “sen yargılanacaksın” demesi inanılmaz savruluşlardır. “Kardeşim Esad”tan, “katil Esed”e ve şimdi “Esad’la masaya oturabiliriz” noktasına veya “Faşist, katil Sisi”den, “arkadaşım Sisi”ye... Bu uçuşları, savruluşları gördükten sonra, hiç bir şeyden emin değilim. Uluslararası ilişkiler de, son yıllarda sürprizlerle dolu, çoğu kötü. Hepsi kötü değil tabi, bir de iyiye işaret edelim. Geçen yılın Ekim ayında, Lübnan’la İsrail arasında deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması imzalandı. Bu iki ülke birbirini tanımıyor bile, savaştalar ve fakat bunu başardılar. Nasıl başardılar? Doğrudan müzakere yapmadılar ama üçüncü tarafın, Amerika’nın atadığı bir arabulucuyla, hem bölgeyi hem enerji vs. konularını çok iyi bilen bir kişinin, Amos Hochstein’în arabuluculuğuyla bu işi başardılar. Niyet varsa her şey olabilir.
“Hristodoulides, Tatar’a göre rolünü daha güzel oynuyor”
Soru: İç dinamiklerle Kıbrıs’ta işlerin bir yere gideceğini düşünmediğinizi söylediniz. Çözüme nasıl ulaşılabilir?
Prof. Dr. Sözen: Dış dinamiklerin tetiklemesi, iteklemesi ve dış dinamiklerin burada iki tarafı bazı işbirliklerine, örneğin enerji konusunda zorlamasından sonra, işbirliğinin yaratacağı bir momentum bizi nereye götürür, bilemiyorum.
Hristodoulides, Tatar’a göre rolünü daha güzel oynuyor, ona hiç şüphe yok. Kullandığı dille, üslupla, AB’deki bağlantılarını kullanmasıyla, verdiği mesajlarla oyunu çok daha akıllıca oynuyor.
“Pazarlık belki haftalar sürer, belki aylar sürer, belki bu da bir yere varmaz”
Soru: Kıbrıs Türk tarafı, Tatar “çözüm bekleyebilir, tanınma da bekleyebilir, işbirliği yapalım”, “Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statünün teyidiyle masaya otururuz”, “tanınma demedim”gibi açıklamalar yapıyor. Bahsedilen çerçevede işbirliği ne kadar mümkündür?
Prof. Dr. Sözen: Bu teyidi kim yapacak? BM mi? Rum tarafı mı? Ne şekilde olacak, yazılı mı yoksa sözlü beyan mı, belli değil. İki devletin işbirliği diyor mu, o da net değil. Net olan bir şey yok. Şu anda müzakere öncesi pazarlık sürecindeyiz, resmi müzakere öncesi pazarlıklar. Resmi müzakereler başlayacaksa, o müzakerelere nasıl başlayacağız konusunda pazarlık yapılıyor. Bu belki haftalar sürer, belki aylar sürer, belki bu da bir yere varmaz. Maria Angela Holguin Cuellar, Kolombiya’daki barışla epeyi haşır neşir olmuş birisi. Jane Holl Lute’den farkı ne olacak? Göreceğiz. Hem Kıbrıs içindeki dengeleri, hem de uluslararası aktörleri Cuellar nasıl angaje edecek? Erdoğan’a, Mitsotakis’e, iki lidere direkt ulaşabilecek birinin, tercihen ABD ve AB’nin önemli aktörlerini buraya angaje edebilecek ve gerektiğinde onların da iteklemesini, cesaretlendirmesini sürecin içine taşıyabilecek profilde birisinin olması önemlidir.
“Kıbrıs’ta statüko sürdürülebilirdir”
Soru: Kıbrıs Türk tarafında pozisyon değişikliği olacak mı?
Prof. Dr. Sözen: Olmak durumundadır ki müzakereler başlayabilsin. Bunu daha önce de yaşadık. Lüksemburg zirvesinden sonra, 1998’den 2000’e iki yıl, Kıbrıs Türk tarafı “artık federasyon konuşmayız, ancak iki devletin konfederasyonunu konuşuruz” dedi ama 2000 yılında döndüler ve federasyonu görüştüler.
Kıbrıs’ta statüko sürdürülebilirdir, herkesin söylediğinin aksine. Kıbrıs’ta statüko uzun yıllardır devam ediyor ve bu kadar daha devam edebilir. Statüko statik, durağan değil, hep değişiyor. 1974’ün Kıbrıs’ıyla 1980’lerin Kıbrıs’ı aynı değil. 90’ların Kıbrıs’ıyla, 2000’lerinki aynı değil, 2023-2024’ün Kıbrıs’ı aynı değil. Ben artık İskele’ye İskelegrad diyorum – çünkü orda yaşayanların bir çoğu Rusça konuşan insanlar, Ruslar ve Ukraynalılar; gelin ne kadar konut yapıldı, orada kimler yaşıyor ve son 5-6 ayda ne tür otogaleriler açıldığına bir bakın. Bölünmüşlük devam ediyor ama bölünmüşlüğün çehresi değişiyor.
“Sıkıntı, kaynağı belli olmayan parayı buraya su gibi akıtanlardır”
Soru: Çok fazla yabancının geliyor olması, mal alması, kara para konusu, güvenlik sorunu Kıbrıs konusunun gidişatını nasıl etkileyecek?
Prof. Dr. Sözen: Bilmiyorum. Siyasi elitler, rasyonel olsa, Kıbrıs’ta iki tarafın da anlaşıp, bir yere varacakları bir çözümün, iki tarafın da uzun vadede iyiliğine olacağını görür. Kısa vadede, mal mülk hikayesi konusunda uluslararası mahkemelerde davaların pek olacağını düşünmüyorum. Ama kısa ve orta vadede Kıbrıslı Türkler, zenginler ve bu işten para kazananlar değil ama, halkın çok büyük bir kısmının bu gelişmelerden olumsuz etkileneceğini, beyin göçünün daha da hızlanacağını düşünüyorum. Uzun vadede, Kıbrıslı Rumlar da bundan olumsuz etkilenecek. Belki tazminatını alacaktır ama bu tazminat kara paranın aklandığı bir tazminat olacak belki de. Orta ve uzun vadede, her iki tarafın insanlarının da, anayurt dedikleri yerdeki köklerinin giderek zayıfladığını göreceğiz.
Kıbrıslı Rumların “yerleşik” dediği, 70li, 80li yıllarda Kıbrıs’a gelen insanların birçoğu buraya çok ciddi entegre oldular. Aslında bu insanların, ileride, Birleşik Kıbrıs’ta, bütün adaya hizmet verecek, bütün adaya faydalı olacak AB vatandaşları olması lazım. Sıkıntı onlar değildir. Sıkıntı, kaynağı belli olmayan parayı buraya su gibi akıtanlardır. AB üyeliği, Kıbrıs Rum tarafının kara para konusunu büyük oranda sonlandırmıştır. Kuzey ise, uluslararası hukuk dışında olduğu için bu gibi konularda tam bir “cennet”. Kuzeyin de, AB mevzuatı içine girebilmesinin yegane yolu Kıbrıs meselesinin çözülmesinden geçer. Kıbrıslı Rumlar, yanlarında, kendileri gibi AB müktesebatına uygun bir yaşam süren Kıbrıs Türk tarafı mı hayal ediyor yoksa kuralsız bir bölge mi? Bu yüzden, bir anlaşmaya daha yakın olmaları lazım.
“Güç paylaşımına ve işbirliğine dayalı çözüm, Kıbrıslıların ekseriyesinin lehinedir”
Soru: 2024 için son sözleriniz ne olur?
Prof. Dr. Sözen: Uluslararası anlamda çok sürprizli bir ortam var, net öngörülerde bulunmak çok mümkün değil. Kıbrıs’ta yaşayan insanların genel çıkarı için, iki tarafın ortak aklı bulması lazım. Özellikle sade vatandaşlar yani sade Kıbrıslı Türk ve sade Kıbrıslı Rum vatandaşlar açısından, iki tarafın güç paylaşımına ve işbirliğine dayalı bir çözümün, Kıbrıslıların ekseriyesinin lehine olduğu çok barizdir. Bölünmüşlüğün devamı, sadece rüyalarında bile göremedikleri kadar para kazanan çok küçük bir kesimin çıkarınadır.