1. YAZARLAR

  2. İlker Kılıç

  3. Müzakereci İle Cumhurbaşkanı
İlker Kılıç

İlker Kılıç

Müzakereci İle Cumhurbaşkanı

A+A-

2015 Nisan ayında gercekleşmesi beklenen KKTC Cumhurbaşkanı seçim kampanyası ve adaylık yarışı erken başladı. Görevdeki cumhurbaşkanının tekrar aday olup olmayacagı açıklık kazanmadan sağ cenabdan ses çıkmaması normal karşılanırken, sol cenabda anlamsız bir adaylık yarışı sürmektedir. Halbuki bu sefer ilginç olan ve gözardı edilen husus seçim kampanyası ve adaylık startını Müzakereci  Kudret Özersay’ın vermiş olmasıdır. Ana görevi, muhatabı ile birlikte, 11 Şubat 2014 Ortak Bildirisinde öngörülen çözümü sağlamak olan bir müzakerecinin şimdiden KKTC cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini açıklamış olması KKTC cumhurbaşkanı seçimine kadar çözüm olmayacağının kaynaktan beyanıdır. Müzakerecinin verdiği mesaj açıktır, ben cumhurbaşkanı olmadan çözümün önü açılmaz diyor. Elbette her aday çözüm için iddialıdır ama çözümü müzakere etmekte olan müzakerecinin bu iddiasının mesnedinin ne olduğu da ilgi konusudur. Müzakerecinin cumhurbaşkanlığına soyunması kendini müzakereci atayan Türkiyenin bilgisi ve onayı dışında gerçekleşmesi  olağan değildir. Bu tesbitten hareketle müzakerecinin olası adaylığının bireysel bir seçenek değil cözüm süreci ile bağlantılı başka bir planın parçası olabileceği ihtimali yüksektir. Bu yazının amacı muhtelif ihtimalleri göz önünde bulundurarak  ‘seçim ve çözüm’ tartışmalarına ışık tutmaktır.

KKTC cumhurbaşkanı ayni zamanda BM himayesindeki cözüm arayışında görüşmeci olagelmiştir. Seçimle çözüm arasındaki bağlantı bu noktadadır. Önceleri toplum lideri sıffatı ile gidilen görüşme masasına şimdilerde özellikle Eroğlu KKTC  cumhurbaşkanı sıffatı ile oturduğuna  bizzat kendisi vurgu yapmaktadır. KKTC cumhurbaşkanı makamı dünyaca tanınmıyor. Dünyaca tanınmış Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanını da Türkiye tanımıyor. Bu karşılıklı tanımama , muhatap almama durumları bir yanda görüsmelerde ilerleme kaydedilmesininin önünü kapatmakta öte yanda Kıbrıs Sorunu ile bağlantılı uluslararası ilişkilerde birçok tıkanıklıklar yaratmaktadır. İkinci neden de BM özel temsilcisi yokluğunda Eroğlu ve Erdoğanın ‘iki devletli çözüm’ talebini ileri götürmeleri sonucu görüşmelerin  BM parametreleri dışına itilmesi ve 11 Şubat 2014 Ortak Bildirisinde öngörülen ‘iki toplumlu çözüm’ den uzaklaşmalarıdır. Tıkanıklığın bu ikinci yönü belki Norveçli Eide’nin BM özel temsilcisi atanması ile aşılacaktır. Tıkanıklığın birinci yönünün açılabilmesi bir ihtimal KKTC cumhurbaşkanı seçim süreci ve sonucuna bağlanabilir.

Dörtlü veya beşli konferans yoluyla cözüme ulaşma süreci başlamıştır

Kıbrıs Sorununa cözüm sürecinin ana hatlarıyla iki boyutu vardır, İç Boyut ve Dış Boyut. İç boyut iki toplumun anlaşarak BM parametreleri çerçevesinde bir Kıbrıs Devletini yapılandırmaktır. Dış boyut ise iki toplumun üzerinde anlaştığı çözümün üç garantörler tarafından onaylanması ve Kıbrıs kuruluş antlaşmalarının gerekli değişiklikler yapılarak üç garantör devlet ve ortak Kıbrıs Devleti tarafından imzalanmasıdır. 1977-1979 Doruk Antlaşmaları temelinde başlayan ve bugüne kadar süregelen toplumlararası görüşmelerde, 2004 referandumunda da saptandığı gibi, sonuç alma bir yana, gözle görülür elle tutulur bir yakınlaşma da sağlanmış değildir.  11 Şubat 2014 Ortak Bildirisiyle resmen başlayan süreç öncekilerden farklıdır. Eski süreçte önce iki toplumun anlaşıp sonra üç garantör devletin devreye gırmesi sözkonusuyduç Yeni süreçte ise görüşmelerin üç garantörlerin de devreye girmeleriyle dörtlü veya beşli konferanslarla sonuca götürülmesidir. Bu sürecin başlatılabilmesi ve ileri götürülebilmesi için yukarıda değinilen karşılıklı tanınmama ve muhatap alınmama durumlarından kaynaklanan tıkanıklığın ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Anastasiadis  İnsiyatifi

Kaynağı ve perde arkası pazarlıklar konusunda bilgi olmasa da Anastasiadis İnsiyatifi olarak adlandırılan girişim bu tıkanıklığın giderilmesini amaçlamaktadır denilebilir.  Anastasiadis daha cumhurbaşkanı seçilmeden , seçilmesi halinde görüşmelerin Kıbrıs Cumhuriyeti ve KKTC cumhurbaşkanları arasında değil, tarafları temsilen atanacak Müzakereciler arasında sürdürüleceğini açıklamıştı. Nitekim, seçilmesinin akabinde  17 Temmuz 2013 tarihinde Kıbrıs Rum Ulusal Konseyi  Andreas Mavroyiannisi müzakereci olarak atadı. Müzakerecinin cumhurbaşkanı Anastasiadis tarafından atanmadığı ve cumhurbaşkanını temsil etmediği açıkca duyuruldu. Türk Tarafını temsil edecek müzakereci olarak Kudret Özersay ise Ortak Bildirinin imzalanmasından hemen ardından  atanmıştır. Dönemin TC Dışişleri bakanı Davutoğlu’nun bir günlüğüne olsa da Kıbrıs’a gelerek müzakerecinin atanmasında isbatı vücut teşrif etmeleri müzakerecinin KKTC veya KKTC cumhurbaşkanı tarafından ve onları temsilen değil, tanınmış devlet Türkiyeyi de  içeren ‘Türk Tarafı’ yetkililerince ve onları temsilen atandığının teminatı niteliğindeydi. Bu işlemler sonunda hala Anastasiadisi cumhurbaşkanı olarak tanımayan Türkiye,  Kıbrıslı Rum müzakereciyi resmen tanımış ve Ankarada ağırlamıştır. Eroğlunu KKTC cumhurbaşkanı olarak tanımayan Yunanistan ve İngiltere de Kıbrıslı Türk müzakereciyi resmen tanımışlar, Atina ve Londra’da ağırlamışlardır. Dörtlü görüşmelerde Kıbrıs’ın taraflarca tanınmayan cumhurbaşkanları tarafından değil de tarafların tanıdığı müzakereciler tarafından temsiliyetleri  o noktadaki tıkanıklığın bir dereceye kadar kaldırılmasını sağlayabilmiştir.

Tanınmış müzakerecinin ayrıcalığı

KKTC cumhurbaşkanı seçimine dönersek, aday olabileceğini açıklayan müzakereci Kudret beyin aday olurken müzakereci görevinden ayrılıp ayrılmayacağı önemli bir ayrıntıdır. Ayrılması gerekir konusunda herhangibir yaptırım, kural ve yasa olduğu bilinmemektedir. Ancak, şu veya bu nedenden dolayı ayrılırsa diğer adaylardan herhangibir farklılığı olmayacaktır. İkinci önemli ayrıntı ise Özersay seçime katılır ve kazanırsa Müzakereci  görevinden ayrılıp ayrılmayacağıdır. Ayrılırsa herhalde konumu Eroğlunun  şimdiki konumundan farklı olmayacaktır. Ayrılmaması ve hem müzakereci hemde cumhurbaşkanı makamlarını tek vücut olarak uhdesinde taşıması halinde çözüm süreci çok daha başka safhalara girebilir. Böyle bir niyet ile önceden tanınmışlık sıffatı taşıyan Özersay’ın gerek adaylığı gerekse seçimi kazanması diğer adayların seçilme arzularına kıyasla çok daha büyük ve bir gerçek oyun  ‘big real game’ olarak öne çıkmaktadır. Önceden tanınmış makam statusüne sahip olmayan adayların seçim kazanmaları halinde cumhurbaşkanlığı makamının tanınmazlığı aynen devam edecektir. Hem cumhurbaşkanı hem de müzakereci sıffatlarını tek vücut halinde uhdelerinde tutabilmeleri mümküm değildir.  O ayrıcalık Müzakereciye aittir.

Özersay cumhurbaşkanı olursa Anastasiadis de müzakereci olur mu?

Müzakerecinin cumhurbaşkanı seçimini kazandığını ve iki görevi de üstlendiğini varsayarsak  diğer hesaba katılması gereken Kıbrıs Rum tarafının tepkisinin ne olabileceğidir. Çeşitli olasılıklar içeriside ya durumu protesto edip çekilecekler ya da Türk Tarafı yaparsa biz neden yapmayalım pozisyonuna girebilirler. Müzakereci ile cumhurbaşkanı tek vücutta teşekkül ederse neden cumhurbaşkanı ile müzakereci de tek vücutta teşekkül etmesin. Ve neden Kıbrıs Rum Ulusal Konseyi Anastasiadis’i müzakereci olarak atamasın ? Belki bir uç düşünce veya hatta hayali bir senaryo olarak kaale alınmasa da müzakereci Kudret beyiın cumhurbaşkanı seçilmesi durumunu takiben  cumhurbaşkanı Anastasiadisi  Ankarada, cumhurbaşkanı Özersayı da Atinada görebilirizi.

Seçim kazanmanın garantisi tek adaylı seçimdir

Tanınmayan KKTC cumhurbaşkanı ve tanınan müzakereci görev ve makamlarını uhdesinde taşımak niyetiyle seçime girme kararı alırsa Kudret Özersay’ın böylesi bir girişimi kendi başına gerçekleştirmesi ihtimali yok denecek kadar azdır. Türkiyenin atamasıyla uluslararası tanınmışlık statüsü kazanan müzakerecinin cumhurbaşkanı secimininde olası bir hezimete ugraması ne kendisinin nede Türkiyenin yararına olamaz. Böyle bir plan sözkonusuysa müzakerecinin seçimi kazanacak olması adaylığının ön şartı olur.  Seçim kazanılmasının garantisi ya seçim sandığı yolsuzluğundan ya da tek adaylıktan geçer. İlki 1973, ikincisi 1980 ve üçüncüsü 2000 seçimlarinde bu toplum o süreçleri yaşamiştır. Bundan sonra yaşayabileceği  de ihtimal dışı bırakılamaz. Kıbrıs Sorunundaki gelismelerde her olasılık mümkündür ve herşey mubahtır.  Seçimi kazanma şansı yok ise  müzakereci Kudret beyin seçime katılıp kaybetmesi durumunda ‘istenmeyen’ müzakereci  konumuna düşecek, itibar kaybedecek ve gorevinden ayrılması  kaçınılmaz olacaktır. Açıkca söylenmese de Türkiye tarafından ve bir yerde Türkiyeyi  temsilen müzakereci  olarak atanan Özersay’ın  bu görevi tehlikeye atmasına veya makamın itibarını düşürmesine Türkiyenin göz yumması veya  müsaade etmesi  beklenemez. Bu gerekcelerle eğer müzakereci  cumhurbaşkanlığına adaylığını ilan ederse kazanması için gerekli olan hazırlıklar da yerli yerindedir . Bu yazıdaki değerlendırmeler sayın Özersayın kisilıgı üzerinden değil müzakereci sıffatı  üzerınden yapılmaktadır. Eğer 2015 seçimine kadar müzakereci görevine başkaları talip veya tayin olursa -belki de olmalıdırlar- değerlendirmeler aynen onlar için de geçerlidir.

Sonuç – eğer anlamlı bir seçim gerçekleşecekse

İki cumhurbaşkanının hala devrede olmaları hasebi ile müzakereciler arasındaki görüşmelerin tıkanması  uluslararası siyasi ve güvenlik ilişkilerinde de önemli tıkanıklıklara sebep olmaktadır.  Bu ilişkilerde Türkiyenin NATO üyeliği, Kıbrısın da AB üyeliği nedeniyle  ellerinde tuttukları  veto haklarını kullanma veya kullanma tehditi  sonucu NATO-AB işbirliği, Türkiyenin AB üyelik süreci ve Kıbrısın olası NATO ile Barış için ortaklık müracaatı sekteye uğramaktadır. Dış güçler bu durumdan zarar görmekte  ve rahatsızdırlar. Kıbrıslı Rum ve Türklerin ellerine gecen fırsatları kullanarak bir Kıbrıslı çözümü yakalamaktaki başarısızlıkları dış güçlerin toplumlararası görüşmelere  müdahalesini ve mudahil olmasını getirmiştir. Şu anda dörtlü konferans olarak cereyan eden sürecin sonunda ortaya çıkabilecek  ve belki de Kıbrıslılara empoze edilebılecek bir cözüm şeklinin Kıbrısın başına selamet mi yoksa felaket mi  getirebileceği bu yazının konusu dışında olmakla beraber bu yazının konusu olan 2015 KKTC cumhurbaşkanı seçim kriterlerinin 2005 ve 2010 seçimlerinden çok farklı olabileceği ihtimali gerek adaylık gerekse seçim gündemini tesbitte hesaba katılmalıdır, tabi eğer anlamlı bır seçim gerçekleşecekse.

Bu yazı toplam 3250 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar