Müzakerelerin askıya alınması “küçük” bir kriz...
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs özel temsilcisi Eide bir Norveç gazetesine verdiği demeçte müzakerelerin askıya alınmasını “küçük bir kriz” olarak niteledi.
Kuşkusuz Eide’nin de belirttiği gibi Kıbrıs’ın etrafında yaşanan krizler bizim zaten ilerleme sağlanamayan görüşmelerin askıya alınmasından çok daha büyüktür. Çünkü Ortadoğu’da ateş yanıyor. Her yer kan içinde. Suriye, Irak, Filistin’de İsrail saldırıları sürüyor. Lübnan için için kaynıyor. Mısır darbeden sonra duruldu gibi görünüyor ama o da her an patlamaya hazırdır.
İşte böyle bir coğrafyanın çok yakınında bulunan bizim bu küçücük cennet adamızda ise kan akmıyor ama çözüm de gelmiyor. Çatışmayı çok rahat öğrenen ve uygulayan Kıbrıslılar, Türkler ve Rumlar, barışmayı beceremiyor.
Kimsenin acelesi yok. Rum tarafı tanınmış bir devlet olmanın avantajlarını tepe tepe kullanarak ülke nimetlerini kendi tarafına çekiyor. Türk tarafı da “aldım, kabul ettim, benimdir” mantığıyla ülkenin elinde tuttuğu toprağını geri vermemek için direniyor.
Bu mentalite ne çözüm getirir, ne de barışı sağlar.
“Zamana oynamak ve kendince uygun ortamın oluşmasını beklemek” yıllardır iki tarafın da başvurduğu yöntemdir. Ama bu ne ülkemize, ne de halklarımıza bir kazanç sağlamadı. Aksine taraflar gün geçtikçe birbirlerinden daha da uzaklaştılar. Sorunlar daha da derinleşti. Doğal olarak iki tarafta da yaşam devam ettiği için inşaatlar da devam etti, bu da toprak ve mülkiyet konularını iyice karmaşıklaştırdı.
Zamana oynama taktiği halkları bıktırdı, ama liderler hala bıkmadı. Eski yemeği pişirip pişirip önümüze koyuyorlar.
Evet bölgemiz ateş çemberidir. Bu kriz çok büyüktür. Hele insan doğrayan kelle avcılarının oluşturduğu terörist IŞİD tehdidi herkesi ürkütüyor.
Ama bizim için asıl kriz kendi ülkemizde 2004 yılında yaklaştığımız çözümü, 2014 yılında hala elde edemememizdir.
2004’ten sonra görüşme sürecinin yeniden başladığı Eylül 2008-Şubat 2010 Talat-Hristofyas arasında sağlanan ilerlemenin, ne Nisan 2010- Mayıs 2012 Eroğlu-Hristofyas, ne de Şubat 2014’den bugüne Eroğlu-Anastasiadis arasında sağlanamaması ve bugün görüşmelerin kesilmesi bizim için büyük bir krizdir.
Yanlış anlaşılmasın krizin büyüğü görüşmelerin askıya alınması değil, Eroğlu’nun liderliğinde görüşmelerde en küçük bir ilerleme sağlanamaması bir yana, Talat döneminde sağlananlardan da geriye gidilmesidir.
Asıl büyük kriz budur. Bu anlamda Eide’nin görüşmelerin askıya alınmasını küçük bir kriz olarak nitelemesi doğrudur. Çünkü bu diplomatik girişimlerle kısa sürede aşılabilir. Ama görüşmelerde hiçbir ilerleme sağlanamaması krizi bu liderlerle aşılamaz.
***
UBP bir ayı aşkın bir süredir sanki aday değilmiş gibi Eroğlu’nun yeniden aday olması için girişim yapıyor.
Neden Eroğlu?
Önceki gün UBP’nin Lefkoşa Milletvekili ve İlçe Başkanı Faiz Sucuoğlu bir TV programında nedenlerini anlattı. Anlattıkça da coştu.
“Eroğlu çok tecrübeli, çok birikimli, partinin her kademesinde görev yaptı. Bakanlık, yıllarca Başbakanlık yaptı. Sürekli halkın içindedir. 5 yıllık görev süresinde çok başarılı bir görüşme süreci geçirdi. Masadan kalkmadan hiçbir konuda taviz vermedi.”
Başarıyı gördünüz mü?
5 yıl masadan kaçmadan hiçbirşeyi kabul etmedi.
Kusura bakmayın beyler. Rahmetli Denktaş 40 yıl masada oturdu ama hiç birşey kabul etmedi. Sonunda 80 binler sokağa indi. Halk kendi önünü kendi açtı ve ülkeyi 2004 referandumuna götürdü. Referandumdan % 65 evet çıkardı. Maalesef Rum toplumu liderleri tarafından doğru yönlendirilemediği için hayır diyerek o aşamada çözümü istemedi.
Rahmetli Denktaş’la beraber ‘Hayır’ kampanyası yürüten Eroğlu da “Allah Rumlar’dan razı olsun” dedi.
Başarının ölçütü halkı çözüme hazırlamak ve çözümü yakınlaştırmaktır. Kıbrıslı Türkler 2004’de tercihlerini çözümden yana yaptılar. Bugün bu oran 2004’den çok daha fazladır.
Bu anlamda marifet masadan kaçmadan çözümü engellemek değil, bir an önce Kıbrıs sorununu çözmektir.