Müzakerelerin zemini olarak Güven Yaratıcı Önlemler
BM öteden beri Kıbrıs sorununun çözümünde Güven Yaratıcı Önlem’lerin önemini vurgulayarak taraflardan karşılıklı güvensizliği giderecek somut adımlar atmalarını bekliyor. Bu beklenti, hem BM Barış Gücü misyonunun Kıbrıs’taki varlığı ve uluslararası toplumun Kıbrıs sorununa dönük yaklaşımıyla hem de Kıbrıslıların gerçek çıkarlarıyla örtüşüyor.
Taraflar arasında güven ortamı oluşmayınca, müzakerelerde adım atılması, çözüm için siyasi irade gösterilmesi, işbirliği gerektiren konularda harekete geçilebilmesi ve yaşanan zorlukları aşacak yeni modellerin konuşulması oldukça zorlaşıyor.
Güven ortamı yoksa, başlatılması başarıldığında bile müzakerelerin bir sonuca ulaştırılmasının herhangi bir garantisi bulunmamaktadır.
GYÖ’ler gününümüzde, yukarıdakileri de içermekle birlikte, bunların ötesinde bir işleve ve anlama sahiptir: Müzakerelerin başlatılmasına zemin hazırlamak! Bu nedenle, içinde bulunduğumuz koşullarda GYÖ’ler, taraflardan herhangi birinin yeni bir pozisyon almasının ötesinde anlamlara sahiptir.
İkibinüç yılında, KıbrıslıTürk toplumunun, gerek Annan Planına, gerekse AB üyeliğine sunduğu muazzam destek nedeniyle Yeşil Hat üzerinde kurulu barikatların varlığını, yani bölünmeyi katı fiziki engellere dayanarak sürdürme olanağı kalmamıştı. Bunun ötesinde toplumlararası ilişkilere fiziki engel koyma siyaseti meşruiyetini yitirmişti.
Bu nedenle iki bölge arasında insan geçişlerine izin verilmiştir.
Barikatların açılmasına karar verenlerin aklının en uzak köşesinde bile ‘iki taraf arasında güven oluşturma’ amacı yatmasa da, süreç içinde bu adım, ardından gelen irili-ufaklı onlarca başka adımın sessizce atılmasına zemin hazırlamış ve Kıbrıs’ta karşılıklı kabul edilebilir bir barışın elde edilmesi güçlü bir zemin kazanmıştır.
Bunun ötesinde, yeterli olmasa da, iki bölge arasında oluşan ekonomik ve siyasal bağımlılık, hem Kıbrıs sorununun çözümü hem de çözüm sonrasında siyasal istikrarın sürdürülmesi için ciddi olanaklar sunmaktadır.
Müzakerelerin resmen başlamadığı bir ortamda iki tarafın, en azından Annan Planı sürecinden başlamak üzere ortaya koydukları bazı resmi tutumları ve bunların sonuçlarını hatırlamakta fayda vardır.
Mesela KıbrıslıRum tarafı, güvensizlik ortamının da beslediği bir alışkanlıkla, GYÖ’ler konusunda oldukça ketum bir tutum takınmış, muhtemel bazı olumlu iyiniyet girişimlerini ‘acaba bu adım KKTC’nin tanınmasına yol açar mı?’ korkusuna kurban etmiştir. Cesaretle dile getririlen bazı GYÖ’lerin uygulanmasına yönelmek mümkün olmamış, bu nedenle muhtemel olumlu etkileri heba edilmiştir.
Bazı durumlarda ise, kamuoyunda konuşulan GYÖ’lerin kuzeyde ekonomiye katkı sağlayacağı ve bu nedenle güneyin zarar göreceği ya da KıbrıslıTürkler arasında ayrılıkçı eğilimin güç kazanacağı varsayılarak uygulanmasından kaçınılmıştır.
Mevcut gerçeklikler bu korkuların hiçbirinin anlamlı olmadığını gösteriyor. En başta BM ve AB olmak üzere, uluslararası toplumun neredeyse tüm unsurları Kıbrıs’ta bölünmeyi ve ikinci bir devleti kabul etmeyeceklerini açıklamaları, bölünme karşısında ciddi garantiler sunmaktadır. Sadece AB üyeliği ve Kıbrıs’ın üyeliğe Katılım Andlaşması bile bu korkuların alamsız olduğunu anlamaya yeterlidir. Bazı GYÖ’lerin uygulanması durumunda Kıbrıs’ın kuzeyinin haksız rekabete dayalı avantajlar elde edeceği tezi ise, GYÖ’lere yeterli ilginin gösterilmemesini izah etmiyor. Bunun başlıca nedeni ise AB’nin elinde bu haksız rekabeti engelleyici enstrümanların var olduğu gerçeğidir.
KıbrıslıTürk tarafı ise, KıbrıslıRum toplumunun Annan Planına verdiği hayır oyunun KıbrıslıTürkleri uluslararası bir aktör durumuna getireceğini, KıbrıslıTürkler’in uluslararası hukuk hilafına olsa da siyasi adım atabileceklerini ve Kıbrıs Cumhuriyeti organlarının bypass edilebileceğini varsayarak anayasal meşruiyet arayışına girmekten sürekli kaçınmıştır. Tanınma konusunda ‘istemem ama yan cebime koy’cular yanında işi maceraya vurup, KıbrıslıRumların Annan Planı’na verdikleri hayır oyunu iki ayrı devlet talebine gerekçe yapmaya kalkışanlar bile olmuştur.
Yukarıdaki temel yanılsamalar dışında, KıbrıslıTürk tarafının GYÖ’ler konusunda da iyi bir karneye sahip olmadığı ortadadır. Mesela Lefkoşa’da ihtiyaç olmasına rağmen niye yeni bir kapı açılmıyor?
Kapalı Maraş’ta BM Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen hem barışsever KıbrıslıRumları bile hayal kırıklığına uğratan hem de ulusararası toplumla çatışmaya yol açan tutumlarda niye hala daha ısrar edilmektedir?
Erdoğan’ın müzakere masasını işaret etmesinin ardından Pile provakasyonu niye peydahlanmıştır?
KıbrıslıTürk tarafının, çözüm süreci bir yana, karşılıklı güven tesis etmeye bile hazır olmadığı bir gerçekliktir.
Crans Montana’da iplerin kopmasndan sonra yeniden sahnelenen ‘iki devletli çözüm’ ya da bu anlama gelecek şekilde sunulan ‘egemen eşitlik’ talebi Kıbrıs sorununu kilitlemiş durumdadır.
Bu kilitlenme, Erdoğan’ın doğru yönde attığı bazı adımlara rağmen hala kırılamamıştır. Bu nedenle Uluslararası toplumun bu kilitlenme içerisinde boşa kürek sallamak istemediği anlaşılmaktadır.
Uluslararası toplumun, GYÖ’ler konusunda şimdiye kadar ketum davranan KıbrıslıRum tarafından bir açılım beklentisini, hem iki taraf arasında güven oluşturmak amacıyla hem de müzakereleri başlatmaya olanak sağlayacak bir ortamla ilişkilendirmesi oldukça mantıklı bir olasılıktır.
Bu nedenle, seçim kampanyasından itibaren ‘Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümü’yle ilgilendiğini vurgulamaya özen gösteren N. Hristodulidis’in, şimdi 14 maddelik GYÖ’ler paketi hazırlamakta olduğunun basına yansıması çok ciddi ve olumlu bir gelişmedir.
İçeriğinin henüz tam olarak belli olmadığı anlaşılan bu paketin basına sızdırılmasının aşağıdakiler başta olmak üzere, belli başlı bazı amaçlarla yapıldığı anlaşılmaktdır:
- Hristodulidis yönetimi yüzünü BM, AB ve tümüyle uluslararası topluma dönerek, onların önemli bir beklentisini gerçekleştirmeye, bu yönde adım atmaya hazır olduğu mesajını vermektedir. Deyim yerindeyse uluslararası toplumla işbirliği yapmaya hazır olduğunu bildirmektedir.
Böyle bir tutum, Hristodulidis için oldukça mantıklı bir eylem çizgisidir. Aksi halde, uluslararası toplumun dayanışmasımı talep ederek Kıbrıs sorununun çözümü için gereğini yapmaya hazır olduğunu vurgulayan bir lider olarak bu adımları atmaktan kaçınmasını nasıl izah edecekti?
- Hristodulidis, bu adımları atmaya hazır olduğu mesajını verirken, ayni zamanda uluslararası toplumu, müzakerelerden çekilen ve geri dönmek için kimsenin makul bulmadığı şartlar ileri süren KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye üzerine yönlendirmiş olmaktadır.
Yani Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafını atış hedefine koymaktadır!
Öncelikle, patron olarak Türkiye’den yanıt beklenmektedir!
Zaten Pile provokasyonunun ve bununla bağlantılı diğer mırıldanmaların nedeni de büyük olasılıkla bu beklentiyi boşa çıkarmaktır.
- Hristodulidis yönetiminin, GYÖ’ler Paketi hakkında ön bilgi sunarak KıbrıslıRum kamuoyunu yeni döneme hazırlamaya çalıştığı söylenebilir.
Bu amaçla girişeceği çabanın odak noktasında, cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan siyasi ittifak yer almaktadır.
‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarından bahsetmesi bu nedenle anlamlı ve isabetli görünüyor.
Hristodulidis’in ittifak yaparak birlikte seçim kazandığı grupları ikna etme çabasında başarılı olması tüm Kıbrıs’ın yararlanacağı bir sonuç üretecektir. Bu nedenle ona ‘ama’sız destek vermek Kıbrıs’ta çözüme destek vermek anlamındadır.
Zaten, Akel ve çözüm yönünde çaba harcayan diğer grupların bu desteği vermekten kaçınması için ortada herhangi bir neden bulunmamaktadır.
- Hristodulidis yönetiminin paketinde yer aldığı belirtilen bazı önlemler, bilinçli sunulduğu kesin olmasa da Kıbrıs’ta çözüm ve barış sürecinin toplumsal tabanını genişletmeye ve toplumlararası yakınlaşmaya hizmet ettiği için oldukça anlamlıdır. Bunlardan en önemlisi, ebeveynlerden birinin Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip bir KıbrıslıTürk, diğerinin ise T.C kökenli bir kişi olan evliliklerden doğan kişilerin Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edilmesi yönündeki düşüncedir.
Hristodulidis’in GYÖ paketine, müzakerelere geri gönme kararını verdikten sonra, KıbrıslıTürk tarafının da uygun araçlarla karşılık vermek için hazırlık yapması gerekiyor.
Her ne kadar da, bahsi geçen GYÖ’ler tek yanlı uygulanma özelliğine sahip olsa da ilgili kamuoyunun desteğinin devamı için benzer karşılıkların verilmesi önem taşıyor.
Hristodulidis yönetiminin, çalışmalarını tamamlayarak GYÖ’ler paketini açıklamasını beklemek ya da talep etmek tüm Kıbrıs siyasi güçlerinin ilgi alanına giren bir konudur. Daha da önemlisi, Kıbrıs’ın kuzeyinden de GYÖ’ler paketine destek sunulması, müzakerelerin başlatılması ve çözüm yönünde ivme sağlayacağı için anlamlı olacaktır. Ayrıca, bahsi geçen önlemlere destek verilmesi Hristoduldis’i benzeri başka yararlı adımları atmaya teşvik edeceği için de gereklidir.