Naci Talat’ın bugüne ışık tutan mesajı
Kıbrıs’ın kuzeyinde giderek daralan bir siyaset alanı var. Daralıyor, çünkü ‘yönetim’ erki gittikçe Ankara’nın eline geçiyor.
Para birimimiz yok. TL ile Türkiye’ye bağımlıyız.
Posta kodumuz yok. ‘Mersin-10’ ile Türkiye’ye bağımlıyız.
Kod numaramız yok. Telefonda Türkiye’ye bağımlıyız.
Güvenlik mi? Tamamen Türkiye’ye bağımlıyız.
IP’miz yok. İnternette Türkiye’ye bağımlıyız.
Havaalanımız yok. Türkiye’den gelen firmaya bağımlıyız.
Havayolumuz yok. Türkiye sermayeli özel şirketlere bağımlıyız.
Borularla su geldi. Çeşmeden akacak her damla için Türkiye’ye bağımı olacağız.
Elektrik eli kulağında. Türkiye’ye bağımlı olacağız.
Belediyelerimizin çoğunun eli mahkum. TC Yardım Heyeti’ne, yani Türkiye’ye bağımlıyız.
Bu liste daha da uzar gider…
***
Kıbrıs sorununda hava yeniden ‘negatif’e döndü.
Karamsarlık var.
İşsiz gençler umut ışığı bulamıyor.
Uygulanan ekonomik model nedeniyle üretici keyifsiz, birçok insan borç batağına saplanmış durumda.
Orta sınıfın alım gücü sürekli geriliyor.
Ortam hoş değil özetle…
İnanlar mutsuz, gergin, kırgın, küskün…
Peki ama ne yapmalı?
***
Kıbrıslı Türklerin yetiştirdiği efsanevi siyasetçi, merhum Naci Talat’ın 10 Mart 1976 tarihinde Yenidüzen’de yazdığı bir makale var. Zaman zaman böyle ‘umutsuzluk’ ortamlarında köşemde yer veriyorum bu yazıya… Zira bu günlere de ışık tutacak bir içeriğe sahip…
Naci Talat sıcak savaş ortamından yeni çıkmış, göç etmiş, perişan haldeki toplumun o günlerde yaşadığı sıkıntılardan ‘nasıl çıkılacağı’ açmazına şu ifadeyle yanıt veriyordu: “Halk kendini kurtaracak!..”
Bakın Naci Talat ne diyor:
“(...) Politik hedeflere ancak politik mücadelelerle ulaşılır. Özünde politik yanı olmayan mücadeleler yalnızca bazı ekonomik ve sosyal çıkarlar sağlamaya yeterlidir. Fakat sağlanan bu tür çıkarlar da uzun ömürlü olmazlar. Düzenin bastıran kuralları içinde korunmaları oldukça zordur. Mesela işçilerimizin sağladığı 3-5 şilinlik bir ücret artışı ete, patatese, şekere ve otobüs ücretlerine getirilen bir zamla etkisini yitirir, işçinin günlük yaşamını düzenlemede artık bir işe yaramaz. İşçilerimiz yeni baştan bir 3-5 şilinlik artış daha sağlamak için mücadeleye koyulur. Ve bu sürüp gider. Ama işçi sınıfımız, kendi insanca yaşama çizgisinin sürekli altında tutan bu düzeni değiştirmeyi politik bir hedef olarak benimser ve ağırlığını koyarak değişmesini sağlarsa, işte o zaman elde ettiği haklar ve sağladığı çıkarlar korunmuş olacaktır. Aynı şey, bütün yıl çalışıp da alın terinin karşılığını bile alamayan üreticilerimiz için de masa başında dirsek çürütüp ömür tüketen memurlarımız için de söz konusudur.”
--
“Politik mücadeleler politik (siyasal) partiler arcılığıyla verilir. Siyasal partiler de dayandıkları, çıkarlarını savundukları sınıf ve zümrelerin karakterlerini taşırlar. Her parti, hizmet ettiği sınıf ve zümrelerin çıkarları doğrultusunda bir politika izler. Bu itibarla yoksul halkın bilinçli olarak, sermaye sınıfının toplumdaki bir avuç azınlığın çıkarlarını savunan, onların lehine çalışan bir düzenin bekçiliğini yapan siyasal partileri desteklemesi söz konusu değildir. Halk bu tür partileri aldatıldığı, gerçek niyetlerini kavrayamadığı için destekler.
--
“(...) Toplum sorunlarına ve politik meselelerimize karşı halkta uyanan bilinç muhalefet partilerinin, bu arada özellikle CTP’nin güçlenmesine ve toplum yaşamında ağırlıklarını hissettirmesine yol açmıştır. İşçilerde ve köylülerde uyanan bilinçlenmenin kökleşmesi ve kendini siyasal hayatta hissettirmesi toplumumuzun önünde aydın ufuklar açmaktadır. Bu uyanış ve bilinçlenme bugüne dek her türlü baskılara göğüs gererek mücadele saflarını pekiştiren yeni düzen savaşçılarına umut ve cesaret vermektedir. Halkın bu uyanışı, kendini kurtarma yoluna girdiğini göstermektedir.
Evet HALK KENDİNİ KURTARACAKTIR.”
***
Halk kendini kurtaracak elbette bir gün…
Marifet, halkın gücünü toparlayabilmekte ve o güçle gereğini yapabilmekte…