1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Nalan Canbulat ile öğretmenlik ve emeklilik…
Nalan Canbulat ile öğretmenlik ve emeklilik…

Nalan Canbulat ile öğretmenlik ve emeklilik…

Devlette ve özelde heyecanla geçen 40 yıllık öğretmenlik ve emeklilikte klasik araba ve tango merakı…

A+A-

Tayfun Çağra

Nalan Canbulat, devlette ve özelde toplam 40 yıllık öğretmenlik hayatından sonra şimdi torunlara adamış zamanını… Torunlar olduktan sonra heyecanla yaptığı öğretmenliği ve heyecanla anlattığı o yılları torunlar için bırakmış… Hafta içi zamanını eşi İlker hocayla birlikte torunlara harcıyorlar ama klasik araba ve tango meraklarını hafta sonlarını ihmal etmiyorlar… Klasik arabada ödülleri var, Kıbrıs’ın güneyinde katıldıkları yarışlar ve ödüllerine ekledikleri ödülleri var. Nalan öğretmenin anlatımından öğretmenlik yıllarının da şimdiki emeklilik yıllarının da dolu dolu geçtiği anlaşılıyor… Sohbetimizi Gönyeli’deki evlerinde, heyecanla sohbetimize katkı koyan eşi İlker Canbulat hocayla birlikte yaptık.

,e1-052.jpg

Sizi tanıyalım önce, nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz?

Adım Nalan, doğduğum dönemde soyadım Ballı’ydı. Gönyeli doğumluyum.  Babam mücahit, annem ev hanımı, beş çocuğun bir tanesiydim;  5 kardeşim vardı. Annem ve babam ileri görüşlü ve hepimizin okumasını istediği için bütün kardeşlerim ve ben de okuyup birer meslek sahibi olduk o zorlukların içinde.

Kardeşleriniz neredeler?

Kardeşlerimin hepsi burdadır.

Gönyeli’de mi; yoksa Kıbrıs’ın farklı yerlerinde…

Bir tanesi Karşıyaka’da, geriye kalan dördümüz de burdayız. Gönyelide’yiz. Daha önce İngiltere’deydiler, işte Alaniçi’nde, Mağusa tarafındaydılar ama hepimiz toplandık, burdayız yani.

e2-041.jpg

İLK OKUMA YILLARI

Anneniz, babanız…

Annem, sıkıntılı bir dönem atlattık, felç geçirdi, şimdi iyidir. Babamı 1999’da kaybettik. Mücahit hastalığından; mücahitlikte astım olduydu, o devam etti ve toparlayamadı ve vefat etti.

Peki eğitim yıllarınıza geçelim isterseniz, ilkokul, orta okul…

O dönemde annem babam okumamız için sürekli bizleri teşvik ediyorlardı, biz okumadık, siz okuyunuz bari gibisinden. Abim Üniversiteyi kazandı, Türkiye’ye gitti tam o olaylarda, 74’ün hemen arkasından. Benim lise ve ortaokul hayatımda abimin okuduğu okullarda okumamı isterdi babam. Yani kızlı erkekli karışık okumamızı isterdi hep ve Gönyeli’den ilk karışık okula giden da benim o dönemde. Bayraktar Ortaokulu’na… Bayraktar Ortaokulu o dönemde A – B olarak ayrılırdı, şimdi Belediyeler Birliği’nin oradaki Bayraktar A’da okudum. Oğuz Kusetoğlu da Müdürümüzdü o dönemde. Ordan çıktıktan sonra yine babam Lefkoşa Türk Lisesi’nde okumamı istedi, ben de, tabi artık kendimi bulmaya başladığımda tercihimi babama söyledim ve Lefkoşa Türk Lisesi’nde okudum. 76 mezunlarındanım. Akabinde o dönemlerde komşumuz vardı Pembe hocanım; öğretmendi. Annem hep öyle “Pembe hanım gibi öğretmen olmanı isterim annem, öğretmen olursan çok sevinirim annem” öyle kulak doldurucu güzel sözlerle beynimi yıkardı sürekli… Okula gidip gelirken hep bunları söylerdi. O dönemde sınavlar yapılırdı, sınavlara da 800 kişi katılmıştı Öğretmen Koleji’ne ve 33 kişi alındıydı. Onların arasında 3. sırada girdiydim.

KOLEJ YILLARI

Hangi yıldı o…

76 yılında.

Birlikte mi girmiştiniz İlker Bey’le (Nalan hanımın eşi)?

İlker, Üniversite’yi bırakıp geldi, ben direkt koleje geçtim. Üniversite sınavlarına, babam istemediydi o dönemde beni göndersin diye, öyle pek de istekli olmadıydı.

Sizin başka bir isteğiniz var mıydı?

Evet, kimyager olmak isterdim, hayalim oydu.

Hayalinizde o vardı yani, ama babanız galip geldi.

Evet, abim o dönemde okurdu ve sürekli okulu bırakır, kapanırdı okulu geri gelir, tekrar giderdi. Bunlar hem aile bütçesini yıpratırdı hem da abimin başına bir şey gelmesinden çekindikleri için, bir kız olarak beni frenlediler, böyle olunca, Öğretmen Kolejiydi o dönemde. Öğretmen Kolejini geçtim, oraya gittik 3 yıl orda okudum. Ümran Efe, Fadıl Efe hocamızdı, Zeki Paşaoğlu hocamızdı; çok güzel bir kadrosu vardı o dönemde Öğretmen Koleji’nin.  79’da mezun oldum oradan. Bu esnada mezun olurken son sınıftayken eşimle nişanlılık yaşadık. Eşim askere giderken ben de Mağusa Alasya İlkokulu’nda göreve başladım.

e5-001.jpg

ÖĞRETMENLİK BAŞLADI

Yani 79’da nişanlılık, okul biterken…

78’de nişan oldum, 79’da göreve başladım. İlker Mağusa’da askerliğe başladı. O dönemde Münür Muhtaroğlu Temel Eğitim Müdürlüğünü yapardı.

Siz Mağusa’da başladınız öğretmenliğe; Alasya İlkokulu’nda, İlker bey de orda askerliğe başladı.

Evet Alasya İlkokulu’nda.  İlker askerliğe başladı, çünkü o dönemde 2 yıl askerlik yapılır sonra mesleğe giriş yapılırdı. İlker askerliğini bitirene kadar 2 yıl ben Alasya İlkokulu’nda görev yaptım.

Alasya’dan sonra…

Alasya İlkokulu’ndan İlker askerliğini bitirdi, evlilik oldu, evlendiğimizde ev sorunu çıktı. Çünkü ailelerin öyle fazla imkânı yoktu, kiraya çıkmamız gerekirdi. Münür Bey bize dedi ki “be çocuklar sizi göndereyim Kumyalı’ya, orda çok güzel bir lojman vardır, hem ordaki eğitimi üstlenirsiniz hem de kiraya çıkmadan kira ödemeden orda kalırsınız… Gençsiniz, kemiklenene kadar orda kalın” diye bir öneride bulundu bize, İlker göreve başlayacağı dönemde görüştüklerinde. Biz de kabul ettik, Kumyalı’ya gittik, 3 öğretmenli bir okulda başladık. Orda 4 yıl çalıştık. Daha sonra ikimiz kaldık orda, bu esnada kızım orda doğdu, kızım 4 yaşında oldu Kumyalı’an gelene kadar. Güzel yıllarımız oldu. Sosyal yönü olmayan yıllardı… Yalnız şunu anlatayım size; bir ekmek almak için tozlu topraklı (şimdi asvaltlandı o yol) yollardan Galatya’ya (Mehmetçik) giderdik ekmek almaya.

e4-008.jpg

EKMEK İÇİN KUMYALI’DAN MEHMETÇİK’E

Kumyalı’da yok muydu ekmek?

Hayır, bir tek bakkal vardı o da istediğinde açardı. Ama orda biz herşeydik; arabamız (zar zor bir de araba aldık, Wolksvagen, ama kaplumbağa değil, salon) ambulans gibiydi; kim doğuracaksa, Mehmetçik’e onunla giderdik… Dünürcülük olacaktı, köylü derdi ‘hocalar gelmezse olmaz’. Ben 23 yaşında birşeydim, öyle çekine çekine, utana utana gider dünürcülük yapardık. Veyahutta İlker’in kurduğu spor kulubüyle futbol geliştirildi gençlerin aktiviteleri artsın, birliktelikleri perçinlensin diye. Ben de kadınları toplardım böyle ayda bir, öyle güzel bir hareketlilik, sosyal yaşantı olurdu köyde. Orda kızımın doğumundan sonra orda tanıştığım aileler bana çok yardımcı oldu. Zaten köylü çok, çok, çok yardım ederdi bize. Ben şu anda bile orayı kendi köyüm gibi görürüm ve ilişkimizi hiç kesmedik. Kızımın bakıcısı falan, zaten o da (kızım) Hayriye anne der, anne olarak görür, bize çok yardım ettiler.

Sosyal yaşantının dışında herhangi bir olumsuzluk yaşamadık biz Kumyalı’da. Çok sevdik, yokluklarla baş ederek… Mesela çocuklar ayakkabısız, çorapsız gelirdi okula kış kıyamette, ben giderdim Mağusa’ya kayınvalideme veya gelirdim Gönyeli’ye, akrabalardan çorap toplardım, kıyafet toplardım onları götürürdüm, işte böyle şeyler yani. Hepsi değil ama çok fakirler de vardı ama çok iyiydiler. Mesela ben ne bulurdum kapımda, böyle kapım kapalı; balıkçı barınağı vardı biraz daha ileride…

Şimdi kapalı turizm okulunun olduğu yerde…

Evet, kapalı okulun olduğu yerde. Balıkçılar dönerken balıklarımızı bırakırdı veyahut köylü ekmek yapardı, hellim yapardı… O dönemde Pazartesi –Perşembe okul iki defaydı. Bu hafta bize gelin yemeğe derlerdi… Norum, hellimim her şeyimiz kapıda asılıydı.

 

GÖZE GİRME DÖNEMİ

İşte köy yerinin güzelliği…

Evet, çok vergiliydiler. Kadrolu giden ilk öğretmenlerdeniz biz oraya. Bir de Mustafa Bey vardı, o da Çayırova’dan gelirdi.

Öyle güzelliklerimiz oldu; Sonra, İlker Maarif Koleji’ne öğrenci hazırlamaya başladı, işte okula gider oradaki çocuklar da tatsın, yani Maarif Kolej’in olduğunu bilsin diye, istekli aileler, bilinçli aileler talepte bulundular, İlker da yok demedi. Ben o dönemde küçük sınıf okuturdum, fazla katkıda bulunmadım, bedava yani, yardım olarak. Birkaç tane öğrenci Mağusa Koleji’ni kazanınca Münür bey tekrar bizi çağırdı: “Be çocuklar” dedi; o dönemde de Gönyeli’de fazla geçen yoktu herhalde ki Münür Bey bize bu teklifte bulundu. İlker’e  “sizi göndersem oraya gider misiniz” dedi. Biz de burayı, bu arsayı yeni aldık (aslında 2. kez teklif etmişti bize, birincisinde “evimiz yok, gelemeyiz” demiştik. Oradaki muhtar da “hayır” derdi. 2. sene oradaki çocuklar tekrar başarılı olunca…

Göze girdiniz…

Evet, bize kiralık ev buldu, kirasını o öderdi. Evimiz bitene kadar devlet ödedi kiramızı.

Bir zamanlar devletti! yani burası da... Güzel ama, ‘devlet’ dediğiniz öyle bir şey olması lazım.

Bak mesela Kumyalı’da çocuklar üniforma giymezken, hepsine üniforma yaptırdık. Bu da güzel bir Kumyalı anımız... 23 Nisanlar… Mağusa Alasya İlkokulu’ndaki çalışmalarımız, o dönemdeki kıyafetleri elimizle çizerdik, kopya kâğıdını koyardık altına çoğaltırdık, makine yoktu… Ailelere çizebildiğimiz kadarını gönderirdik, terziler da dikerdi çocuklara. (Nalan hanım bu arada fotoğraf albümünü çıkardı, heyecan ve özlemle o eski okul yıllarını anlatmaya başladı…TÇ) Bu da Alasya İlkokulu’ndan bir anımız. Bu benim ilkokuldaki, şimdi Kulüptur Gönyeli’de, o kulüp benim öğrenim gördüğüm binaydı. Çünkü okulumuzu asker aldıydı, bizi de oraya verdilerdi. (Anlattıkça anlattı… Zamanımız olsa saatlerce anlatırdı Nalan öğretmen…TÇ) Bunları yaşadıktan sonra, Münür Bey’in çağırmasıyla Kumyalı’dan Gönyeli’ye geldik. Gönyeli’ye geldikten sonra 16 yıl Göyleli’de çalıştım. Önceleri 1. sınıf okuturken, sonra 4. sınıfları okuttum. 16 yılın içinde eşim Müdür Muavini oldu, sonra Gönyeli İlkokulu’nun Müdürü oldu. Bu esnada, Kumyalı’dan geldiğimde oğluma 7 aylık hamileydim, onu Münür Bey’in tuttuğu kiradaki evde doğurdum. Akabinde zaten evimizi bitirdik, geldik buraya.

‘ŞOK’ EMEKLİLİK KARARI

Gönyeli’ye geldiğinizde inşaatı başlatmıştınız sanırım.

Biz kiraya çıktığımızda inşaatımız başladıydı. İşte bir buçuk, iki yıl içinde bitirdik bu evimizi ve yerleştik. O dönemde 16 yıldan sonra ansızın ben karar verdim emekli olayım. Emekli olma sebeplerimden bir tanesi de o dönemlerde televizyonlardan işte emeklilik parasından bu kadar kesilecek, bilmem ne olacak diye duyuyorduk… 2001’de 22 yılım dolmuştu zaten. Bir gün Pazartesiydi, radyoyu dinleyerek giderken eşimle arabada, İlker’e “böyle giderse galiba ben emekli oluyorum” dedim. “Nasıl yani” dedi, “Sen olursan ben de olurum”. Gittim okula, girdim sınıfa, şubat tatilinden döndükten sonraydı. 17 Şubat falan, bende birşeyler var, öyle noktayı koymak gibi bir şey var. İki defaydı okul, öğlen arasında gittim Müdür Odasına, İlker’e “isviçleri bana verebilirmin?” dedim, “hayırdır” dedi. “Ben dayreye gidiyorum” dedim. “hayırdır” dedi tekrar... “emekli oluyorum” dedim. İlker de dedi ki bana “sen olursan, olduğun anda ben de olurum”. Güven hanımdı bir de Temel Eğitim Müdürümüz Söğüda hanımdı, “be çocuk” dedi bana “git daha çok gençsin, önce çocukların bitirsin okullarını, git evine, ben senin emekliliğini asla gabul etmem” dedi. Güven hanımlan Söğüda hanım. “Git, çünkü daha çok gençsin, daha çok çalışacan sen” dedi. “yok” dedim, “ben emekli oluyorum, bu kadar dedim”. “almam senin emekliliğini” dedi, almadı, ertesi gün tekrar gittim. Bu defa İlker da geldi benimle… Okulda herkes şok.

ÖZELDE ÖĞRETMENLİK

Çünkü ani bir karar…

Evet, ve emekli olduk. Annem çok üzüldü tabii, kızının emekli olmasına... İşte çalışman gerekirdi daha, çocukların var, ne evlendirdin ne ettin diye söylenirdi. Akabinde özel okulların ne olduğunu ben hiç bilmezdim, ciddi söylerim size. Duyardım Bir Levent olduğunu, bir Yakın Doğu olduğunu ama içeriklerini, şartlarını, hiç, hiç ilgilenmezdim bile. Çünkü bizim bir dersanemiz vardı. Evimizin üstünü dersane yaptırdık. Kolejlere çocuk hazırlardık, ama ben derdim ki hep, artık bunu da yapmayalım… Bir telefon eve, duymuşlar Söğüda hanımdan emekli olduğumu; “Bizimle çalışır mısınız?” Benim de Girne Amerikan’da Tomur hocanım vardı arkadaşım, Girne Amerikan İlkokulu’nun Müdürüydü. Tomur’a “Tomur, böyle bir teklif geldi bana” dedim, o da “özel okullar çok ağır, ama sen mesleğini çok seven, yapabilin belki, düşün” dedi ve bir limit söyle kendilerine. Zaten onlar o kadar parayı veremeyecekler sana dedi. Gerçekten o dönemde dolardı, Levent’e bin dolar dedim. Geçmedi bir saat, beni aradılar: “Gelin bir görüşelim”, Gittik oturduk Müdürle konuştuk, kabul ettiler, böylece Levent İlkokulu’nda başladım.

Ne kadar çalıştınız?

Orada da 4 yıl çalıştım. 4 yılın arkasından Yakın Doğu cazibesi başladı. O dönemde Yakın Doğu’nun daha iyi şartları vardı. (Bu arada yine fotoğraf albümleri açıldı, o yıllar yine heyecanla anlatılmaya başlandı. TÇ)

Levent’te başladım 4 yıl çalıştım. Girne Amerikan’daki arkadaşım Tomur, oranın Müdürü: ‘Nalan, bu yıl öğretmenim yoktur, çok sıkıştım’ dedi bana, bu esnada İlker da part-time Girne Amerikan’a başladı.

Tomur Hanım da galiba 23 Nisan’dan gitmişti oraya...

Evet, 23 Nisan’dan gitti. İlker da part-time giderdi öylenden sonraları... Tomur’u kıramadım, çünkü çok sevdiğim bir arkadaşım. Gittim 1 yıl da orada çalıştım. Baktım olmuyor, çok sevdiğim bir arkadaşım, can arkadaşım ama İlker Girne Amerikan’da Müdür Muavini ve öğretmenler... Kadrolu, emekli olup giden bir tek ben. Hepsi genç, bir şey olur, benden çekinirler, yok dedim, bu böyle gitmez, ben rahatsız olurum. Hep derdim ki onlara rahat etmezsiniz benden kaynaklı… İlker’e dedim ki bir gün yine yolda gelirken, “ben Yakın Doğu’ya gidiyorum seneye.” “Nasıl yani olur mu” dedi bana. “Olur, dön buradan gidip konuşacağım” dedim.  “Kesinlikle inmem dedi, sen git konuş.”

GAÜ’de ne kadar kaldınız?

Girne Amerikan’da 1 yıl, o yıl kaldım yalnızca. O da Tomur’u mutlu etmek için. O sıkıntısını atlatmak için. Tabii onlar beni çok isterlerdi.

2005-2006 ders yılına gittiğimde ben Yakın Doğu’ya bir tek karşıdaki binaydı, bu yan taraflar falan hiç, hiçbir şey yoktu (derken Nalan hocanım Yakın Doğu’ya girişini, sınıf pazarlıklarını anlatmaya başladı… Belli ki öğretmenlik yıllarını heyecanla yapmış, o yıllara biraz da kendi heyecanını katmış. TÇ) Ve Yakın Doğu’da beşinci sınıfları okutmuş Nalan öğretmen… “Yakın Doğu maceramız başladı, 13 yıl devam etti” diyerek bitiriyor o dönemi…

Yani 22 yıldan emekli olayım dediniz devletten, 13 yıl sadece Yakın Doğu’da öğretmenlik yaptınız…

KAMU+ÖZEL=40 YIL

Evet, öyle bir meslek hayatım oldu.

22, 4 daha 26, 1 daha 27, 13 daha 40 yıl.

Evet. Emekli olduk. Onu da nasıl oldu, ilk torunumuz oldu oğlumdan…

Evet, emeklilik yıllarınıza geldik şimdi 13 yıldan sonra. Özelden de emekli oldunuz.

Artık dedim ki olmaz, oğlumdan ilk torunumuz doğduğunda; İlkerciğimizdir o da, anneanne bakacak kendine diye ama ben işlemeye devam ettim. Çocuklar evlendi 11 seneden sonra da ikizlerimiz doğdu, evlensinler, kariyer yapsınlar derken 11 yıldan sonra çocukları oldu, ikizlerimiz. Dedim ki artık emeklilik zamanı geldi, çocuklar olmaz başkalarının elinde. Böylece şimdi da torun bakarım.

Evet, demek ki emeklilik de torunlara bakmakla geçiyor.

Evet, şimdi mesela arkadaşların çocukları gelir, can dostlarımızın, yardım istediklerinde hemen; çünkü o meslek aşkı ölmez öğretmenlerin. Ayrıca hafta sonları klasik araba yarışlarım bir de tangom var, dokunmayacak kimse onlara. Çocuklara öyle şart koştum.

Çok güzel uğraşlar.

Evet, Tango derslerimiz de var.

Beraber mi gidersiniz?

Evet, tangomuza başlama ayrı bir maceramız. İlker hiç istemezdi ama beni yalınız göndermesin diye başladı, iyi ki başladı.

Bir başka zamana da İlker hoca ile yapacağız sohbetimizi...

Kısmetse Haziran’da düşünür İlker Bey de emekliliği.

Nerdesiniz şimdi?

İlker Canbulat: Yakın Doğu’dayım.

Orda devam ediyorsunuz…

İlker Canbulat: Evet, artık söyledim kendilerine ben gelmeyecem diye, ilk omurlarında olmadı şimdi gocunmaya başladılar; Ciddisin? Ciddiyim yahu… Ne be para, para, para, öleceyik ansızdan. Ne para gazanırık zaten, öğretmen ne gazanabilir?

Son bir soru sorayım Nalan hocanım… Hayatınızdaki dönüm noktası dediğiniz bir zaman var mıdır?

Vallahi benim hayatım İlkerle nişan olduğumuz gün değişti. İyi ki İlker’i seçmişim. İki tane altın değerinde yavrum var. Şimdi onlardan ikişer tane olmak üzere 4 tane de torunum var; bunlar benim artılarım…

Dönüm noktası ve dönüm noktasının süreçleri.

Evet…

Peki teşekkür ederim.

Ben de çok teşekkür ederim.

 

 

Bu haber toplam 5432 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 416 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 416 Sayısı ISSN 2672-7560