1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Narenciye Mersin’e neden giremedi?
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Narenciye Mersin’e neden giremedi?

A+A-

Bundan birkaç hafta önce TC Büyükelçisi Halil İbrahim Akça katıldığı bir toplantıda KKTC ürünlerinin neden dışa satılamadığı konusunda bazı tespitlerini dile getirmiş, ben de kendisine bazı ‘sanayi tipi sorular’ sormuştum.

İşte o yazının ardından İngiltere’den bir mektup aldım.
Bir Kıbrıslı Türk’ten...
Adı İlkay Zihni Çıralı...
Akupunktur Doktoru...
Sanayi Odası Başkanı Ali Çıralı ve Fırıncılar Birliği Başkanı Ömer Çıralı’nın kardeşi...
Önceki yıl İstanbul’da üç kardeşle İstiklal’de dolaşırken rastlaşmış, biraz sohbet etmiştik. Onun dışında İlkay beyle karşılaşmadık.
İlkay Zihni Çıralı mektubunda çok önemli anılar paylaşıyor.
Kıbrıs Türk ekonomisinin bugününe bakarken dikkate alınması gereken kimi gerçekleri bizzat ‘birinci ağız’dan anlatıyor.
Araya başka konular girdiğinden Çıralı’nın mektubunu biraz gecikmeli yayınlayabiliyorum. Ancak bir bakıma iyi de oldu.
Zira yazı, rahmetli Başbakan, saygın insan Mustafa Çağatay’ın ölüm yıldönümüne denk düştü. Ve mektupta Çağatay’la yaşanan anekdotlar da yer alıyor.
Bu vesileyle Mustafa Çağatay’ı da saygı ve özlemle anmış oluyoruz.

**
Bakın İlkay Zihni Çıralı bizzat yaşadığı o günleri nasıl anlatıyor:
“Yıl 1978 ya da 1979... Girne Esnaf ve Zanaatkarlar  Birliği Yönetim Kurulu üyesiyim. Başbakanlık görevinde rahmetli Mustafa Çağatay var.
O yıl limon ağaçları oldukça bereketli, maksıl bol, ama satın alan yok!
Girne ve civar köylerde yollar ve tarlalar kesilmiş limon yığınları ile dolu. Limon satılamıyor, bu yüzden ‘gübre’ olarak tarlalara terk edilmiş vaziyette... Gerçekten içler acısı bir durum...
Üreticilerden gelen istek üzerine Başbakan Çağatay’ı gece evinde ziyarete gidip ve narenciyenin Türkiye'ye pazarlanması konusunda fikir teatisinde bulunuyoruz. O gece Başbakan’dan “Bana bir hafta verin, size ne yapabileceğimizi bildireceğim” sözünü aldık.
Aradan iki hafta geçmesine rağmen ne Başbakan aradı ne de haber bir çıktı! Bunun üzerine telefon edip bir gece yine evine gittik. Bize verdiği cevap ile adeta şoke olmustuk!
‘Beni fazla sıkıştırmayın, çünkü Türkiye Yardım Heyeti bana ‘Mersin’deki narenciye üreticileri bu ticarete karşı çıkıyor, çünkü Kıbrıs’tan limon gelirse biz hep batar, mahvoluruz’ demişler!..
Aradan nerdeyse 40 yıl geçti, pek değişen bir şey yok!
Rakamlar ve yaşanan gelişmeler ortada, gerisi lüzumsuz teferruat!..

**

Dikkat edin!
İlkay Zihni Çıralı’nın anlattığı bölge Girne... O günlerin Girne’sini bilmeyenlere ‘tuhaf’ bile gelebilir.
Ama ç,benim de çocukluk ve ilk gençlik yıllarıma denk düşen o dönemlerde Girne’de hatırı sayılır çapta narenciye üretiliyordu.
Üreticiler mahsullerini Karakum’daki (belki başka yerlerde de vardı) kooperatif binasına götürüp teslim eder, sonra zamanı gelince ödenirdi.
Sonraki yıllarda Girne bölgesinde narenciye bahçeleri birer-ikişer kurumaya terk edildi, yerine arsalar açıldı, üretim yerine rant tercih edildi.
İlkay Zihni Çıralı’nın anlattığı anekdot vaziyeti özetliyor.
Gerisi, İlkay beyin dediği gibi ‘teferruat’ kalıyor.
“Kıbrıslı Türkler üretmez, üretse bile iyisini üretmez, ucuzunu üretmez, kalitelisini üretmez, bu yüzden satamaz” diyenlere önemle duyurulur!

Bu yazı toplam 2523 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar