Narenciyede ambargo!
Güzelyurt açık pazarına gittim dün…
Öylesine bir dolaşayım, hava alayım…
-*-*-
Sonuna doğu yetiştim, pazarcılar toparlanıyordu…
İki köy hellimi aldım, sadece koyun ve keçi sütünden yapılmış…
İkisi 400 TL!
-*-*-
Gömeç, bağı 10 TL!
Köy yumurtası, 12 tanesi 100 TL!
Bir naylon çanta dolu portakal 10 TL!
-*-*-
Her ürünün fiyatı ile ilgili tartışabiliriz!
Pahalıydı, ucuzdu, şuydu, buydu!
-*-*-
Ama portakalın en az 2 buçuk kilosuna 10 TL ödemek, ağırıma gitti!
Şu açıdan ağırıma gitti; kilosu 5 TL’den ucuza geliyor!
Tekrar yazayım, “beş Türk Lirası!”…
-*-*-
“Çok ucuz” dedim; bir Güzelyurtlu, “… önümüzdeki hafta bedava dağıtacağız ya da dereye dökeceğiz” dedi…
“Neden?” diye sordum, hiçbir şey bilmiyormuşçasına!
“Elimizde kaldı” diye yanıtladı…
-*-*-
CTP Lefkoşa Milletvekili ve narenciye üreticisi Salahi Şahiner ne diyor?
“… Bu ülkede olmayan bir hastalık yüzünden on binlerce ton narenciye ürünü çöp olmak üzere. Dile getirdiğimiz sorunlara çözüm bulmak yerine sorun üstüne sorun yaratan bir sözde hükümet ile karşı karşıyayız.”
-*-*-
İşte yandığım nokta budur!
Sorun çözülemiyor!
Olmayan – ama olma olasılığı bulunduğu iddia edilen bir hastalık!
Ve bırakın Türkiye’nin satın almasını; geçmesine bile izin vermediği bir ürün!
-*-*-
Ve bu konuda “gık” diyemeyen; bu yüzden de kendisini eleştiren herkesi polise şikayet eden bir garip cumhurbaşkanı!
Açsana ağzını!
Desene Türkiye’ye!
-*-*-
Haaaa, ambargo mu?
Alın size ambargo!
İzolasyon mu?
Alın size izolasyon!
-*-*-
Şahiner’e göre, narenciyede her hangi bir hastalık bulgusu söz konusu değil!
Ama “ya olursa” diyerek; narenciyemizin Türkiye üzerinden geçip, başka ülkelere ihracı engelleniyor!
Ve hükümet bu sıkıntıyı aşamıyor!
-*-*-
Bu görüntü, tam bir “sömürge yönetimi” görüntüsüdür!
Birkaç hafta önce, bir Rum iş insanının yaşadığı ve yüzlerce ton narenciye ürününün Rum tarafına ihracının da engellenmesi zavallılığı düşünüldüğünde; mutlak başarısız bir “devlet”; “sömürge bir yönetim” apaçıktır!
-*-*-
Nasıl nasıl?
Egemen ve eşit bir devlet mi?
Hadi oradan!
-*-*-
Narenciyemiz Türkiye’ye sokulmuyor!
Her hangi bir sıkıntı olduğundan değil!
Türk üretici, rekabet istemiyor, KKTC’den ürünün Türkiye’ye girmesini istemiyor!
Ve biliyor musunuz; zincir Türk süpermarketlerinden bir tekinin İstanbul’daki iki şubesi, KKTC’nin tüm narenciyesini üç günde tüketiyor!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Yağcılığa, yalakalığa, şükrana devam mı Ersin abi?
Koltuk sağlam kalsın, Adıyaman, Maraş gezelim, Lefkeli – Güzelyurtlu üretici batsın!
Bu mu sizin siyasetiniz?
Yazık!
Utanma da sıfır!
Yaşam dersi!
Büyük İskender ölmek üzeredir…
Tüm üst düzey yöneticilerini, generallerini başucuna emreder…
Hepsi toplanır…
-*-*-
Onlara vasiyetini ya da son emrini açıklar…
Ve der ki, “… Son üç arzum vardır… Birinci arzum, tabutumu en iyi doktorlarım taşıyacak… İkincisi, cenazenin geçeceği yollara altın, gümüş ve değerli taşlar serpilecek… Üçüncüsü de her iki elim, herkesin görebileceği şekilde, tabutun dışında olacak…”
-*-*-
Generaller, bu üç arzuya hafiften tepki göstermişler; “alışılmadık istekler bunlar” demişler…
-*-*-
İskender açıklamış:
“… İnsanların, en iyi doktorların dahi ölümü engelleyemeyeceğini görmelerini istiyorum… Yollara saçılan zenginliğim de insanlara, Dünya’da kazanılanın Dünya’da kalacağını gösterecek… Zengin olmaya çalışmanın boşa zaman harcamak olduğunu kanıtlayacak… Ve tabuttan dışarıda kalacak olan iki boş elim, bu Dünya’ya hiçbir şeyle geldim, hiçbir şeyle gittiğimi kanıtlayacak…”
-*-*-
Bu sözler, son sözleriymiş…
-*-*-
Hikayeyi dinlediğim kaynak diyor ki; Bu hikayeden çıkarılacak ders şöyle:
Unutmayın, kendi sağlığınız sizin elinizdedir… Ona çok iyi bakın…
Zenginlik, yaşarken ve sağlıklıyken elde edip, başkaları ile paylaştığınız zaman anlam taşır…
Kendiniz için bir şey yaparsanız, o yaptıklarınız sizinle birlikte ölür… Ama başkaları için bir şey yaparsanız, o zaman yaptıklarınız, anlam ve değer kazanır…
İyi pazarlar…
(Çalmayın, rüşvet almayın, sağlıklı yaşayın… Götüremeyeceksiniz beraber demek istiyorum…)
Şaka mı gerçek mi?
Ersin Tatar, geçenlerde milli işlerle alakalı bir ödül gecesine katılmış…
Ve demiş ki; “… Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, düşmandan kurtulmak için verilen mücadelede yüzbinlerce şehit verildi… Depremde de 53 bini aşkın kişi yaşamını kaybetti…”
-*-*-
Nasıl bir alaka kurduysa!
Ne demek istediyse!
Şaka mı gerçek mi, gazeteci hatası mı yoksa alışık olduğumuz “boşa sıkma”lardan biri mi?
-*-*-
Gerçekten, bu adamın ne anlatmaya çalıştığını anlayan varsa, bize de anlatsın!
Lütfen!
-*-*-
Sonra da önüne gelene, “KKTC Devleti’ni küçük düşürmekten” dava açmak için çırpınıyor!
Yerle bir ettin egemen eşit devleti!
Yerle bir!
Her konuşman fiyasko!
Her konuşman rezalet!
Her hareketin devleti aşağılamak!
-*-*-
“Bir sus” diyen de yok!
Ağalar bizim başkanla eyleniiiiyyy anladığım kadarıyla!
İsrail’in katliamı durmayacak!
İsrail'in 4 aydan uzun süredir saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'nde öldürdüğü Birleşmiş Milletler çalışanlarının sayısı 158'e çıktı…
Aynı sayıda gazeteci de katledildi…
Boşaltılan bir hastanede, ölü Filistinli bebeklerin çürümüş bedenleri bulundu…
4 ayda katledilen kadın ve çocuk sayısı 20 bini aştı…
İsrail 134 günde 12 bin 660 çocuk ve 8 bin 570 kadını katletti…
Toplam ölü sayısı 30 bini geçti…
-*-*-
Yok mu bunlara “dur” diyecek?
Hani bastonla falan savaşan şeyhlerden söz ediliyor ya!
Bu şeyhler, o bastonlarını uzatmayacak mı?
Yoksa hepsi yalancı mı?
Tek gerçek “İsrail’in durdurulamaz gücü” mü?
-*-*-
Son 4 ayda bölgede 88 gazeteci ve medya çalışanının öldüğü doğrulandı… Bunların 83’ü Filistinli, 2’si İsrailli ve 3’ü Lübnanlı.
16 gazetecinin yaralandığı 4 gazetecinin kayıp olduğu, 25 gazetecinin tutuklandığı bildirildi.