Narh Uygulaması Çözüm Değildir…
Kapitalizm serbest pazar ekonomisi temelindedir ve azami artı değere ulaşabilmek için her yolun mübah olması nedeniyle de “vahşi kapitalizm” olarak anılmaktadır. Bu niteliği saklamak ve emekçi kitlelere şirin görünmek için de kapitalist düzeni yöneten ve yönlendireler bazı sosyal çözümlemeler uygulamaktadır. Bunlardan biri de narhtır.
KKTC’nin vahşi kapitalist ekonomisinin pazarında bir temel gıda maddesi olan kuzu etinin son dönemlerde fiyatı özellikle emekçi ve dar gelirli halk kitlelerinin satın alma gücünü aşmıştır. Serde “şirin” olmak var ya, düzenin yöneticileri ve yönlendiricileri kuzu etinin fiyatına narh koymuş ve emekçi ve dar gelirlilerin de satın alabileceğini hesapladıkları bir azami satış fiyatı belirlemişlerdir. Tutun ki fiyat tamamdır; kasaplarda kuzu eti yok ama… Kapitalizm bu; vahşidir… Serbest pazar özelliğinin hilafına satış fiyatına sınırlama getirilirse, serbest pazarın erbabının da o malı satıp satmamaktaki “serbest” olma hakkını “vahşi” nitelikte kullanması doğaldır. İmam camide incil okumaya kalkarsa cemaat da bildiği duayı okur… Ve o ürün tezgâhtan kalkar, tezgâh altına iner, kaça kaç gizlin gizlin satılır; alabilene… Hangi kapitalist ekonomi pazarında narh uygulanmışsa, sonucu bu olmuştur. Dolayısıyla narhın serbest pazardaki satış fiyatını sınırlaması etkin bir uygulama değil; kapitalist düzeni dar gelirli tüketici kitlelerine şirin göstermek için ise etkilidir. Ama bu arada da satıcı ile tüketici birbirine girer, birbirini suçlar; kapitalist ekonomi düzenini yöneten ve yönlendirenler ise sanki de suçsuz, ak-pak…
Ne yapılmalı?!Pazarda satışa arz edilen ürünün fiyatına narh koyanlar, o ürünün pazara sunulması sürecindeki tüm aşamalardaki maliyetlere de narh koyabilir mesela… Yani KKTC örneğinde kuzu etinin pazardaki satış fiyatına narh koyanlar, o kuzuların canlı et fiyatına da narh koymalılar; o kuzuların beslenme, barınma, bakım gibi girdilerinin ederlerine de narh koymalılar… Başa çıkılabilecek gibi değil… Kapitalist ekonominin serbest pazar kuralları içinde başka çözümlemeler de var elbette… Diyoruz ya camide kuran okunur; kapitalist serbest pazarda da kapitalist ekonomi bilimi uygulanır… Yani serbest rekabeti serbest bırakacaksınız; yerli ürünün yerel pazarda rekabete rağmen fiyatı halkın alım gücünü aşmışsa, arz talebi karşılamıyor demektir, arzı artıracaksınız. Yerel üretimi artırma da akşamdan sabaha olası değilse, ithalata başlayacaksınız; düzeniniz nasıl olsa “vahşi kapitalizm”… Gene tekrarlayalım, camide kuran okuyacaksınız, kapitalist ekonomide de serbest pazar koşullarını uygulayacaksınız. Ama yerel üretimin artırılmasını ve talebi karşılamasının sağlanması stratejisi de kapitalist ekonomi bilimine uygundur…
Daha az “vahşi” ne olabilir?! Kapitalist düzeni yönetenler üretim girdilerinde KDV dahil devletin tüm payından, örneğin gümrük girdi maliyetlerinden, üretim için kullanılan enerji ve akaryakıt maliyetlerinden, hayvancıya kiraladığı arazilerin kirasından, salhane giderlerinden imtina edebilir; ilk üretim aşaması sübvanseye edilebilir. Böylelikle üretim maliyeti düşecek, pazara arz edilecek son ürün tüketicinin satın almakta zorlanmayacağı fiyata sunulacak; pazar faaliyetleri yoğunlaşacak ve devlet de üretimin ilk safhalarından imtina ettiği gelirlerini son ürünün satışından toparlayabilecek… Bunun için de devleti yönetenlerin ekonomiyi kayıt altına alması esastır.
Bu hükümet böyle bir çalışmayı uygulamaya koyabilir mi? Diplomaları sahte değilse koyabilir; çok da zor değil ki… Neden kaçınıyorlar?! Püf noktası buradadır… Ekonomiyi kayıt altına almak… İşte KKTC hükümetinin sevmediği burasıdır. Hükümet partileri kayıt dışı ekonomiden beslenmektedir, kayıt dışı ekonomiden nemalananlar tarafından. İddia ederim ve derim ki KKTC ekonomisinin yüzde yetmişi kayıt dışıdır; bu kayıt dışılığa ikinci iş yapan kamu çalışanları da dahildir. Sık sık da seçimlerimiz var ya; kayıt dışı ekonomiden vergisinin ödemedikleri yani kaçak gelir elde edenler de seçmendir ve hatta başka seçmenleri de etkileyebilecek seçmenlerdir. Dolayısıyla, arı kovanına ayağını niye soksunlar; zaten “vahşi kapitalizm”de azami artı değer mübah ve kutsaldır, önlemeye çalışmak da günah…
Kuzu etindeki narh uygulaması hükümeti suçundan akladıktan sonra, yani kasaplar ve tüketiciler iyicene birbirlerini hırpaladıktan sonra kalkacak… Hükümet de “aha yaptık yaaa!” diyecek halka ve hem kendini hem de vahşi kapitalizmi zarar görmekten uzaklaştıracak… Nereye kadar mı?! Narh talebinin aslında tüketicinin sıkıntısına çözüm olmadığını, düzeni yönetenlerin şirinlik oyunu olduğunu kitleler kanıksayana ve hükümetlerin üretim sürecinin başlangıç girdilerinde maliyet düşürücü önlemler almayı, ekonomiyi kayıt altına almayı, pazara arzı artırmak için kısa-orta-uzun vadeli önlemler almayı ve bu önlemler etkili olana kadar da pazara arzı kontrollü ithalatla yapmayı gerçekleştirene kadar. Süreli ve denetimli ithalat da ister hayvan üreticilerin ister kasapların birliklerine veya her iki kesimin ortaklaştığı kooperatif modeli bir birliğe verilebilir; misyon tamamlanınca da birlik faaliyeti askıya alınır, yeni bir kriz döneminde yeniden faaliyete geçmek üzere…
Dolayısıyla, bu narh konusu kendisi sorun olmaktan öteye gidemeyecek; taraflar kapitalist ekonominin bilimsel başka çarelerine baksın.