Yeniden Yuvada… Yeniden MERHABA…
Uzun bir aradan sonra yeniden “yuva” dediğim yerdeyim… Her hafta Cuma günü, Yenidüzen’de bu köşede, Çarşamba da Sevgili Cenk Mutluyakalı ile Kanal Sim’de, Masa’da…
Ve açıkçası umudu bu kadar kaybetmişken, kötü düzen ve yönetime bu kadar yenilmişken, içinde yaşadığımız sistem tel tel dökülürken, burada olmak ayrıca güzel…
Buralarda akıtılan alın teri, medyaya gerçek gazetecilik gailesiyle akıtılan her alın teri gibi çok değerli. Hatta şimdi çok daha anlamlı… Her şeyi çok hızlı tükettiğimiz, ahlak, etik hatta temel insanlık değerlerimizi yitirdiğimiz, her şeyi çıkar ve yandaşlık üzerinden yaşar olduğumuz böylesi bir zamanda değerlerimize sahip çıkmak önemli…
***
BU HALE NASIL GELDİK?
Peki biz nasıl bu kadar yeniliyoruz bu kadar kötü bir düzen ve yönetime?
Bunun sorumluluğunu tek başına siyasete yıkmak, toplum olarak her birimizin varlığını en başından inkar etmek demek. Hepimizin bugünkü son fotoğrafta payı var!
Külliye inşaatında da, yeni İmam Hatip okullarında da… Her gün ardı ardına gelen zamlarda da mecliste, hükümette kamuda liyakatsiz her kişide de hepimizin payı var…
Geçen gün Sevgili Mine Yücel, aslında tam da içinde bulunduğumuz durumu anlatan sosyolojik bir kavrama vurgu yapmış sosyal medya iletisinde ve “Anomie Toplumu” olduğumuzu, artan suç oranlarının bundan kaynaklandığını anlatmış. Dahası trafikteki kuralsızlığı da anomie toplumlarının intiharıyla açıklamış.
Nedir Anomie? Yasaların hükmünü kaybetmesi, yasalara uyulmaması, toplumsal değerlerin sona ermesi, bir kaos ortamında toplum ve bireyin tamamen birbirinden kopması durumunu anlatmak için kullanılıyor, sosyolojide bu terim.
Ünlü Fransız Sosyolog Emile Durkheim’ın ilk kez ortaya attığı kavram suç ve suçluluk oranları üzerinde yapılan çalışmalarda da karşımıza çıkıyor ki, bu durumun toplum içindeki suç oranlarını doğrudan artırdığına işaret ediliyor.
Kültürel yozlaşmayı da meydana getiren anomiede, kişi aldığı eğitimin ve entellektüel seviyesinin bir işe yaramadığını görüyor. Liyatsizliğin, belirli kişilere sağlanan imtiyazların şansa ve çevreye bağlı olduğuna şahit oluyor. Başarının ya da donanımın değil, nereden geldiği farketmeyen maddi gücün önemli olduğunu deneyimliyor. Bu da toplumları daha da yıkıyor!
Tanıdık geliyor mu?
Doktorlara, eczacılara kelepçe takıyor adalet. Sonra rektöre….
Hızlı şekilde tükeniyor, kaybediyoruz bütün değerlerimizi…
***
ÇOCUK MEZARLARININ ÜSTÜNDE TEPİNENLER….
İsrail Filistin savaşı 1 aya dayandı. Bugün 28.gün ve siz bu satırları okurken onlarca çocuk, yaşlı, kadın, onlarca insan ölmeye devam ediyor…Sırf o coğrafyada doğdukları için ölüyorlar… Resmi kaynaklar ölü sayısının 8 bin 796 olduğunu açıkladı. Bunun 3 bin 648’i çocuk! 2 bin 290’ı kadın! Sırf işini yapmak için bölgede olan gazeteciler öldürülüyor.
Daha 1 yaşını doldurmamış bebekler ölüyor. Gidecek yeri olmayan mülteciler kamplarda bombalanıyor. Yaralılar hastanelerde… Hamile kadınlar ölüme terkediliyor…
Bu savaşı kimin başlattığı, o ilk kurşunu kimin neden attığı çoktan önemini yitirdi. Ortadoğu zaten kan gölüydü, şimdi toplu mezara döndü. Siyasetçiler ve büyük güçler ise çocuk mezarları üzerinde tepişiyor. Bütün dünya bu soykırımı seyrediyor.
Ve biz…Çok uzakta…. Alıştığımız kendi konfor alanlarımızda hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyoruz…