Nasıl görüyorsun?
- Nasıl görüyorsun?
En fazla duyduğum soru bu.
Yemekte, çarşıda, telefonda, sosyal medyada, mahallede, markette, her yerde...
Ve hatta çift şeritli bir yolda, kırmızı ışıkta beklerken, hemen yanımdaki araçtan seslenen birisi: “Kim kazanır?”
* * *
“Neleri kaybettiğimizi” düşünmeden, hep kimin kazanacağına odaklanıyoruz.
Biliyoruz ki bu ülkede hukukun, etiğin, evrensel değerlerin, eşitliğin, adaletin çok daha ötesinde bir gerçeklik var:
“Kazananın yanında olmak!”
İşte o zaman siz de kazanıyorsunuz. (!)
* * *
“Nasıl görüyorsun” diyorlar ya...
Kimin kazanacağını bilmiyorum...
Ama şu oylanacak:
- “Kirlilik mi şeffaflık mı?”
- “Yalan, talan, rüşvet mi yoksa etik mi?”
Seçmen kendini oylayacak bir anlamda.
Nelere “kıymet” verdiğini!
Bu seçim bir kez daha çamurla gökyüzü, çirkefle su, masumiyetle yüzsüzlük, haysiyetle yolsuzluk, hoşgörüyle düşmanlık arasında bir seçim...
Sormamız gereken soru şu:
“Kibirliler” diye bağıran en kibirliler, “adaletsizler” diye bağıran en adaletsizler, “doyumsuzlar” diye bağıran en doyumsuzlar, “reziller” diye bağıran en reziller köşe başlarını tutmaya devam edecek mi?
* * *
“Nasıl görüyorsun” diyorlar ya...
Bir kez daha ölçeceğiz, bu toplumun ne kadarı gerçekten “adalet” istiyor.
Ne kadarı “kendine menfaat, kendine ayrımcılık, kendine imtiyaz...
Bir başkasına gelince de mutlak adalet!”
Öyle bir seçim yine...
* * *
“Nasıl görüyorsun” diyorlar ya...
Aslında yeniden “düzen”i oylayacağız.
Bu düzenin gerçek sahiplerini göndermekle yeniden kucaklamak arasında “seçim” yapacağız.
Ya “günü kurtarmak” olacak seçimimiz ya da “geleceği kurmak...”
* * *
“Nasıl görüyorsun” diyorlar ya...
Elbette umudum var...
Ama göremiyorum henüz!
O kadar pisliğin içinde battık ki...
Samimiyetle, içtenlikle, kalpten söylüyorum, bakıyorum, göremiyorum.