1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Nasıl öldüler
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Nasıl öldüler

A+A-

 

Yeryüzünü ısıtacaklardı…
Yerin altında...
Her gün, her sabah.
‘Yüz’ kat altında yerin.
‘Yüzsüz’lükten uzak.
Yanan, onlardı.
Canlar…
İşçiler…
İnsanlar...
‘Kömür’ sandılar (!)

***

Daha çok ‘kazacaklardı’ ki…
Daha çok ‘kazanacaktı’ patronlar…
‘Performans’ arttıkça, ‘para’ basacaktı kasalar…
Sonra, bir damla yaş geldi…
Yüz damla…
Bin damla…
Kömür karası bulaştı yanağa…
Yandılar, yandık…
‘Kömür’ sandılar.
İnsandı...

***

“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakınız” demişti Albert Camus…
Ne çok acı var hayatın içinde...
Ne çok acı…
Ne çok ‘lanet’ var…
Ne çok ‘utanmaz’ var.
Yüzü ‘kararan’ yüzlere karşı, yüzü ‘kızarmayan’ utanç var, ne çok...

***

‘Yanan bizdik, siz kömür sandınız’ yazıyor, emeğin duvarlarında şimdi…
‘Uluslararası sözleşmeler’ yine itilmiş bir köşeye...
Dünya dediğin ne ki!..
‘Maden ocağı’ kadar hepsi..
Ölümün kıyısına sıkışmış ‘emekçi’, kömür karası karanlıktan kurtulurken sedyede soruyor, “çizmemi çıkarayım mı?”

***

“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakınız...”
Söz gitmiyor aklımdan...
Göçük altında mı?
Yanarak mı?
Cinayetle mi?
Kimi kurşunla, kimi ihmalle mi?
Ekmek almaya giderken mi, eylem adımında, ‘çocuksu’ bir gülüşle mi?
İşkenceyle mi?
Cehaletle mi?


***


Bırak çizmeni ayağında kalsın...
En temizi o.

Bu yazı toplam 2660 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar